Bir Dönemin Sonu mu? (8)

CHP’deki lider ve kadro değişimi yerel seçimlerde büyük fark yarattı. Şimdi aklınıza şöyle bir soru gelebilir? Madem bu işin arkasında İmamoğlu var, o halde neden kendisi aday olmadı da Özgür Özel’i başkan yaptı? Bunun üç, hatta dört önemli nedeni var. Birincisi İstanbul’un karizması. İstanbul’da başkansanız sürekli gündemde olursunuz. Anadolu’nun her yerinden göç alan İstanbul’da yaptığınız her hareket hızla Anadolu’nun ücra köşelerine kadar yayılır. Yani reklam, PR etkisi hayli büyük bir şehir. İkincisi, İmamoğlu haricinde bir adayın çıkması durumunda İBB seçimi riskli bir hale gelebilirdi. Üçüncüsü, İstanbul gibi rant kapısı kolay kolay bırakılamaz. Genel seçimlerde CB adayı olmak isteyen biri için siyaset finansmanı gerekir, bunun için de İmamoğlu’nun tabiriyle “İstanbul nimet, nimet”. Dördüncüsüne gelince, CHP başkanlığında seçim garanti değildi, sonunda aday olup Muharrem İnce olmak da vardı. Riski Özgür Özel’e yükledi. Tertemiz bir iş çıkardı.

Burada bir ara vererek siyaset ve siyasetçilerle ilgili bir not düşmek istiyorum. Toplumda asayiş ve düzenin tesisi için bir kuruma ihtiyaç var. Buna devlet diyoruz. Devleti yönetme veya devlet yönetimine giden araçlarda aktivite göstermeye de siyaset diyoruz. Siyaset oldum olası kirli bir müessesedir. Oğulların Babaları Ölmeli isimli kitabımda “Siyaset ve Kanalizasyon” başlıklı bir yazı kaleme almıştım ve bu konuyu etraflıca tahlil etmiştim. Siyasetin ahlaklı bir zemini yok. Ama bu olmayacağı manasına gelmez. Politik zemin böyle oldukça o zeminde ancak ahlaki ödün vermeyi kabul eden kişiler top koşturur. Sonuçları da her sefer millet adına hüsranla biter.


Siyasetin işleyişi entrika, hizipçilik, yalan, tükürdüğünü yalama, cebir kullanma, iftira atma gibi birçok gayriahlaki aksiyonla dönüyor. Bunları iyi becerenlere de iyi siyasetçi deniyor. Mesela okullarda, Hz. Ali’yi resmen kandıran ve tuzak kuran Muaviye, siyasi zekası çok yüksek biri diye anlatılıyor. Halbuki İslam geleneğinde Hz. Ali ilmin kapısı olarak anılır. Zekası ve ilmiyle öne çıkmış bir şahsiyettir. Tuzak kurmayı bilmediğinden değil, tevessül etmeyecek kadar dürüst bir insan olduğundan rakibine namusla muamele yapıyor. Sonuçta siyasette kaybediyor, ama Allah indinde doğru olanı yapıyor.


Siyasette bahsettiğimiz ahlaksızlıklar silsilesi eskiden de vardı. Ama insanlar bunları utana sıkıla yapardı. Ne zaman ki Machiavelli bunların caiz ve gerekli olduğunu deklare etti, o gün bugündür siyaset arenasında her türden namussuzluk meşru hale geldi. Gelişmiş Batı demokrasilerinde de durum farklı değil. Oranın tek farkı oturmuş düzenleme ve geleneklerle siyasetçiye bırakılan alanın kısıtlı olması. O yüzden daha az namussuzluk şansı bulabiliyorlar. Her şeye rağmen siyaset arenasında belli seviyede ilkeli davranabilenler de yok değil. Ama oranı bir hayli düşük.


Dönelim Ekrem İmamoğlu’na. Evet, adam satın aldı, bazı kişileri kullanıp attı (bkz Kaftancıoğlu), yalan söyledi, arkadaşlarını kazıkladı, ama başarılı oldu. Peki Ekrem İmamoğlu suçlu da Kılıçdaroğlu çok mu temiz? Başkanlığa zaten kendi karizmasıyla değil ahlaksız bir kaset skandalıyla oturdu. Sonrasında hukuksuz atamalarla parti içindeki tüm demokratik kanalları tıkayarak rakiplerini saf dışı bıraktı. Defalarca seçim kaybedip koltuğunu bırakmadı. Öyle selefe böyle halef yakışır. Peki Deniz Baykal ne kadar namuslu siyaset yapıyordu ki? Hizipleriyle şöhret salmış, partideki tüm kanalları kendi işine gelir şekilde tıkamış bir şahsiyetti. Bir daha aşk ile tekrar edelim: öyle selefe böyle halef. Diğer partiler farklı mı? Değil. Neden? Çünkü siyasetin paradigması bozuk.


Sonuçta olan oldu, CHP’de ciddi bir değişim meydana geldi. CHP vatansever seküler ve solcuları tedirgin eden çizgisinden çıktı, ama Baykal dönemindeki toplumsal gerçeklerden uzak çizgisine de dönmedi. Yepyeni bir yol haritasıyla yollarına devam ediyorlar. Partide öne çıkan üç isim var; İmamoğlu, Yavaş ve Özel. Üçü de merkez sağdan devşirme. Yani milliyetçi muhafazakar kitlenin sosyolojik kodlarına gayet hakimler. Şu anda CHP ve Ak Parti’nin kadrolarındaki şahısların ideolojik renkleri birbirinden çok farklı olabilir. Ama kurumsal duruşları hemen hemen aynı.


Darbe teşebbüsünü takip eden günlerde sosyal medyada şöyle bir mesaj paylaşmıştım: “Bundan sonra Türkiye’de darbe olmaz, ama illa olacaksa CHP’ye karşı olur.” CHP’nin Kılıçdaroğlu dönemindeki çizgisine atfen böyle bir mesaj atmıştım. Nitekim Kılıçdaroğlu CB seçilseydi böyle bir ihtimal yok değildi. Doğrudan mı, dolaylı mı olurdu bilemem, ama devlet bu gelişmeye bigane kalmazdı. Şimdi de şöyle iddialı bir çıkış yapayım. Türkiye’de artık darbe falan olmaz. CHP’deki son değişimle devlet hakiki Kurtuluş Savaşı’nın son büyük muharebesini kazandı. Bu iddiamın gerekçelerini yazı dizimin sonunda açıklayacağım.


Türkiye yerel seçimlere CHP’deki bu büyük değişimle girdi. Bu yüzden CHP’nin eski çizgisinden rahatsız olup İyi Parti’ye yanlayan bir grup seçmen yuvasına geri döndü. CHP’nin %25 barajını bir türlü aşamayan oy oranı, yerel seçimlerde %37’leri gördü. Bu oy oranı biraz yanıltıcı tabi. Seçime katılmayanları ve ekonomik durumdan dolayı Erdoğan’a ceza kesmek istediği için geçici olarak CHP’ye oy verenleri hesap edersek yine de kemiksiz %30’a ulaştığını söyleyebiliriz.


Bundan beş yıl önce İyi Parti’nin ana muhalefete geçeceğini iddia etmiştim, ama yanıldım. Hazır CHP tarihiyle tenakuz gösteren sürece girmişken, Erdoğan ve partneri Bahçeli sürekli kan kaybediyorken İyi Parti en makbul liman haline gelmişti. Siyasette art arda bu kadar hata yaparsanız, önünüze iki kere gelen gollük pası değerlendiremezseniz millet sizi yedek kulubesine yollarl elbette. İyi Parti’nin bir FETÖ projesi olduğunu başından beri biliyorduk. Çok şükür ki basiretsiz davrandılar ve yine çok şükür ki CHP’de olmaz denilen dönüşüm gerçekleşti de badireyi atlattık. Şayet CHP kendi içerisinde bu değişimi başaramamış olsaydı İYİ Parti belki de %15’leri aşacaktı.


Sonraki bölüm...

------


Yorumlar

  1. Şahin Alçacı2 Haziran 2024 12:25

    Şunu da diyebilir miyiz eğer ki darbe veya darbe zannıyla hizaya getirmek vatan bekası sebebiyse meşrudur? Yani bakıyorum hakikaten Kılıçdaroğlu kazansaydı askeriyenin şu anki konjonktürünü bilmiyorum ama 15 temmuz sonrası asli hizasına geldi gibi bu hizasında da vatana karşı açıkça silah çeken hiçbir yapıya müsade etmez gibi. Adım gibi eminim yine o aynı askerler 15 temmuzu da bertaraf etmiştir

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.