Ak Parti'nin Ekonomi Politikaları (3)
Erdoğan iktidarının
ilk yıllarında medya, TSK, yargı, bürokrasi ve sermaye ile mücadele etmek
zorundaydı. Diğer yandan dışarıda Batı ve içeriden de Gülenciler (TSK, yargı,
bürokrasi) tarafından destekleniyordu. Ancak ne olursa olsun güçlü bir halk
desteği olmadan ayakta duramazdı. Bir sonraki seçimi alabilmesi için halkı yıllarca
süren ekonomik buhrandan kurtarması gerekiyordu ve nitekim bunu başardı.
Erdoğan iktidara geldiğinde döviz olması gerekenden zaten yüksekti. Merkez
Bankası’nın faiz politikaları da dövizi baskılamak üzerineydi. Bu uygulamalar
ikinci dönemde de aynen devam edecekti.
Kurların olması
gereken seviyeye gelmesini beklemek mantıklıydı. Ama yükselmesi gereken döviz
sabit bırakılınca ihracatçıların işi zorlaşmaya başladı. Erdoğan’ın dış
ticaretten sorumlu bakanı Kürşat Tüzmen’e düzülen methiyelere şerh düşmemiz
gerekiyor. Evet 2002 yılında 36 milyar dolar olan ihracatı 2008 yılında 132
milyar dolara kadar çıkarttı. Ama aynı dönemde ithalatımız da 51 milyar
dolardan 202 milyar dolara çıktı. 2002’de İhracatın ithalatı karşılama oranı %
70 iken 2008’de % 65,5’e geriledi. Bunun faturasını toptan Kürşat Tüzmen’e
kesmek de hakkaniyetli değil. Zira ihraç kalemlerimizin hammadde ve enerji
ihtiyacı büyük oranda ithalata bağımlı. Ayrıca milletimizin biraz refah görünce
ithal lüks malları tüketme eğilimi var.
2011’deki genel seçimlere kadar dolar kurunu baskılama politikalarına devam edildi. Bu türden uygulamalar gelecekten borç almaya benzer. Nitekim bu uygulamaların bedelini bir süre sonra ödemeye başladık. 2011 genel seçimlerin yapıldığı 12 Haziran’da dolar hala 1,6 seviyelerindeydi. Ak Parti iktidara geldiğindeki seviyenin hala altındaydı. 2002 yılında 117 dolar eden asgari ücret, 2011’de 411 dolara yükselmişti. Yani insanların alım gücü yaklaşık 3,5 kat artmıştı. Bunun seçimlerdeki yansıması da çok güçlü oldu. Şu ölçüt başarının ne kadar güçlü olduğunu ispatlar; Ak Parti tek başına % 50 oy almıştı ve Cumhuriyet tarihinde arka arkaya oylarını iki kez arttırma başarısı gösteren ilk partiydi.
Ülkenin müreffeh bir seviyeye ulaşması sevindirici bir gelişmeydi elbette. Ancak bir taraftan da asgari ücret ve dolayısıyla işgücü maliyetlerinin artması sanayiciyi zor durumda bırakmıştı. Uluslararası piyasada, özellikle de Çin karşısında rekabet edemez hale gelmişlerdi. İşte bu durum bir süre sonra yapısal sorunlar olarak karşımıza çıkacak ve ekonomide baş ağrıtıcı günlere davetiye çıkaracaktı.
Bu arada 2011
genel seçimlerinden hemen önce görev süresi dolan Durmuş Yılmaz’ın yerine
Babacan’ın da telkiniyle hem Ankara TED Koleji’nden hem ODTÜ’den arkadaşı Erdem
Başçı Merkez Bankası başkanı olarak atandı (14 Nisan). Erdoğan’ın çok güvendiği
prensi Ali Babacan ve onun bilgisine, tecrübesine ve sadakatine çok itimat
ettiği Erdem Başçı’yla ekonominin tüm taşları yerine oturmuştu. Artık Erdoğan
ilk iki dönemini çıraklık ve kalfalık olarak nitelendirmiş ve üçüncü dönemde
ustalık performansını sergileyeceğini iddia ediyordu. Özellikle 2009’daki
küresel ekonomik daralmadan Türkiye’nin ciddi bir hasar almadan çıkması Erdoğan’dan
hiç haz etmeyen müzmin muhalifleri bile dize getirmişti. Baştan beri Erdoğan
muhalifliğine soyunmuş Ertuğrul Özkök bile ekonomideki başarısından sonra
Erdoğan için “usta” tabirini kullanacaktı. Ama gerek içeride, gerekse dışarıda
çok enteresan gelişmeler oldu ve ekonomi bir dizi sarsıntı geçirdi. Bu sarsıntılar
hala bitmiş değil ve ne zaman biteceğine dair kimsenin de bir öngörüsü yok.
Bu dönemdeki en önemli gelişme Erdoğan’ın denkleme soktuğu ekonomist-gazeteci Yiğit Bulut oldu. Yiğit Bulut’un Türkiye ekonomisi üzerindeki negatif etkisini anlatan ve bunu Davutoğlu’nun gerçeklerden kopuk dış politika uygulamalarıyla benzeştiren “İkinci Davutoğlu Vakası Kapıda” başlıklı yazımda kendisinden etraflıca bahsetmiştim. Burada biraz daha ayrıntı vermek lazım geliyor.
2000 yılı
başında Doğru Yol Partisi eski bakanlarından Namık Kemal Zeybek’in dul ve çocuklu kızı Şule
Zeybek’le evlenen Bulut, kısa bir süre sonra, henüz 29 yaşındayken Doğan Medya’nın
gazetelerinden Radikal’de köşe yazarı oldu (2001) ve piyasada parladı. Bulut’un
kayınpederi Namık Kemal Zeybek’le medya imparatoru Aydın Doğan’ın bacanak olduğunu
not düşersek damatlık ve köşe yazarlığı arasındaki ilintiyi daha iyi
anlayabilirsiniz. Yıllar içinde Doğan Medya Grubu’nun farklı organlarında çeşitli görevler üstlenerek iktidar alanını genişleten Bulut, 2009 yılında Ciner Medya’nın
Habertürk’üne geçiş yaptı. Bir sene sonra da karısından boşandı. İlginç bir
tesadüf değil mi?
Çizgi olarak
seküler milliyetçi bir ekolden gelen Yiğit Bulut’un becerikli bir adam olduğu
kesin. Aynı zamanda çok pragmatist
olduğunu da not düşelim. “Ha gitti, ha gidecek” diye beklenilen Erdoğan’ın artık
gitmeyeceği anlaşılınca, muhalif bazı isimler yavaş yavaş ağız değiştirmeye
başladılar. Yiğit Bulut tam o dönemlerde sinyalleri vermeye başlamıştı. Zamanla
tamamıyla dümen kırarak, o güne değin zehir zemberek eleştirdiği Erdoğan’a
övgüler dizmeye başladı. Pragmatistler yükselen değerlerin kokusunu almada
oldukça mahirdirler.
Yiğit Bulut karşısındakini iyi okuyan, nabza göre şerbet veren, çenesi kuvvetli bir karakter. Bütün medya mensupları önünde Erdoğan’a medyayı denetleyecek ve sansür uygulayacak bir üst kurul kurmasını teklif edecek kadar cesurdur da. Bu teklifin Erdoğan’ın hoşuna gideceğini düşünmüş olmalı ki, tüm meslektaşlarını karşısına almayı göze almıştır. Bir dizi Erdoğan yanlısı söylem sonunda kadraja giren Bulut’a Erdoğan’la doğrudan temas edecek fırsatı bulması yetmiştir. Erdoğan’ın yanına demir attıktan sonra da Türk ekonomisine yön veren en önemli aktör olması zor olmamıştır.
Yiğit Bulut
belli ki, mütedeyyin öğretilerle yetişmiş ve faiz nefreti bulunan Erdoğan’ı
etkilerken sadece faiz sistemine verip veriştirmekle kalmamış, aynı zamanda
telekinezi gibi ezoterik hikayelerle Erdoğan’ın başını döndürmüş. Yiğit Bulut’un
denkleme girmesi Türkiye’nin finans politikalarında ve Merkez Bankası yönetim
kadrosunda dramatik etkilere sebep olacaktır.
Bu arada Erdoğan’ın
önce Batı’yla arası bozulmaya başlamış, ardından da Batı’nın Türkiye’de
tetikçiliğini yapan Gülenci kadrolarla arasına kara kedi girmiştir. Bütün bunlar
bir dizi olayı tetikleyecek ve bunun ekonomi üzerinde güçlü etkileri olacaktır.
-----------------------------
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.