Bir Dönemin Sonu mu? (9)
Şimdi seçim sonuçlarını enine boyuna değerlendirebiliriz.
Adıyaman, Kastamonu, Afyonkarahisar, Kütahya gibi sağın kalesi hükmündeki illeri CHP’nin alması yeterince şaşırtıcıydı. En büyük 5 şehrin CHP’nin eline geçmesi de Ak Parti için yeterince büyük hezimetti. Ama daha ağırı hepsi açık farklarla kaybedilmiş olmasıydı. Milliyetçi muhafazakar Bursa bile 10 puan farkla düşmüştü. Başa baş geçmesi beklenen İstanbul seçimleri de farklı kaybedildi. CHP’nin hanesinde, daha önce ittifaklarla alınan oylardan daha fazlası yazıyordu.
Hesaptan, matematikten anlamayan çok sayıda insan seçime katılma oranının çok düştüğünü, bunların hepsinin küskün Ak Parti seçmeni olduğunu, bu yüzden CHP’nin aldığı oy düştüğü halde oy oranının arttığını yazdılar, çizdiler, anlattılar. Oysaki CHP 2019 seçimlerini ittifakla kazanmıştı, bu seferse tek başına seçime girdi. Böyle durumlarda esas olan parti adaylarının aldığı oy değil, il genel meclisinde aldığı oydur. O halde şöyle bir göz atalım.
CHP il genel meclisi oy sayılarında İstanbul’da %21, Ankara’da %32, Bursa’da %14, Antalya’da %28, oy arttırmış. İzmir gibi bazı illerde ise oyu düşmüş. Ama Türkiye geneline baktığımızda 13,2 milyon olan oy sayısı, 15,8 milyona çıkmış. Neredeyse %20 oy sayısında artış kaydetmiş. Dikkat edin, oy oranı demiyorum, oy sayısı diyorum. Yani Ak Partililerin kendilerini avutmak için söyledikleri “CHP’nin oy oranı arttı ama oy sayısı düştü” lafı da tamamen palavra. Seçime katılmayanların hiçbirisinin CHP’ye oy vermediğini kabul edersek bile -ki bu imkansız- CHP’nin oyu asgari %29,5 oluyor. Yani seçime katılma oranı 2023 seçimlerindeki gibi %87 olsaydı 53,44 milyon seçmen oy kullanmış olacaktı. CHP’nin il genel meclisinde aldığı oy olan 15,8 milyonu 53,44 milyona oranladığımızda %29,5 oranını elde edersiniz. Seçime katılmayanlardan da en az %1 geldiğini varsayarsak CHP’nin artık %30’u aştığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu seçimlerde Ak Parti’yi asıl korkutması gereken şey CHP’nin psikolojik üstünlüğü kazanması. Son yirmi yıldır siyasetin gündemini belirleyen Erdoğan, artık CHP’nin attığı adımlara göre pozisyon almaya başlayacak. Şayet bu seçimi eski CHP kadrosu kazansaydı etkisi böyle büyük olmayacaktı. Kan değişimine gitmiş, yenilenmiş bir CHP var karşımızda. Bu değişime de halk müspet reaksiyon vermiş durumda. Önümüzdeki dönemde, bu motivasyonla özgüveni bir hayli güçlü CHP yönetimi göreceğiz. Şu ana kadar gayet iyi bir başlangıç yaptılar. Şayet ilerleyen dönemlerde de hayati hatalar yapmazsalar Erdoğan ne yaparsa yapsın CHP’nin yükseliş trendini engelleyemez.
Büyük bir sürpriz olmazsa CHP bir dahaki CB seçiminde Erdoğan’ın karşısına Yavaş, İmamoğlu veya Özel üçlüsünden biriyle çıkacak. 2023 CB seçimlerinde bu üç adaydan herhangi biri aday olsaydı zaten Erdoğan o seçimi kazanamazdı. Hazır CHP hızını almışken 2027 seçimlerinde normal şartlar altında kimi koysa kazanır. Normal şartlar olurmu? Orasını bilemem.
Üç aday dedik, ama aslında tek aday var; İmamoğlu. İmamoğlu’nu biraz incelememiz lazım.
İmamoğlu için özet bir tanım yapacak olsak “Erdoğan’ın çakması” der, bitiririz. İmamoğlu’da Erdoğan’daki bütün kötü özellikler var. Fazladan, Erdoğan’da olmayan kötü özellikler de var. Erdoğan’da olan iyi özelliklerin çoğu da yok. Ve ne yazık ki bir sonraki CB seçimlerinde en güçlü adayı da bu adam. Ülkenin geleceği açısından fazla da umutlu olmayın yani. Peynir ekmek gibi yalan söyleyen, tembel, verdiği sözleri pişkince reddeden, her türlü entrikaya başvurabilen, kibirli ve şımarık bir karakter var karşımızda. Halkımızın tercihinin Erdoğan’dan İmamoğlu’na düşmesinin gayet net sebepleri var. Birincisi Erdoğan’ın ve ekibinin eskisine göre irtifa kaybetmesi. Erdoğan irtifa kaybetti de insanımız kaybetmedi mi? Elbette kaybetti ki İmamoğlu’na yöneldi. Ama halkın bu kadar gevşekleşmesi de Erdoğan’ın suçu. Milleti çalışmaya değil, ulufeler yoluyla devlete ve iktidara bağımlı kalmaya yönlendirdi. Gençlikteki kan kaybına bir çare bulamadı.
Erdoğan’ın muhalefette en çekindiği isim İmamoğlu’ydu. Bütün seçim enerjisini de İstanbul’a harcadı. Tank, top, tüfek, uçakla girdiği İstanbul seçimlerinden ağır bir hezimetle çıktı. İmamoğlu’nu günahım kadar sevmem. Sırf İmamoğlu kazanmasın diye “bir oy, bir oydur” düsturuyla şehir dışı seyahatimi ertelemiştim, Murat Kurum’a oy verecektim. Ama Ak Parti kanadından Yeniden Refah’a öylesine çirkin, çirkef, bel altı saldırılar oldu ki midem bulandı ve Kurum’a da oy veremedim. Daha önce sosyal medyada yazmıştım. Dağa tırmanmak, dağdan inmekten kolaydır. Uçağı kaldırmak da iniş yapmaktan daha kolaydır. Erdoğan’ın iniş yetenekleri yok. Kendisi ve partisi kan kaybettikçe sükunetini, aklı selimi kaybediyor, saçma sapan yöntemlerle sağa sola saldırıyor. Bataklığa düşmüş biri gibi battıkça batıyor. Eskiden ortaya koyduğu özgüvenli yaklaşımlar yerine mızıkçılık yapan, kavgaya tutuşan bir kabadayı görüntüsü veriyor.
Aslında ilk büyük hatayı 2019 İBB seçimlerini kaybettiğinde seçimi tekrarlatarak yaptı. O zaman insanlar gördü ki Erdoğan demokrat falan değil, eline güç geçtiğinde apaçık zorbanın biri olabiliyormuş. Kendisine yapılan haksızlıkların, ayak oyunlarının aynısını güçlendikçe kendisi de başkalarına yapan biriymiş. Büyü işte böyle bozuldu. O seçimde yüzbinlerce milliyetçi muhafazakar insan hayatında ilk kez CHP’ye oy verdi. CHP gibi milliyetçi muhafazakar kitle için öcü mesabesindeki bir partiye oy verebilmek önemli bir kırılmaydı. İkinci kez vermek çok daha kolay olacaktı ve nitekim oldu, hatta bu kitleye yeni oy verenler de katıldı.
Aldığım duyumlara göre Erdoğan’a İBB adayının Selçuk Bayraktar olması için ciddi baskı yapılmış. Erdoğan son ana kadar beklemiş ve Kurum’da karar kılmış. Allah Selçuk’u korumuş. Şayet Selçuk Bayraktar İBB başkan adayı yapılmış olsaydı, İmamoğlu yine kazanırmış, ne ki oy farkı 10 puan değil de 3-4 puan olurmuş. Düşünsenize Selçuk gibi rafine bir adamın İmamoğlu gibi müteahhit bozuntusuna seçim kaybetmesi ne büyük zillet olurdu.
Erdoğan İmamoğlu gibi güçlü bir figürün karşısına Murat Kurum gibi karizması düşük bir adayı neden çıkardı sizce? Çok yalın bir sebebi var. İstanbul gibi bir şehre karizmatik bir başkan adayı koyarsa ve hasbelkader o aday seçimi kazanırsa, bir sonraki seçim karşısına rakip olabilir de ondan. Daha önce bahsettim, İstanbul’un doping etkisi var. Kendisinden sonraki tüm adaylar ve başkanlar yani Ali Müfit Gürtuna, Kadir Topbaş, Mevlüt Uysal, Binali Yıldırım ve Murat Kurum zayıf profilli isimler. Eskiden bu isimlere kendi karizmasıyla seçim kazandırabiliyordu, ama artık eski gücü yok, başkan adayları da zayıf, dahası karşısında karizmatik bir aday var.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.