Bir Dönemin Sonu mu? (7)

CHP’deki eksen değişimi ve İYİ Parti’nin kurulması muhalefette taşları yerinden oynattı. Aslında ikisinin de gizli ajandası vardı. Fakat seçmenlerinin ancak bir kısmı gelişmelerin ne manaya geldiğini anlayabiliyordu, o da yarım yamalak. CHP yönetiminin Kemalist seküler çizgisi değişmiş, PKK sempatizanı, marjinal sol, mezhepçi kadrolar partiye egemen olmuşlardı. Bundan rahatsız olan bir grup seçmen yavaş yavaş İYİ partiye kaydı. Milliyetçi, vatansever, seküler CHP tabanı için İYİ Parti çok daha uygundu. Aslında İYİ Parti CHP’ye payandalık yapana kadar siyaset arenasında tek başına savaşsa CHP’nin en az yarısını eritirdi.


Azınlık Ruhu Candır (3)


Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’deki en büyük iki azınlığın üyesiydi. Hem Alevi hem de Kürt’tü. Kılıçdaroğlu Alevi kimliğini uzun süre izhar etmese de hiç gizlemeye çalışmadı. Zaten en sonunda açıktan Alevi olduğunu da beyan etti. Kılıçdaroğlu’na Alevi olduğu için soğuk bakan bir kitle vardı elbette, ama bu kayda değer bir soğukluk olmayabilirdi. O açıklamayı, Türkmen Alevilerde oy kaybı yaşadığı için onları konsolide etmek amacıyla yapmış olabilir. Kılıçdaroğlu’yla ilgili asıl rezerv Kürt olmasıyla alakalıydı. Kürt olması demeyelim de Kürtçü olması diyelim. Kendisiyle ilgili soyunun Türklere dayandığına dair yazıldı çizildi. Milletin aklıyla dalga geçercesine hem Zaza hem Türk hem de seyyid olduğunu yazdılar. Hem Zaza hem Türkmen nasıl olunur arkadaş? Seyyidse Arap kökenli de olması gerekir. Arap, Zaza ve Türk, herkese mavi boncuk dağıtmaya kalksa da bunu kimse yemedi. Bu açıklamaların, tıpkı İletişim Başkanlığı’nın Erdoğan’ın üniversite diplomasını yayınlaması kadar itibarı vardı. 


Asıl mesele Kılıçdaroğlu’nun Tuncelili olmasıydı. Tuncelili sünni, radikal İslamcı da olsanız insanları ikna etmeniz bir hayli zor. Çünkü Tunceli her türden terör örgütüne çok sayıda eleman vermiş bir şehir. Adı çıkmış dokuza, inmez sekize. Bu yönüyle vatansever seküler ve solcularda bile tereddüt yaşatan Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın karşısına çıkabilecek en iyi rakipti ve nitekim öyle oldu.


Kılıçdaroğlu iki ayrı azınlığın üyesi bir birey olarak çile çekmiş diğer kitlelerle de empati kurabiliyordu. Dindarların ne çektiğini, korkularını ve hak ihlallerini hissedebiliyordu. Ana muhalefet partisi lideriyseniz, iktidara talip olursunuz. Ama böylesi bir kimlikle iktidara oynarken, büyük çoğunluğu Sünni Türk olan halka gerekli mesajları vermeniz gerekir. Önceki dönemlerde dindar insanlara yapılan zulümler için helallik istemesi az bir şey değildi. Bu siyasette önemli bir kırılma yaşattı. CHP, artık eski mankafa CHP olmaktan çıkıyordu.


Kılıçdaroğlu’nun dindar Sünni kitlelere attığı tüm adımlar samimi miydi? Yoksa sırf iktidara gelmek için takiyye mi yapıyordu? Bunu bilemem. Ama sonuçta Türkiye’nin ana muhalefet partisi kemikleşmiş ekseninden vazgeçmiş, daha rasyonel bir düzlemde siyaset üretir olmuştu. Bu yönüyle hayırlı bir sonuç peyda oldu. Kılıçdaroğlu’nun bu işe niyetlenmesi başka bir şey, becermesi başka bir şeydi. İnsanları ikna etmeyi beceremedi, çünkü İslami literatürle hiç alakası yoktu. Yerdeki seccadeye bastı, çünkü o konuda daha önce gelişmiş bir melekesi yoktu. Hakeza iftardan önce su içmesi de bu dini müktesebat zayıflığıyla alakalıydı. Yani yeni siyasi planına iyi hazırlanmamıştı. Hazırlansaydı da becerebilir miydi bilemiyorum.


Peki, CHP’deki bu değişim Kılıçdaroğlu’nun mahareti miydi? Bu işin asıl mimarı kesinlikle Erdoğan’dır. Yaklaşık 20 yıl boyunca her seçimde CHP’yi tokatlayan Erdoğan, muhalefeti de hizaya getirmeyi başardı.Eskiden sürekli iktidar el değiştirirdi, arada CHP de bundan payını alırdı. Erdoğan siaset arenasını öyle domine etti ki CHP de dahil tüm siyasi aktör ve kurumlar kendilerini sorguladı. “Milletin gönlünü fethetmeden iktidar olunmaz” düsturu bütün politik satıhta kabul gören bir gerçekliğe büründü.


Genel seçimlerde, toplumda Kılıçdaroğlu ile alakalı yukarıda bahsettiğim rezervler etkili oldu ve Erdoğan seçimi berbat bir ekonomiye rağmen kazandı. Böylece Demirel’in anıtlaşmış sözü “Boş tencere her iktidarı koltuğundan eder” de önemli bir şerhe kavuştu: Vatan sevdası hariç.

Genel seçimle yerel seçimler arasında şahsen benim asla olmaz dediğim bir gelişme oldu. CHP olağanüstü kongresinde Kılıçdaroğlu başkanlık koltuğundan indirildi. Bence Cumhuriyet tarihinin en önemli kırılma anlarından birisidir. Aslında Kılıçdaroğlu delege sistemiyle koltuğunu garantiye almıştı. Tepeden atamalarla delegeleri istediği gibi tayin ediyor, ama diğer unsurları da boğmayacak kadar alan açıyordu. Yoksa partiden büyük kopmalar olabilirdi. Delegenin %65-70’i kendi kontrolünde olduğu müddetçe sorun yoktu.


Daha önce Muharrem İnce bir kalkışma yapmış, sonuca da baya bir yaklaşmıştı. Ama kaybetti ve siyasi kariyerini başka bir alanda devam ettirmek zorunda kaldı. Şartlar bu kadar müsaitken Erdoğan’a kaybedilince, partide değişimci cephenin sesi yükselmeye başladı. Olağanüstü kongre talebi ve bunun gerçekleşmesiyle olmaz denen oldu ve Kılıçdaroğlu alaşağı edildi.


Ne oldu da delege sayısında çoğunluğa sahip Kılıçdaroğlu partide iktidarını kaybetti? Burada İmamoğlu’nun siyasi becerisi devreye girdi. Kılıçdaroğlu’nun tepeden atadığı delegeler kendi başlarına hiçbir numarası olmayan, o görevlere sırf sadakatli olur düşüncesiyle yerleştirilmiş isimlerdi. Bundan sonra yazacaklarım duyuma dayalı. Ama o kadar çok kişiden benzer şeyler duydum ki, doğru olma ihtimali çok yüksek gelişmeler.


Ekrem İmamoğlu mikro milliyetçiliği kullanarak Karadeniz delegelerini peşine takmıştı. Kaybedilen seçim sonrası Kılıçdaroğlu’nun ekibinden de bir kısım insanlar değişimden yana tavır koydu. Fakat bütün bunlar yine de Kılıçdaroğlu’nu devirmeye yetmeyecekti. İşte burada Ekrem İmamoğlu’nun entrikaları devreye girdi. Kılıçdaroğlu’nun adamı statüsündeki İstanbul delegelerinin çoğunu ayarttı. Bunun için yüklüce bir para harcadığı söyleniyor. Herkesin bir fiyatı vardır derler. Ama Kılıçdaroğlu’yla cemevinde omuz omuza saf tutan bazı delegelerin bu kadar ucuza saf değiştirmesi de manidar olmuş. İmamoğlu’nun adam satın aldığını öğrenen Kılıçdaroğlu da para teklif etmeye başlamış. Ancak İmamoğlu seçim günü nakit parayı gösterince işi bağlamış. Hatta paranın hepsini vermediği, kalanını olağan genel kurulda da desteklerlerse vereceğini söylemiş. Böylece esnaf İmamoğlu, bürokrat Kılıçdaroğlu’nu çırak çıkarmış.

-

*Leviathan: Thomas Hobbes'un devleti (kralı) benzettiği devasa deniz ahtapotu.

------


Free counters!



Yorumlar