İkinci Davutoğlu Vakası Kapıda


Başlık sizi yanıltmasın. Konumuz Ahmet Davutoğlu değil, Yiğit Bulut. Gezi Kalkışması’ndan bu yana Tayyip Erdoğan’ın yanından ayırmadığı, başdanışmanı yaptığı şu ünlü ekonomist.


Gezi Kalkışması’na kadar Tayyip Erdoğan’a demediğini bırakmayan Bulut, 2013’ün 14 Mayıs’ında, yani Gezi’den 15 gün önce U dönüşü yaparak Erdoğan’ın safına geçti. Dönüşümün gününü bile nasıl biliyorum? Kendisi mealen şöyle açıklıyor: “IMF’ye borcumuz bittiği gün mevzuya uyandım.” (Düzeltme: Hafızam beni yanıltmış. Yiğit Bulut'un saf değiştirmesi IMF borcunun bittiği gün değil, anlaşmanın uzatılmadığı gün olmuş (2008). Yazının bu bölümünü değiştirebilirdim. Ancak yaptığım hatanın durması ve beni mahcub etmesi faydalı olur kanaatiyle şerh düşmeyi tercih ettim. Yazının gövdesine tesiri olan bir hata olmaması tek tesellim. Hatırlatmayı yapan Recep Şenay Bey'e teşekkür, eder okurlarımdan özür dilerim.) Allah’ı var, Gezi Olayları sırasında Erdoğan’a sağlam destek çıktı. Henüz saf değişikliği âlemşümul olmadığından, olaylar esnasında eski seküler muhipleri üzerinde ciddi algı etkisi yarattığının hakkını vermek lazım.

Erdoğan, kendisine zor zamanda destek veren herkesin elinden tutmuş bir lider. Medyada “Jöleli” ismiyle maruf Yiğit Bulut da, bu vefadan nasibini aldı ve kısa sürede Erdoğan’ın gözdesi haline geldi.


Şimdi Yiğit Bulut’un Erdoğan üzerinde nasıl bu kadar güçlü etki oluşturduğuna bakalım. Herkes bu önlenemez yükselişi Bulut’un dalkavukluğuna bağlıyor. Bulut’un Erdoğan’la müşaveresine hiç şahit olmadım. Ne kadar dalkavuktur ne kadar değildir bilemem. Şayet yağ çekme üstadıysa da, Erdoğan’ın kendisine bu kadar itibar etmesinin, bu şirinliklerden dolayı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Dalkavukluğa ve iltifatlara kayıtsız kalabilmek herhangi bir insan için hiç de kolay değil. Machiavelli boşuna “Saray dalkavuklarla doludur” dememiş. Bu evrensel, insani bir zaaf. Ama şayet öyle olsaydı, yıllardır parti içinde didinip duran Burhan Kuzu’nun çok önemli pozisyonlara gelmesi lazımdı. Kuzu’nun siyasi ilişkilerde kendinden güçlü kişileri nasıl iltifatlara boğduğuna bizzat şahit oldum. Öyle ki onun davranış kalıplarından yüzüm kızardı. Kim bilir Erdoğan’ın yanında ne taklalar atmıştır? Erdoğan sadece iyi dalkavuk diye bir adama bu kadar prim vermez. Ben Erdoğan’ın, Yiğit Bulut vakasında derin bir psikolojik kırılma yaşadığını düşünüyorum. Görünen o ki Yiğit Bulut, Erdoğan’ı aşil tendonundan yakalamış durumda. Ayrıntılara bakalım.

Erdoğan İslami öğretilerin güçlü olduğu bir ailenin, ardından İstanbul İmam-Hatip gibi benzer söylemlerin revaçta olduğu bir okulun rahle-i tedrisatından geçmiş bir isim. Hikâyenin sonrasına, zaten İslami bazlı bir siyasi partide devam etmiş, Necmettin Erbakan’ın yine İslam merkezli sosyal, siyasi, ekonomik doktrinleriyle mevcut zihni alt yapısı şekillenmiştir. Sonradan kendi siyasi düzlemini merkeze yaklaştırmışsa da, bu öğretilerin kafasının arka planında her zaman prestijli bir mevkii olagelmiş, uzak da olsa, nihai erek olarak hep bu hedefler yerinde durmuştur. Bu sebeple sık sık buraya göndermeler yapmaktan kendini alamamıştır. Tıpkı merkez sol bir partinin başında olduğu halde, eski zihni alt yapısı mezhepçi ve kürtçü olduğu için kimi zaman Esad’a, kimi zaman PKK’ya, kimi zaman da DHKP-C’ye istem dışı yakınsamalar gösteren Kılıçdaroğlu gibi.

Aslında iyi bir psiko-politik analiz yaparsanız, Erdoğan’ın bu yönelimlerini gözlemleyebilirsiniz. Mesela af konusunda müttefiki olan Bahçeli’nin kalbini kırmak pahasına gösterdiği refleks, tamamen zihni arka planındaki İslami öğretilerinin uzantısı; “Devlete karşı işlenen suçlar affedilebilir, ama bireye karşı olan suçlar affedilmez”.  Erdoğan, İslam’da kul hakkını, mağdur olan kişiden başkasının affedemeyeceğini gayet iyi bilir. Çok büyük mücbir sebepler (force majör) olmadıkça da bu vebalin altına girmez. Bu yaklaşım İslami olduğu kadar, insani ve adildir de. Şahsen ben de sonuna kadar bu hükmün arkasında duruyorum.

Erdoğan’ın, Davutoğlu’nun Neo-Osmanlıcılık şarkılarına eşlik etmesinin arkasında da bu fikri alt yapı vardı. Nereden mi biliyorum? İslami camiada yetişmiş herkes gibi ben de ilk dönemlerde bu şarkıya alkış tutmuştum. Biz birbirimizi iyi biliriz.


Erdoğan’ı Yiğit Bulut karşısında savunmasız hale getiren de işte yukarıdakilere benzer bir saik içeriyor; Başbelası Faiz. Bu konuyu biraz açmam gerekiyor. Dünyada entegre olmuş, iç içe geçmiş bir ticari işlerlik var. Bu alışverişlerin mümkünatı için kurulu finansal mekanizmalar var. İşte bu mekanizmaların en güçlülerinden ve aynı zamanda en tehlikelilerinden biri, faiz. İsmi üstünde kapitalist sistemde, büyük kapital sahipleri küçük aktörlerin veya bireylerin paralarını, taşınmaz zenginliklerini veya emeklerini hortumlarken faiz silahını sıklıkla kullanıyorlar. Yani olağanüstü bir sömürü aracı ve mazlumların kâbusu. İslam’da da benzer sebeplerle zinhar yasaklanmış bir iktisadi uygulama. Ama gelin görün ki, global sisteme entegre bir ekonominiz ve ticaretiniz varsa bu uygulamadan kaçabilmeniz mümkün değil. Öyle ki şeriatla yönetildiğini iddia eden Suudi Arabistan, İran gibi ülkeler bile belli oranda faizi meşru, caiz kabul etmek zorunda kalmışlar.

İslam şeriatının bayraktarlığını yapan ve muhafazakâr camianın pembe rüyası Osmanlı’da da bal gibi faiz uygulamaları vuku bulmuştur. Hatta şeriattaki asıl adı “riba” olan faize, halktan çok tepki gelir diye “faiz” adını takan da Osmanlı bürokrat ve ulemasıdır. Faiz, kelime anlamı olan “artan” paranın ödenmesi kisvesiyle, ahaliden bu şekilde gizlenmiştir.  Fakat zamanla terim yerine oturmuş ve riba ile eş anlamlı hale gelmiş, kandırmaca bitmiştir. Faiz hakkında en ağır suçlamaları yapan rahmetli Erbakan’ın da, iş başa düşüp ekonomiyi rayına oturtmak için, sıcak para girdisi sağlamak adına yaptığı iktisadi kampanyalarda, faiz yerine “nema” terimini kullandığını hatırlayalım.

Erdoğan faizin ne menem bir bela olduğunu bilmesine biliyordu. Ancak faizsiz bir örgünün, sahada karşılığı olmadığının farkındaydı. Hem ticaret yapmıştı, hem de faizsiz herhangi bir ticari modele tanıklık etmemişti. Anlayacağınız bir umudu yoktu. Faizsiz bir ekonomi ancak tatlı bir hayal olarak zihinlerde var olan, Asr-ı Saadet dönemine özgü, İslamcılar arasındaki muhabbetlerde ağızlara sakız olmuş “Faiz haramdır, kötüdür” muhabbetlerinin ötesine geçmeyen bir mefhumdu.

Derken U dönüşü yapan Yiğit Bulut çıkageldi. Sadece Erdoğan’ı desteklemiyor, bir taraftan da son olaylardan sonra geliştirdiği faiz düşmanlığı içeren retorikleriyle, adeta üzerine ölü toprağı serilmiş bir rüyaya can veriyordu. Bunu basit bir argüman olarak yargılamamanızı salık veririm. Bir kere güçlü bir imanla kabul ettiğiniz bazı kaidelerin gerçek hayatta karşılığının olmaması sizi adını koyamadığınız, üstünü örttüğünüz bir boşlukla baş başa bırakır. Beyninizi kemiren bu boşluğu dolduran şeye çöldeki bedevinin suya hamletmesi gibi sarılabilirsiniz. Faizsiz bir ekonominin olabileceğine/olması gerektiğine dair seküler görüşlü bir ekonomistin açıklamaları sizi adeta büyüleyebilir. Çünkü sadece İslamcıların fasit dairesinde dillendirilen bir teori, ilk kez kapitalist eğitim doktrinlerinin çarkından geçmiş ve dünya görüşü olarak İslamcılıkla alakası olmayan bir iktisatçının hüsn-ü kabulüne şayan olmuştur. Bulut’un ekonomi konusundaki ehliyeti tartışılabilir. Ama değil mi ki bu adam zamanında seküler/kapitalist medyada ekonomik söylemleriyle boy gösteriyordu. O halde yabana atılır bir isim değildi. Hem olmaz denen rüyanın gerçeğe dönüşme ihtimalinin tatlı sarhoşluğundaki Erdoğan, Bulut’a ne kadar bigane kalabilirdi ki?

Ben/biz de elbette faizin ne kadar vahşi bir sömürü aygıtı olduğunun ayırdındayız. Mesele şu ki, bu sarmaldan çıkmanın reel-ekonomik bir düzlemi var. İhracatı ithalatından zayıf, katma değerli ürün üretimi yok denecek kadar az, orta büyüklükte bir ekonomiysen öyle ha dedin mi çıkamazsın bu döngüden. Alelacele hayata geçirilmek istenen Neo-Osmanlıcılık hayalleri de böyle başlayıp hüsranla sonuçlanmamış mıydı? Kimin hoşuna gitmezdi ki Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta eskisi gibi sözümüz geçsin. Ülkemizdeki Arap düşmanı seküler tayfanın bile nefsini okşayan bir hayaldi Neo-Osmanlı. Ama bu işlerin sahada öyle kolay ve çabuk olmadığını, içimizi yakan ağır tecrübelerle öğrendik. Osmanlıcılık oynamanın bedelini cüzi oranda biz öderken, faturanın çok büyük kısmını bizim rüyalarımıza kanan araplara ödettik. Lakin faturanın ana kalemleri duruyor. Önümüzdeki yüzyılda peyder pey ödeyeceğiz. Neyse ki “La faizcilik” oynamanın bedelini bizzat biz ödeyeceğiz. En azından bu yönüyle teselli verici gelebilir. Ama zayıf bir Türkiye diğer İslam coğrafyası için de birçok sorunu beraberinde getirecektir.


Erdoğan, Davutoğlu’nun uluslararası arenada başımıza ördüğü çorapların çok farkında değildi bence. Hoca’yı seviyor, iyi niyetine ve bilgisine güveniyordu. Ahmet Hoca bütün olan biteni kendi cephesinden ballandıra ballandıra anlatarak ne kadar önemli siyasi hamleler yaptığına ikna ediyordu. Zaten arka fonda Neo-Osmanlı’nın büyüleyici mehteri çalıyorken, nasıl ikna olmasındı ki?. Neyse ki Davutoğlu ağır egosunu frenleyemedi ve Erdoğan’ı devirmek için belden aşağı vurdu da, Erdoğan’ın gözü açıldı. Fakat Yiğit Bulut’un böyle bir konumu yok. Yani kurtulmamız kolay olmayacak. Cumhurbaşkanımızın bu büyüden kurtulabilmesi için kendisine çok güvendiği bir ismin mevzuyu sarahatle anlatıp kendisini ikna etmesi lazım. Yoksa ekonomik faturamız giderek kabaracak. Böyle bir adayımız var. Hazır ekonominin başına gelmiş ve hiç de iç açıcı olmayan ekonomik tablonun durumunu idrak etmişken, Berat Albayrak bu işi çözebilecek tek isim gibi duruyor.

Erdoğan, Yiğit Bulut’la takıştıkları için ne yazarlar, ne bürokratlar harcamadı ki? Bulut Erdoğan’dan nasıl kuvvetli bir akım alıyorsa kendisine dokunan herkesi çarptı. Bulut mağdurlarından en çok Gülay Göktürk’e üzüldüm. Halbuki Göktürk en zor zamanlarda laiklerin arasında Erdoğan’a arka çıkmış, Fetö’nün gazetesinde yazdığı halde Erdoğan’a kem söz söylememiş bir isimdi. Erdoğan, uğruna bu kadar adamı çizdiği Bulut için –ki bence bunlar hep hataydı-, damadını da çizmez herhalde.

Faiz konusunda en sağduyulu açıklamayı Abdülaziz Bayındır yapmış: “Faizin düşürülmesi seçeneği masada olduğu sürece faizi bitirmek imkansızdır. Çünkü faiz düşürülmez; kaldırılır!” Zaten olan da odur. Faize o kadar laf söyle, ama Merkez Bankası faizi 6,5 puan artırsın. Ben MB’nın Erdoğan’ın izni olmadan böyle bir faiz arttırımına gidebileceğine asla inanmıyorum. Yani faizi azaltmak için bunca feveran yaptıktan sonra faiz artıyorsa bir yerlerde yanlış var demektir. Dış güçler, kur manüplasyonları var. Tamam kabul. Ben de tam onu söylüyorum. Bu operasyonlar seni zedelemeyecekse faize istediğin kadar saldır. Ama öyle olmuyor işte. Evine varabilmek için bahçesinden geçmek zorunda olduğun adama küfredemezsin. Yapman gereken evini ya da evin yolunu değiştirmek.

Erdoğan ülke içi ve siyasi problemleri gayet ustalıkla çözebiliyor. Çünkü hem devleti, hem insanımızı iyi tanıyor ve siyasi zekasıyla bu işe çözümler üretebiliyor. Mesela çok bilmiş İslamcıların tüm çemkirmelerine rağmen başörtüsü meselesini hiç aceleye getirmedi. Şartları hazırladı ve sonunda zulmü bitirdi. Öyle ki, sadece üniversiteler ve sivil kamuda başörtüsü serbestiyetine fit olacak muhafazakar kesimin hayallerinin çok fevkinde; polis teşkilatı ve askeriyede, orta öğrenim kurumlarında sorunu bitirdi. Devlet adamlığı budur.

Dış politika ve ekonomi meseleleri hem ülke dışı parametrelerin çok etkin olduğu alanlar, hem de Erdoğan’ın uzmanlık sahasına girmiyor. Birinde Davutoğlu’na ve hayallerine yaslandı, bedel ödedik. Ekonomide de Yiğit Bulut ve hayallerine yaslandı, bedel ödüyoruz. Umarım sayın Cumhurbaşkanımız bu bedel daha büyümeden mevzuya uyanır. Gerçi Yiğit Bulut, tıpkı Davutoğlu gibi “Kahrolsun Faiz” soslu şaşaalı makroekonomik söylemlerle kolay kolay uyanmasına izin vermeyecektir.

Yiğit Bulut’u seçmenlerin en az yarısı tanımaz, bilmez. Ama tanıyanlardan bir Allah’ın kulu görmedim ki kendisinden nefret etmesin. İnsanların bu kadar alerjisi olan bir ismi pasifize ederse Erdoğan oy bile devşirir. Dahası ekonomik atmosferde pozitif etkisi olur, piyasalara iyi gelir. Yiğit Bulut linç edilsin demiyorum. Ama Tayyip Erdoğan’dan uzak kalacağı bir görev verilsin.

Şu anki ekonomik atmosferde, Batı kalemşörleri gibi bir yazı yazmış oldum. Faizden nefret etmek için çokça sebebimiz var. Ama bu beladan kurtulmanın yolu uzun soluklu eylem planı yapmaktan geçiyor, faiz karşıtı slogan atmaktan değil. Eh! Yiğit Bulut’a bir de ben dokundum. Bakalım beni nasıl çarpacak?

Bir sözüm de Reisçilere. Bu yazıyı yazdığım için bana öfke duymayın. Reis demiyor mu “Beni yanlış yaptığımda uyarın” diye. Sizin de böyle uyarılar yapmanız lazım. Bu hem dostluğun gereğidir, hem de vicdani sorumluluktur.


-----------------------------------------
Free counters!
 Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.

Yorumlar

  1. erdoğan nasıl eleştirilmez ve suç nasıl çevresindekilere atılır konulu bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  2. CEMİL ERTEM de dincilikle ekonomiyi birleştirme rüyaları kurarak kendine yer edindi gerçekleren uzak hayal alemine yaşamaları halka zarar veriyor ama islamaki İSRAF hiçbirinin umuruna değil lüksün israfın haddi hesabı yok

    YanıtlaSil
  3. ASlında çok birşey yapmalarına gerek yok Temel ekonomi politikalarını uygulasalar yetecek ama sonuç. Bu yiğit bulut hakkında çok bilgim yok ama bu kadar etkili olduğunu nedense düşünemiyorum.

    YanıtlaSil
  4. > "Devlete karşı işlenen suçlar affedilebilir, ama bireye karşı olan suçlar affedilmez”

    Birkaç ay önce adi suçlulara af getirildiğine göre, Erdoğan bu prensibi de açıkça ihlal etmiştir.

    YanıtlaSil
  5. Faizi düşük tutmak, aslında halkın daha fazla kredi kullanmasına neden olur.

    Bununla ilgili kısa bir twit dizisi yazdım: https://twitter.com/mertnuhoglu/status/1326795804879810561

    YanıtlaSil
  6. Yazıyı yeni okudum yani Tayyip Berat'ı çizdikten sonra. Yeni bir 3. Davutoğlu vakası yazısı bekliyoruz. Asıl soru su anki Davutoğlu kim? Erdoğan padişah oldukça vezirler değişecek ve suçlar vezirlere atılacak. Sizin konumunuzu da kendiniz tespit edin. Bu hikâyeler sizin gibi 'Reis'ciler olduğu ve Erdogan 'padisah' olduğu sürece devam edecek. Padişah'ı suclayamayacaginiza göre vezirleri suçlamak en mantıklı senaryo. RTE iktidarı kaybettiğinde de bir Tayyip Erdoğan vakası yazarsınız artık. Aslinda bence başlık eğer bir Fethullah Gülen vakasi yazınız varsa İkinci Fethullah Gülen vakası daha iyi uyar��

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben burada Erdoğan'ı açıktan eleştirdim. Saçma teorilerin peşinden gidiyor diye. Ama sen anlamak istemezsin, illa da küfür etmem gerek ki rahatlayasın.

      Sil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.