Bir Dönemin Sonu mu? (17)

Seçimlere büyük umutlarla giren Gelecek, Saadet ve Deva’nın düştüğü içler acısı duruma değinelim biraz.

Davutoğlu ile ilgili yazdığım “Davutoğlu Parti Kuracak mı,Kurmalı mı?” başlıklı yazımda yaptığım tespitlerin hepsi tutmuş, her zaman çuvallamıyorum yani. Türkiye genelinde teşkilatlanmış bir partinin 50 bin oy alması inanılmaz bir hezimet. Sadece Gelecek Partisi teşkilatlarında görevli insanlar ve aileleri oy verse bile bu rakamı geçmesi lazım. “Bir selam veririm, Anadolu’yu ayağa kaldırırım”, “Ben %49,5 almış bir başbakanım” gibi akıl tutulması içeren mesajlarla kendini komik duruma düşüren Davutoğlu’nun rezil olacağını tahmin edebilmiştim, ama bu kadar büyük bir facia ben de beklemiyordum doğrusu. Narsist olduğunu biliyorduk, ama seçim değerlendirmelerinden sonra yaptığı açıklama ile artık gerçeklerden kopup şizofrenik hezeyanlar gösterdiğine de şahit olduk: “Benim hiçbir hatam yok. Benim toplumsal karşılığım partinin çok önünde. Ben başarılıyım, parti başarısız. 2028’de Cumhurbaşkanı adayı olacağım, tereddütü olan aramızdan ayrılsın.” Allah şifa versin, ne diyelim.

Ali Babacan’ın da balon olduğunu gördük. Ak Parti’den, MHP’den bu kadar oy kopmuş, hiçbirini alamamışsın. Hitap ettiğin kitleyi değil de sana bir oy bile vermeyecek PKK sempatizanlarını hoş etmeye çalışırsan olacağı bu bay süper zeka (!).

Karamollaoğlu’nun durumu da ağlanası. Yeniden Refah’a oy veren herkes Saadet’e de verebilirdi. Kılıçdaroğlu’nun payandalığını yaparsan millet sana tabi güvenmez. Üstelik pazarlaman da çok kötü. Babacan ve Davutoğlu minnacık oy oranlarıyla CHP’den kaç vekil kopardılar baksana. Sen ikisinden de fazla oy aldın, ama vekil sayın daha az.

Davutoğlu profesör, Babacan TED ve ODTÜ birincisi, Abdullah Gül ve Mollaoğlu İngiltere doktoralı. Sorsan yetişmiş, çok zeki adamlar, Erdoğan gibi liseden sonra tek kitap okumamış birini beğenmezler. Dördünüzün toplamı, işte o tahfif ettiğiniz Erdoğan’ın ölüsünün aldığı oyun zekatı kadar etmiyor. Siyaset cehd gerektirir, sahada öğrenilir, kütüphaneye kapanıp sabaha kadar kitap okumakla değil. Bu dört ismin de siyasi kariyeri bitti. Ama onlar çırpınmaya devam edecekler tabii.

Muharrem İnce ve Memleket Partisi de iflah olmayacak gibi duruyor. CHP’deki yönetim değişiminin öylesine önemli sonuçları oldu ki. Neredeyse modern dönemin Büyük Taarruz’u diyebiliriz. AK Parti’ye, İyi Parti’ye, DEM’e, Memleket Partisi’ne, MHP’ye ve Zafer Partisi’ne ağır hasarlar verdi. İnce’nin siyasi kariyeri ya kendi partisinin çatısı altında eriyip bitecek, ya da tekrar CHP’ye dönüp hatırı sayılır bir makamla emekli olana kadar idare edecek.

Ümit Özdağ ve Zafer Partisi’nin varlığı bile beni fazlasıyla rahatsız ediyor. Özdağ derin devletle iltisaklı bir karakter. İyi Parti’yi de o yüzden böldü sanırım. Yani önemli bir işe yaradı. Ama arkadaş bu kadar insanlıktan yoksun bir kafa yapısı olur mu bir kişide? Mülteci düşmanlığı üzerine bir parti bina edilir mi? Onlarca yalan ve tezviratla mülteciler hedef gösterilir mi? Kafasına bomba yağdığı için ülkesini terk etmek zorunda kalmış bu insanlara bu kadar saldırmak hangi vicdana sığar? Türkiye’nin ucuz işgücünü sırtlanmış, sürekli horlanan, Türklere karşı suç oranları yok denecek kadar az, tam tersine Türklerin her türlü zulmü yaptığı bu kitleye saldırmak neyin nesi? Erdoğan’ın mülteciler konusundaki duruşu takdire şayan. Hep sahip çıktı, ama iktidarını kurtarmak için bir gün onları da feda eder mi bilemem.

Suriye’nin bu kadar karışmasının baş sorumlularından biri de Türkiye. Dolayısıyla can, mal, namus güvenliği kalmamış bu zavallı insanların vebali de Türkiye’nin omuzlarında. Bu insanlara sahip çıkmak boynumuzun borcu. Ayrıca göçmenlere Türkiye’nin ihtiyacı da var. Doğum oranı Fransa’nın bile altına düşmüş bir ülke olarak genç nüfusumuz eriyor. Bu göçmenler en fazla iki nesil sonra Türkleşecekler. Almanya bile arada din farkı gibi derin bir uçurum olmasına rağmen Türk göçmenlerin yarısını devşirdi. Suriye ile kültürel kodlarımız uzak değildi, din farkı gibi büyük bir bariyer de yok. Çok kolay bir şekilde toplumun bir parçası olacaklar, ileride kendileri söylemezlerse göçmen olduklarını bile anlayamayacaksınız. Hayata tutunmaya çalışan azınlıklar her zaman daha gayretli ve uyumlu olurlar. Büyük devletlerde azınlıkların gayretleri fazlasıyla doping etkisi yapmıştır. Yeter ki devlet duruşunu bozmasın.

Artık seçimlerin parlayan yıldızı Yeniden Refah’ı ele alabiliriz. Parti’nin başında rahmetli Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan var. Televizyondan izlediğim kadarıyla akıcı bir konuşması var. Kendisini güzel ifade ediyor. Konuşma yeteneğini babasından almış sanırım. Fakat kendisini yakından tanıyanların donuk bir zekası olduğunu söylüyorlar. Partide karar mercii ak sakallı akil amcalarmış. Bunların da kemikleşmiş bir kafa yapısında olduğu söyleniyor.

Yeniden Refah hem genel hem yerel seçimlerde doğru yerde durdu. Genel seçimlerde diğer muhafazakar partiler gibi CHP’nin yanında saf tutmayıp Cumhur İttifakı’nı desteklediler. Üstelik seçime kendi isimleriyle girip mv çıkardılar. Belki Erdoğan kendilerine çok daha fazlasını verecekti. Ama bir meydan okuma yapıp 3 vekille yetindiler. Fakat bunun toplumda ciddi bir karşılığı oldu. Bu özgüven yerel seçimlerde adeta kendilerine oy patlaması yaptırdı. An itibarıyla baraj derdi olmayan bir parti. Artık kimse Yeniden Refah’a harcıalem parti muamelesi yapamaz.

Yeniden Refah’ta başkan Erbakan’ın oğluyken ikinci adam da Erbakan’ın damadı. Milli Görüş çizgisindeki partiler sürekli kapatılıp mal varlıklarına el koyulduğundan partinin paralarını şahıslar üzerine aktararak koruma yöntemi geliştirmişler. Erbakan’ın üzerinde de partiye ait çok yüklü mal varlığı kayıtlıydı. Mevzuya muttalı şahısların anlatımlarından bahisle Erbakan ölünce bu malların üzerine çocukları çökmüş. Yani tabanın, ümmetin mallarını iç etmişler. Eski Milli Görüşçülerden “Fatih Erbakan’a ölsem oy vermem” diyenler var. Şayet söylenenler doğruysa ve yine şayet iktidar görürlerse vay ülkenin haline. Ama bu biraz da parti içi mesele. Tabanın çok bilgisi yok. Hal böyle olunca da Yeniden Refah’ın yerel seçimlerde çok büyük zafer kazanması geleceğe matuf bazı yorumlar yapmamızı gerektiriyor.

Yeniden Refah’ın oyları daha ne kadar yükselebilir? Eskiden olsa %15’i geçmez derdim, ama derelerin altından çok sular aktı. Bir kere bile olsa Erdoğan’a oy veren herkes Yeniden Refah’a da oy verebilir. Peki Erdoğan’a en az bir kere oy vermiş insanların oranı nedir? Bununla ilgili istatistiki bir çalışma yok. Ama etrafımdaki insanlardan aldığım bilgiler çerçevesinde şu tahmini yapabilirim. 35 yaş üzerinde %80’e yakın insanımız Erdoğan’a en az bir kez rey vermiştir. Hakeza 35 yaş altında da bu oran %50’den fazladır. Tam tersi bir oy kayması da var. CHP de artık standart bir kitleden oy almıyor. Pekala Yeniden Refah bu koyu yeşil rengiyle insanımıza ne kadar cazip gelebilir ki? İktidarın kokusunu alırlarsa onlar da hızlıca Milli Görüş gömleğini çıkararak açık yeşil oluverirler. Bakın CHP neredeyse merkez sağa dümen kırdı, onlar da rotayı merkeze çevirirler olur biter. Önemli olan güçlü bir ivme yakalamak ki şu anda CHP ve Yeniden Refah bu güçlü ivmeyi yakalamış durumdalar.

Sonraki bölüm...

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:


Free counters!

Yorumlar