Kayıtlar

Kasım, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Beyaz Kelebekler Böyle mi Uçarmış

Resim
Betül kardeşimin aziz hatırasına, Kimsecikler bilmez Varınca hazan, küçük kızlar Tenha köşelerinde nemli bahçelerin Hüzünlü yıldızlara bakar Ağlarmışlar Ben de bilmezdim... Ah!  Bu küçük kızlar Beyaz yemeni, kızıl benekler Çelikten rüzgarlar, küçük kelebekler İşte bir küçük kız Gülücük gözlerinde Elleri Nurdan halelerle çevrili Kuytularda ağlar Bize Kaş bile çatmazsın ha... Ah küçük kız Bu dünyanın onca gamını Nasıl sığdırdın minik kalbine Sadece yıldızlara mı fısıldarsın derdini Bunca sevgiyi yine o Ufacık yürekten mi ışıldarsın Yoksa yıldızlardan Verip kederini Her gece sevgi mi alırsın Neden ağlaşır bebekler Görünmez oldu keten kelebekler Hani konuşmuştuk, hatırla Küçük kuzucukların olacaktı Sana benzeyen Sen sadece anasının kuzusu kalacaktın madem Söyle kınalı kuzu Bunca ümit verme neden Şimdi başaklar sarı Kurşun yüklü bulutlar Bahar gelecek elbet Mor dağlar yeşerecek O zaman soraca

Tarihi Süreçte Kadın

Resim
Geceler karanlık, sokaklar ıssız ve hatta sokak bile yok, belki biraz patika var. Vahşi hayvanların saldırısına maruz kalmak an meselesi. Devlet otoritesi yok, dolayısıyla kolluk kuvvetleri de yok. Yiyecek bulmak için tabiatta ciddi bir efor sarfetmek, risk almak gerek… İşte böyle başladı bizim hikayemiz. Cesaretin, fiziksel gücün en çok prim yaptığı zamanlardı. Haliyle erkeklerin dünyasıydı. Kadınlar yardımcı oyuncuydu. Ve tam da bu yüzden hepsi bir erkeğin (baba, koca veya oğul) kanatları altına sığınmak durumundaydılar . Kadınların bu acziyetlerini suistimal eden erkekler, pek çok hayati ve tamamlayıcı fonksiyon icra eden kadınlara, ancak figüran rolünü layık gördüler. Duygu Asena’nın dediği gibi kadının adının olmadığı zamanlardı. Giderek çoğaldık. Yerleşik hayat, tarım, hayvancılık, ticaret derken köyler kasaba, kasabalar şehir oldu. Önce toplumsal normlar oluştu, sonra yazılıp kanun oldu. Çeşitli formlarda devlet modelleri, yani toplumsal otoriteler zuhur etti. Bütün b

Küçük Enver’in Büyük Rüyası (XI-Son)

Resim
      Kristal vazo ve sebeb-i telif Ahmet Davutoğlu hakkında bu yazı dizisini kaleme almamın önemli bir nedeni var. Bir kere yakın çevremin “düşmüş adama vurmak etik değil” görüşlerine hiç katılmıyorum. Ahmet Hoca’nın eli, şu anda sanılandan çok güçlü . Bazen elinizde az bir kudret vardır, fakat marijinal değeri çok yüksektir. 1 liraya 10 liralık ürün alacak fırsatınız oluşur. Davutoğlu şu anda İngilizlerin deyişiyle “game changer” pozisyonunda. Talih bir kez daha Hoca’ya gülümsedi ve konjonktür kendisine altın değerinde bir rol armağan etti. Bu pozisyonun Hoca farkında mı bilmem ama, siyaset dahisi Erdoğan fazlasıyla farkındadır. Şimdi gerekçeleri açıklayalım. Seçimler (cumhurbaşkanlığı ve milletvekili) yaklaşıyor. 2019 seçimleri için Türkiye’nin 80 yıl kanını emen ve bundan kolay kolay vazgeçmeyecek harici birtakım mihrakların hararetle çalıştığını tahmin etmek için, kahin olmaya gerek yok. “ Başladık, nerdesin ?” başlıklı yazımda Türkiye’nin içinden geçtiği darboğazı

Küçük Enver’in Büyük Rüyası (X)

Resim
      Krediler tükenir Parti içi muhalefet, Pelikan Dosyası’nın yayınlanması ile ayyuka çıkan huzursuzluğu Beştepe’ye taşır ve kısa süre zarfında Davutoğlu istifaya zorlanır. Davutoğlu’nun istifa konuşmasıyla ilgili 3 yorum yapacağım. Birincisi “ Biz makamları elimizin tersiyle iteriz ” açıklaması. Gördünüz mü yine aynı karakter yapısı. Asil adam, makama mevkiye ehemmiyet vermiyor pozları. Arkadaş, defalarca kez istifa etmeni gerektirecek durum olmuşken sımsıkı koltuğa tutunan ve artık metazori olarak başkanlıktan el çektirilen birisi olarak bu nasıl rol kesmedir, anlamadım gitti. Hep o havasını attığın “beni zorla göreve istiyorlar” gerekçen ortadan kalktı. Haydi dönsene aşığı olduğun akademik dünyaya. Ne gezer. Başbakanlıktan ayrıldıktan kısa bir süre sonra El Cezire’ye verdiği röportajda şevkimden hiçbir şey kaybetmedim diye açıklama yapacaktır Ahmet Hoca. Nitekim öyle de olur. Siyasette yeni kapılar aralamak, yeniden dirilebilmek için kolları sıvar. Ben bu vakitten sonra Ho