Küçük Enver’in Büyük Rüyası (I)
Hani bir fırsatımız olsa da mürekkep
yalamış insanlar arasında “Enaniyeti en yüksek lise ve üniversite hangisidir?”
sorusuyla bir anket yapsak, sonuç büyük ihtimalle Galatasaray Lisesi ve
Boğaziçi Üniversitesi çıkardı. Liseyi Galatasaray’da (ortaokul dahil 8 yıl),
üniversiteyi Boğaziçi’nde (5 yıl) okumuş, yani egosu şişmiş yüzlerce insanla
muhatap olmuş, aynı zamanda Ahmet Davutoğlu’nu yakından tanıyan bir arkadaşım
şöyle demişti: Hayatım boyunca Davutoğlu kadar egosu yüksek bir insana
rastlamadım. Bu münferit bir yorum olsa burada anmaya değmez. Ama Davutoğlu ile
teşrik-i mesaisi olmuş birçok kişiden bu tür yorumların sadır olduğuna şahit
oldum. Şaşırmış olanlara yazıyı sonuna kadar okumalarını tavsiye ediyorum.
Davutoğlu Konya Taşkent’de dünyaya gelmiş, talihsiz bir şekilde erken yaşta
öksüz kalmış, üvey annesi tarafından büyütülmüş. Fakat -kendi beyanatına binaen
söylüyorum- talihli bir şekilde de annesinin yokluğunu çektirmeyecek bir
çocukluk geçirmiş. Üvey annesiyle arasında güçlü bir ana-oğul ilişkisi
olduğunu, ilk çocuğuna üvey annesinin ismini (Sefure) vermesinden de rahatlıkla
anlayabiliriz. Davutoğlu ilk çocuğuna üvey, ikinci çocuğuna öz annesinin ismini
(Meymune) vererek güzel bir vefa örneği göstermiştir. Her iki ismin de modern
dönemlerde yetişen bir genç kız için çok da iç acıcı isimler olmaması da
cabası. Burada, Sefure hanımın şahsında, üvey çocuklarını öz çocukları
gibi merhamet ve sevgiyle büyüten tüm anneleri de hürmetle analım. Allah
kendilerinden razı olsun.
Aile İstanbul’a taşınınca, ilkokulu İstanbul’da tamamlar. Zeki ve başarılı
bir öğrenci olduğundan Türkiye’nin en köklü ve prestijli liselerinden İstanbul
Erkek Lisesi’ne girer. Eskiden bazı liseler ilkokuldan sonra öğrenci alırlar,
hem ortaokul hem lise eğitimi verirlerdi. İstanbul Erkek Lisesi Davutoğlu’nun
hem karakter ve zihin yapısının, hem de kaderinin şekillenmesinde ciddi bir dönüm
noktası olmuştur.
İEL ve Murat Ülker’le tanışma
İstanbul Erkek Lisesi Alman ekolünü temsil eden okullar içerisinde en öne
çıkanıdır. Eğitim dili Almanca’dır. Eğitim kurgusu da Alman eğitim sistemine
göre dizayn edilmiş olup, bu eğitime maruz kalan öğrencilerde Alman düşünce
metodolojisi ve tasavvuru oluşması kuvvetli ihtimaldir; Disiplinli, keskin
hatları olan, siyasi incelikten yoksun, daha çok idealist, toplumsal meselelere
gerçekçi yaklaşımı nakıs bir bir zihin yapısı. Dikkatli gözlemciler için Davutoğlu’nda
bu eğitimin izleri fazlasıyla görülebilir.
İstanbul Erkek Lisesi’nin genç Ahmet’e ikinci önemli dokunuşu sanayici
Sabri Ülker’in oğluyla tanışması olacaktır.
Kapalı topluluklarda büyüyenler hariç, hemen hemen her donanımlı genç
varlık sorgulaması yaşar. Muhafazakar bir aileden gelen Davutoğlu da lise
yıllarında benzer bir serüven yaşar ve bu serüvenden şuuru yüksek bir Müslüman
olarak çıkar. Hayatının bundan sonraki kısmında hep bu Müslüman
kimliğiyle yaşamıştır. Hiçbir zaman da piyasada kendine yer açmak için
beyaz yalanlarla dindar kimliğini gizleyenlerden olmamıştır. Dahası ehli dünya
gruplara, egemen mustağriplere yaranma gayretkeşliğine girişmemiştir. Kendisi
gibi mütedeyyin bir aileden gelen ve bu tür telkinlere açık okul arkadaşı Murat
Ülker’in düşünce dünyasını da İslami çizgiye evirmeyi başarır kısa sürede. Bu
sadece fikri bir yakınlaşma değildir. Onlarca yıl sürecek sağlam bir dostluğun
da temelleri atılmış olur.
Davutoğlu’nun Murat Ülker’le ilgilenmesini maddi hesaplara bağlamak ciddi
bir haksızlık olur. Zira kendisi hayatının ilerleyen dönemlerinde maddi durumu
zayıf olan birçok arkadaşı ve öğrencisine İslami şuur kazandırmak için gayret
etmiş, hatta imansız kişilerin ihtida etmesine bile vesile olmuştur. Ama Murat
Ülker’le olan dostluğu, ilerleyen dönemlerde kendisini öne çıkaracak projelerde
mali kaynak sıkıntısını tamamen ortadan kaldırmış ve kendisine basamakları
kolayca çıkmasını sağlayacak zemini sağlamıştır. Babası esnaf olduğu için zaten
gençlik yıllarında ciddi bir ekonomik sıkıntı yaşamamış, ilim ve cemiyet
faaliyetlerine rahatlıkla konsantre olabilmiştir. Üstüne bir de Ülker ailesiyle
hasbelkader oluşan bu sıcak ilişki eklenince kendisine doping etkisi
yapmıştır. İlk bakışta çok büyük şans gibi görünen bu durum, aslında hem
kendisi için hem Türkiye için ciddi bir talihsizliğin başlıca tetikleyicisi
olacaktır.
Boğaziçi’nin azimli çocuğu
İEL öğrencileri parlak zekalı ve gayretli çocuklar olduklarından toplumca
değerli kabul edilen, saygın okullar ve mesleklere kolayca kavuşabilirler. Pek
çoğu işletme-iktisat, tıp, mühendislik veya hukuk gibi havalı okulların
öğrencisi olmayı tercih eder. Davutoğlu da saydığımız okulları kazanabilecekken
sıradışı bir yönelimde bulunur. Henüz ergenliği tam atlatamamış gençler
arasında o herkesin birbirine sınav sonuçlarını sorduğu dönemde tıp, hukuk,
mühendislik yerine “Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi”ni kazandım demek bir ergen
için nefsi zorlayan bir durum olsa da tercihini bu yönde yapar. Neyse ki
üniversitesi Boğaziçi’dir ve bir miktar teselli verebilmektedir.
Bu tercih o dönem için zor olsa da ilerleyen dönemlerde kendisine ciddi
avantajlar sağlayacaktır. Yıllar sonra Bilim Sanat Vakfı’nda kendisinden ders alan
bir öğrencisi kendisinden hayran hayran “Abi, adam determinantları kullanarak
siyaset anlattı” şeklinde bahsedecektir. Sosyal bilim öğrencileri için
-anlatılanı anlamasa da- determinant kelimesi bile yeterince göz
kamaştırıcıdır. Teknik kapasitesi olan, analitik zekası güçlü mühendisler için
çok da karmaşık bir konu değildir determinantlar. Ama sosyal bilimlerde öyle mi
ya? Genç yaşta toplumsal dolduruşlara kapılmadan yol çizebilmiş olması,
Davutoğlu’nun daha o dönemde hayatıyla ilgili ana taşları oturttuğunu, hedefini
belirlediğini gösterir ki, bu takdire şayan bir olgunluğa işaret eder.
Rivayetlere göre üniversitede günde ortalama 8 saat okuma yapmaktadır, bir
yandan da cemiyet içerisinde İslami çalışmalar yürütmektedir. Tipik bir
idealist gibi zamanını etkin ve verimli kullanmıştır. Başarılı bir öğrenci
olduğu kadar, dindar öğrenciler arasında kanaat lideri olmayı da başarmıştır.
12 Eylül darbesi öncesi, siyasi kutuplaşmaların had safhada olduğu
yıllarda, o dönemlerde hala elitlerin okulu olan Boğaziçi Üniversitesi’nde bir
avuç mütedeyyin gençle İslami şuur ve hassasiyetlerini koruma gayretini
sürdüren Davutoğlu, 15-20 kadar öğrencinin doğal lideri olarak öne çıkar. Sayı
az görünse de neredeyse namazlı abdestli gençlerin yarısına yön verdiğini söyleyebiliriz.
Bu sıradan bir liderlik değildir elbette. Yıllar sonra Davutoğlu ile ilgili
takıntıları yüzünden üzerine gidilen bir abimiz, o dönemki hiyerarşik yapıyı
deşifre etmekten imtina etmemiştir: “Biz ta üniversitedeyken Ahmet’e
biat ettik”
Aynı dönemlerde aynı üniversitenin İşletme bölümünde okuyan Murat Ülker
yakın arkadaşlığına rağmen Davutoğlu’na biat eden grubun içinde değildir. Ama
her daim destekçisi olmayı sürdürmektedir.
Etrafında kendine hayran bir şekilde tabi olan bir halka tesis edebilirsen,
artık üçüncü şahıslar için kutsal bir mercide pazarlanmaya başlarsın. İşte,
kişisel karizmasıyla dönemdaşlarından böyle bir halka oluşturan Davutoğlu,
etrafında hale olmuş bu grubun verdiği motor güçle gerek dindar Boğaziçi
mezunları, gerekse dindar entelektüel camia arasında sivrilmeye, isim yapmaya
başlar.
Hoş bir anektodla bu bahsi kapayalım. Rivayet edilir ki üniversitede akşam
namazı vaktine tekabül eden bir sınav olur. Sınav uzun süreceğinden Davutoğlu
ve birkaç arkadaşı hocadan namaz için izin isterler. Hoca sınıftan çıkmalarına
müsaade etmeyince sınava ara verip, sınıfın içinde namazlarını eda edip, tekrar
sınav kağıtlarının başına geçerler. .
İEL ve Murat Ülker’le tanışma
İstanbul Erkek Lisesi Alman ekolünü temsil eden okullar içerisinde en öne çıkanıdır. Eğitim dili Almanca’dır. Eğitim kurgusu da Alman eğitim sistemine göre dizayn edilmiş olup, bu eğitime maruz kalan öğrencilerde Alman düşünce metodolojisi ve tasavvuru oluşması kuvvetli ihtimaldir; Disiplinli, keskin hatları olan, siyasi incelikten yoksun, daha çok idealist, toplumsal meselelere gerçekçi yaklaşımı nakıs bir bir zihin yapısı. Dikkatli gözlemciler için Davutoğlu’nda bu eğitimin izleri fazlasıyla görülebilir.
hakikaten güzel bir davutoğlu yazısı olmuş. yazan arkadaşın donanımı yazıya yansımış. müktesebatı bol, şahitler ve atıflar içeren ama başlığındaki olumsuz havayı yazıya yansıtmayan bir içerik.
YanıtlaSilİltifatınız için teşekkür ederm.
Sil