Yeni Türkiye'nin Yeni Lokomotifi Kim Olmalı?


Bu yazıyı, bu ülkeye inanan herkesin sabırla ve adım adım sonuna kadar okumasını rica ediyorum.

Bu ülke, evet, bir Kurtuluş Savaşı kazandı ve fakat öncesinde çok büyük bir savaş kaybetti. Kurtuluş Savaşı sırasında kazandıkları, 1. Dünya Savaşı’nda kaybettiklerinin %10’u ancak eder. Kayıp derken sadece yitirdiğimiz topraklardan bahsetmiyorum. Bana göre özgüven, kültür ve saygınlık cephesinde yaşadığımız erozyonlar toprak kayıplarımızdan daha derin zayiatlar içeriyor. Fakat her şeye rağmen tarihimizin görkemli derinliği ve bu kutlu geçmişin omuzlarında yükselen ruhumuzu yıkamadılar. Belki bir kısmımız teslim oldu. Ama yine de büyük çoğunluğumuz o muştulu günler için dert edindi, çabaladı, sabretti, hayal kurdu.

Her ne kadar yönetim ve dünya görüşleri farklı ve hatta bazılarının taban tabana zıt olsa da, devlet başkanlarımızın tamamı aynı ruhla yeniden milletimizi bu “kutlu erek”e ulaştırmak için gayret gösterdiler (Mesut Yılmaz’ı ve Ecevit ve Demirel’in son dönemlerini hariç tutuyorum). Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kırk yerden zincirlenerek esarete mahkum edilmiş bu ülke, her dönem zincirlerini kırmaya teşebbüs etmiş, kopardığı zincirlerin bazıları tekrar bağlansa da inatla tekrar ve tekrar bu sultayı bertaraf etmek için çırpınmıştır.

Nihayet Erdoğan döneminde büyük merhaleler kat edilmiş ve tünelin ucu görülmüştür. Artık “biz bu yola baş koyduk” denecek berat fermanını imzalamış ve Ayasofya’yı tekrar cami statüsüne çevirmiştir. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, bir müzenin cami olmasından çok öte bir şeydir. 1923’ten sonra İngiltere’nin, 1952’den itibaren de ABD’nin boynumuza geçirdiği kemendi parçalayıp kenara attığımızın ilanıdır, dahası büyük bir meydan okumadır.

Hiç bu kadar ileri gitmemiştik, hiç böylesine umutlanmamıştık. Buralardan geri dönme lüksümüz yok. Yay ne kadar gerilirse, boşaldığında o kadar geriye gider, hayal kırıklığımız da bir o kadar derin olur. Batı bir kez daha zincir vurma fırsatı yakalarsa işi riske atmayacak, gövdemize çok daha fazla sayıda ve muhkem zincirler vuracaktır.

Benzer duyguları taşıyanların gerekçelerini bilemem. Ancak benim nedenlerim hamaset veya faşizm kökenli değil. Bağımsız ve güçlü Türkiye’ye bizden çok dünyanın mazlum insanlarının ihtiyacı var. Bu dünyayı, bu toprakların, bu milletin bu ruhu toparlayabilir. Diğer milletlerle olan ilişkilerimizde belki kibirliyiz, belki hoyratız, ama asla sömüren ve zulmeden bir karakterimiz yok. Hem halkımızda hem devletimizde almayı bildiği kadar vermeyi de bilen, merhamet eksenli, kucaklayan, sarmalayan bir mefküre var; Allah daim etsin.


Hasılı önümüzde ayağa kalkması ve ayakta durması gereken bir millet, bir devlet var. Bu gerekçeler muvacehesinde Türkiye’nin mevcut şartlarını ve bu badirelerden çıkış ihtimallerini mercek altına alalım.

Bir önceki yazımda bizi bugünlere getiren Tayyip Erdoğan’ın, artık bir milli güvenlik zafiyeti yarattığını belirtmiştim. Bunun da iki önemli sebebini zikretmiştim. Birincisi ekonomide artık kendisi için takıntı haline gelmiş düşük faiz dayatması ve bunun uzantısında ülkemizin iktisadi bir gayya çukuruna doğru hızla ilerlemesi. İkincisi de bir sonraki seçimi kazanma şansının neredeyse kalmamış olması ve kaybettiği cephenin yukarıdaki paragraflarda ısrarla vurguladığım bağımsız ve güçlü ülke olma yolundaki son aşamaları rahatlıkla sabote edebilecek bir zihni arka plan taşıması.

Buradaki tek çıkışın da Cumhur İttifakı’nın çizmiş olduğu vizyon ve ilkelere sadık kalmak olduğunu belirtmiştim. O halde yapmamız gereken bu vizyona sahip yeni bir liderle yolumuza devam etmek. Çünkü Erdoğan’la devam etmeye kalkarsak ne vizyon kalacak ortada, hatta ne de devlet.

Şimdi mevcut sosyal, siyasi ve psikolojik durumu geniş çaplı bir analize tabi tutacağım. Bunları yapmadan devam edersem, en sonunda yapacağım tespit ve göndermelerin gücü eksik kalır.

İnsanımızı kabaca üç kategoriye ayıracağım ve bu ayrımı yaş kategorizasyonuyla yapmayı tercih ediyorum. Çünkü görüşleri farklı olsa da benzer yaşlardaki insanların tutumları benzerlik gösteriyor.

65 yaş üstü grup: Bu kitlenin sağcısı da, solcusu da, eğitimlisi de, cahili de muhafazakar; yani artık büyük oranda kemikleşmiş bir fikri yapısı ve siyasi duruşu var. Bu kitlede ezici bir şekilde Erdoğan’ın üstünlüğü mevcut. Rakamları afaki söylüyorum ama %65-70’i Erdoğan taraftarı bir topluluk. Bir hatırlatma yapayım, bu topluluk hızla eriyor. Bu da Erdoğan’ın seven ve seçmen sayısında her geçen gün bir azalma demek.

Orta yaş grubu (35-65 yaş): Hem Erdoğan öncesi dönemi yaşamış, hem de sonrasını müşahede etmiş bir kitle. Bu kitle de çoğunlukla kalıpyargılar eşliğinde hareket ediyor. Ama tavrını, tutumunu, siyasi tercihini değiştirebilen hatırı sayılır bir bağımsızlar grubu da içeriyor (Yaş kitlesi içinde %20-25 civarı). Türkiye’nin en çalkantılı siyasi dönemlerine şahit olmuş, hayal kırıklıkları, darbeler, ekonomik krizler yaşamış bu grupta enterasan bir siyasi bilinç var. Sıkı solcu bir ismin İslamcı bir partiye, dindar bir kişiliğin sol bir partiye gerektiğinde oy verebildiği bu grup üyeleri bence en saygın seçmen kitlesi. Aslında çoğunlukla iktidarın kim olacağını da bu grup belirliyor. Geçmiş dönemlerde yaşadıklarını baz alarak Erdoğan’a ciddi destek vermişlerdi. Ama artık büyük çoğunluğu tıpkı benim gibi Erdoğan’sız bir Türkiye’nin daha sağlıklı yürüyeceğine inanıyor. Bu insanlar sabit görüşlü olmadığından, hata yapana cezayı kesebilecek iç dinamizme sahipler.

Orta yaş grubunda Erdoğan son yıllara kadar daha güçlü pozisyondaydı. Ama bahsettiğim kitlenin Erdoğan’dan kopması bu yaş grubunda da Erdoğan’ı %50’nin altına düşürmüş görünüyor.

Genç nesil (18-35 yaş): Bu neslin görüp gördüğü tek lider Tayyip Erdoğan. Yani bir karşılaştırma yapma şansları yok. Eskiler bu neslin kafasında sürekli boza pişirip “eskiden şöyleydi, bak şimdi böyle oldu” gibi kıyasları gündeme getirerek kendi görüşlerini kabul ettirmeye çalışıyor. Çok sayıda gençle oturup kalkıyorum, inanın hemen hiçbiri bu empatiyi kuramıyor ve bence kurmak zorunda değiller. Biz de gençlik yıllarımızda eskilerin uyarılarına aynı vurdumduymazlıkla kayıtsız kalmamış mıydık ve büyüklerimiz de bizi asi, cahil, nankör veya küstah olarak nitelememiş miydi? 

Burada gözden kaçırılan ciddi bir ayrıntı var. Şayet ülke genelinde savaş türünden ciddi bir afet yaşanmamışsa ve ülkenin kalkınma hamlesini henüz tamamlamamışsa, gençlerin eğitim ortalaması bir önceki nesilden yüksek oluyor. Haliyle gençlerde önceki nesillere karşı bir küçük görme duygusu gelişiyor, bunun doğal sonucu olarak büyüklerinin söylediklerine fazla itibar etmiyorlar. Çünkü pek çoğu bilgeliğin eğitime endeksli olduğunu zannediyor.

Bu nesil içine doğduğu şartları göz önüne alarak kıyas yapar. 10-15 sene evvelini hatırlayan bir genç mevcut durumla o dönemi kıyasladığında durumun iyiye gitmediğini düşünür ve haklıdır da. Sadece Türkiye’nin değil dünyanın dönüş kurgusu değişti. Bu neslin algıları, beklentileri, zevkleri önceki nesillerden tamamen farklı. Nasıl biz onları bir türlü anlayamayıp öfkeleniyorsak, onlar da bizi anlayamayıp bize tavır alıyorlar. Ama illa birinin diğerini anlaması gerekiyorsa yaşlıların gençleri anlaması lazım.

Genç neslin Erdoğan’a verdiği destek %20’lerin altında. Geçen her yılda, alttan gelen her yaş grubunun Erdoğan’a mesafesi de artmaya devam ediyor. Dindar gençler arasında bile Erdoğan %50 oy alamayacak durumda. 

Sosyolojik kitleyi çok kabaca tasvir ettik, siyasi yönelimlerini de yine kabaca resmettik.

Artık “Erdoğan’ın yerine kim geçmeli?” sorusunu sormaya ve cevabını aramaya başlayabiliriz.

Türkiye demokrasiyle yönetiliyor. Doğal olarak sandıktan halk desteğini almadan kimseye devletin mührünü vermiyorlar. Türkiye’nin siyasi hareketleri sistem bazlı değil lider bazlıdır. İnsanımızın büyük bir kısmı liderine bakıp partisini belirler. Mesela Erdoğan gibi güçlü bir lider CHP’nin başında olsaydı ülkeyi 20 yıldır CHP iktidarı yönetiyor olabilirdi. Çünkü Erdoğan tembel ve iş bilmez CHP kadrolarını da kırbaçla çalıştırabilir ve tıpkı şimdiki gibi halkın teveccühünü kazanacak birçok projeyi hayata geçirebilirdi.

O halde bizim iktidar üzerine bir analiz yaparken maalesef partilerden, sistemlerden ve prensiplerden çok kişiler üzerinden hareket ederek sonuca ulaşmamız gerekiyor.

Şu anda Ak Parti’de liderlik için kolları sıvamış bazı aktörler var. Onları herkes biliyor. Berat Albayrak, Süleyman Soylu ve kısmen Numan Kurtulmuş. Bunlar görünen aktörler. Bunun haricinde el altından çalışan veya bu işin hayalini kuran çok sayıda isim olduğunu tahmin etmek de güç değil.

Madem şahsi karizmayı öncelledik, o zaman mevzubahis isimleri bir teste tabi tutalım. Bunun en hakkaniyetli yöntemi bu zevatın tek başlarına ne yapabileceklerini incelemek.

Şöyle bir senaryoyla başlayalım. Tıpkı Davutoğlu ve Babacan gibi yeni bir parti kurmaya kalksalar bu şahıslar Erdoğan’ın seçmen kitlesinden ne kadar oy devşirebilirler?

Süleyman Soylu Erdoğan’ın kitlesinden küçük de olsa bir oy koparabilir, bir miktar da MHP’den kopararak %5-7 civarı oy alabilir. Yani Davutoğlu’ndan da Babacan’dan da daha güçlü bir karizması var.

Berat Albayrak parti kursa biat kültürüyle ve yemleme operasyonlarıyla çevresine topladığı kitle hariç zerre kadar oy alamaz. Zaten şahsi karizması olmayanlar genelde biat kültürüne meylederler. Doğal karizma insanları peşinden sürükler. Sonuçta Erdoğan’a rağmen parti kursa binde bir bile oy alamaz.

Numan Kurtulmuş belki Berat’tan fazla oy toplayabilir, ama o da olsa olsa ancak bir Davutoğlu eder.

Senaryomuzu geliştirelim. Diyelim ki Erdoğan çekildi ve yerine bu isimlerden birisini halef olarak tayin etti. Tabloyu tekrar inceleyelim.

Süleyman Soylu Erdoğan’dan el alırsa Ak Parti seçmeninin büyük bir kısmını tutar, MHP seçmeninden de hatırı sayılır bir miktar toparlar. Başat partilerden birisi olarak ayakta durabilir ama iktidara yürüme şansı hayli azalır. Çünkü parti içinde Soylu’dan hazzetmeyen de ciddi bir kitle var ve bu durumda özellikle dindar tabandan Karamollaoğlu, Babacan ve Davutoğlu’na ciddi miktarda oy kayması olacaktır.

Berat Albayrak Erdoğan’dan el alsa Erdoğan’ın tüm hatırına rağmen %30’u geçme şansı yok. Allah gecinden versin Erdoğan ölse zaten siyaset arenasından silinir gider. Tamamen Erdoğan’ın gölgesinde yükselen bir itibarı var.

Berat Albayrak ayağına gelen tarihi fırsatı elinin tersiyle itti. Aslında ikili ilişkilerinde sempatik ve mütevazı bir isim ama ekran karşısında çok düşük bir portre çiziyor. Damat olmasından dolayı kendisine zaten bir alerji ve rezerv var. Bir de ekran karşısındaki özgüvensiz ve zayıf duruşuyla üstüne tuz biber ekti. Enerji bakanı iken çok kıymetli hamleler yaptı, hızını almıştı. Ancak ekonominin başına geçtiğinde eyyamcılık yaparak Erdoğan-Bulut ikilisinin akıllara zarar “faiz sonuç değil sebeptir” ilkesine sadık kaldı ve  hem ekonomiyi, hem kendi kariyerini batırdı. Halbuki orada dirayetli durabilse Erdoğan’ı ikna edebilir ve ekonomiyi toparlayabilirdi. Böylelikle hem özgüveni yükselir hem de halkın aklında bir lider alternatifi olarak yerini alabilirdi. Ne diyelim, kendi düşen ağlamaz.

Numan Kurtulmuş Erdoğan’dan el alsa parti bir miktar oy kaybı yaşayabilir ama genel kitlesini korur ve fakat bu kendisini iktidara taşımaz.

Şimdi bu üç adaydan çok daha etkili ve güçlü bir ismi sahneye davet edeceğim. Aslında hepinizin çok yakından tanıdığı bir kişilik. Küçük bir kısmımızın aklına gelse de çoğunluğumuzun aklına gelmedi. Açıkçası benim de sosyal medyada bir arkadaşla şahsi yazışmalarım esnasında ilk kez gündemime girdiğinde önce garipsemiştim. Ama sonradan düşündüğümde, açık ara en mantıklı isim olduğunu fark ettim.

Aklımıza neden gelmedi/gelmiyor bu isim? Birincisi Erdoğan’sız bir siyaset tasavvuru geliştiremeyecek bir kitleye dönüştük. Yani öğrenilmiş çaresizlik yaşıyoruz, “Erdoğan’la gittiği yere kadar gidelim” zihniyeti elimizi kolumuzu bağladı. Bir kere bundan sıyrılmamız gerekiyor. İkincisi bu isim aktif siyasetin içinde değil, o münasebetle alternatif lider olarak bir türlü gündemimize girmiyor. Üçüncüsü de bende olduğu gibi pek çoğumuzda da var olan, toplumsal bir statünün millete ait bir mercinin babadan oğula, kıza, damada geçişine karşı duyulan rahatsızlık. Evet tahmin ettiniz: benim lider adayım Selçuk Bayraktar. Şimdi tek tek neden Selçuk kardeşimizin yeni, bağımsız ve güçlü Türkiye için tartışmasız en doğru aktör olduğunu sıralayacağım. Eminim siz de okuduğunuzda bana hak vereceksiniz.


Neden Selçuk Bayraktar?

Yazının önceki bölümünde diğer adaylara uyguladığımız kriterleri Selçuk Bayraktar’a da uygulayarak başlayalım.

Bugün Selçuk, Erdoğan’a rağmen parti kursa Erdoğan’ın seçmeninden ne kadar oy koparır? Yaşlı kitlede, yani 65 yaş üstü grupta pek bir karşılığı olmadığından çok az oy devşirecektir. Orta yaş grubunun (35-65) en az %25’i Bayraktar’ı Erdoğan’a tercih eder. Yarısı da tereddüt yaşar. Genç nesilde ise açık ara Selçuk Bayraktar Erdoğan’ın önüne geçer. Bugün Selçuk parti kursa Erdoğan’ın varlığına rağmen %25-30 oy alabilir. Çünkü Selçuk’un sadece Erdoğan’dan değil diğer partilerden (CHP dahil) oy koparma potansiyeli var.

Pekala ikinci senaryomuzda Selçuk’u test edelim. Erdoğan Selçuk Bayraktar’a el vererek siyasetten çekilse ne olur? Ak Parti oylarını silme toparlar. MHP, Deva, Gelecek, İyi gibi partilerden de irice bir but koparır. Milliyetçi, vatansever CHP seçmeninden bile oy devşirir. Sadece HDP seçmeninden oy alamaz. MHP’ye bile gerek duymadan tek başına iktidara gelir.

Bütün bunların bir temenni veya mesnetsiz tahminler olduğunu düşünüyorsanız okumaya devam edin.

Selçuk Bayraktar Portresi

Selçuk’un artıları ve eksilerini sıralamadan önce bir hususun altını çizelim. Bayraktar, Erdoğan’ın damadı olmadan önce rüştünü ispatlamış biri. Doğru, damat olduktan sonra önü daha çok açıldı. Ama bu imtiyazlar fazlasıyla Türkiye’nin hayrına seyretmiştir. Bugün milli savunma sanayiinde kazanılan göz kamaştırıcı konum büyük oranda Selçuk kardeşimizin inanç, gayret ve organizasyonuyla mümkün olmuştur. Öncelikle Selçuk’un zayıf yönlerini yazalım.

Belki ortalama bir vatandaş için makul seviyede kabul edilebilir, ancak bir siyasi lider için kesinlikle zayıf bir hitabet gücü var. Bu öyle aşılamayacak bir mesele değil. İyi bir ustadan 1-2 ay boyunca sağlam bir diksiyon dersi alırsa -ki mutlaka almalı- iyi bir hatip haline dönüşebilir.

Selçuk’un heyecan kontrolü de zayıf. Konuşmasındaki zafiyetlerin bir kısmı da bu heyecan kontrolüyle alakalı. Ayrıca analitik zekası güçlü, sayısal ağırlıklı eğitim alan kişilerin konuşma yetenekli genelde zayıf olur. Yaşı ilerledikçe, siyasetin ilk aşamalarını aştıkça ve yeni pozisyonlara aşinalık kesbettiğinde heyecan kontrolünü de sağlamaya başlayacaktır. Taşan heyecan bir taraftan da Bayraktar’ın güçlü yanı. Onu sonraki bölümde ele alacağım.

Tam bilememekle birlikte siyaset ve devlet adamlığında önemli bir özellik olan pragmatizm ve esneklik konusunda da zayıf olduğunu düşünüyorum. Buradaki güvencem de Türkiye’nin özellikle 15 Temmuz sonrası olgunlaşmış bir üst aklının, daha amiyane tabiriyle güçlü bir derin devletimizin var olması. Gerektiği yerde kendisini uyaracaklardır. Diğer taraftan pragmatik veya esnek değilseniz çoğunlukla idealistsinizdir, ki bu idealizm Bayraktar’ın bugüne kadar ortaya koyduğu güçlü performansın motivasyon kaynağıdır.

Dördüncü zayıf yanı Tayyip Erdoğan’ın damadı olması. Bu değiştirilebilecek bir şey değil ve Selçuk bu rezervi uzunca süre sırtında taşıyacak. Fakat bu özelliği de bazı büyük avantajlar sağlıyor kendisine.

Son zayıf yanı olarak Selçuk’un fazla zeki, hatta dahi olmasını sayabilirirm. Bu açıklama pek çok kişiye şaşırtıcı gelmiş olabilir. Bilen bilir, devlet başkanının süper zeka olması pek makbul bir şey değildir. Çünkü bu tipler genelde egosu yüksek, herşeyi bildiğini sanan ve bu yüzden istişareye fırsat tanımayan karakterlerdir. Selçuk’un bu konuda karnesi iyi. Bunu da kendisinin artılarını sıralarken açıklayacağım.

Selçuk Bayraktar’ın bana göre beş zayıf yanını saydım. Bir de diğer insanların Selçuk Bayraktar’da zayıflık olarak niteleyebileceği yanlar var. Mesela siyasi tecrübesinin bulunmadığını ve siyasetin kurtlar sofrasında kısa sürede zayi olacağını söyleyenler olabilir. Siyasete atılırsa savunma sanayiindeki atılımların akim kalacağını iddia edenler bulunabilir.  Erdoğan gibi güçlü bir liderin etkisinde fazla kalabilir ve “ne anladık bu değişimden” dedirtebilir. Ya da” taş yerinde ağırdır” deyip siyasete girerse prestij kaybedeceğini düşünenler olabilir. Bu savlara hiç katılmıyorum. Selçuk’un güçlü yanlarını sunarken bunları da açıklayalım.

Gelelim Bayraktar’ın artılarına. Siyasi figürlerin en önemli yeteneği kalabalıkları peşlerinden sürükleme yetenekleridir. Bu Selçuk’da fazlasıyla var. Böyle bir özelliğe ihtiyaç olmasa İbrahim Kalın, Mustafa Şentop, Numan Kurtulmuş, Hulusi Akar gibi birçok donanımlı bürokrat veya siyasetçiyi yeni lider adayı olarak sayabilirdik. Ama hiçbirisi Selçuk Bayraktar isminin toplumda uyandıracağı heyecanı uyandıramaz.

Selçuk Bayraktar bugüne değin herhangi olumsuz bir görüntü veya mesaj vermedi. Sicili ve özel hayatı tertemiz. Dostları zaten hayran, düşmanları bile laf edemiyor.

İş becerisi ve organizasyonel kapasitesini ispat etmiş bir delikanlı. Yani siyasi bir yapılanmayı veya devlet kurumlarını yönetecek ehliyeti mevcut. Bu konuyla eşlenikli gelecek itirazı da bertaraf edeyim. Şayet siyasete atılırsa bugüne kadar hayata geçirdiği/geçireceği projeler akamete uğramaz. Öncelikle Selçuk’un medyatik bir figür olarak parlamasından dolayı hakkı yeterince teslim edilmemiş ağabeyi Haluk Bayraktar’dan söz edelim. Selçuk’tan rol çalmayacak olgunlukta davranması kendisini gölgede bırakmış olabilir. Oysa mevcut başarılarda onun da çok büyük katkısı var ve Selçuk’un yokluğunda bu işin üstesinden rahatlıkla gelebilir. Ayrıca geçen bunca süre zarfında şirket bünyesinde çok sayıda havacılık, makine, elektronik, yönetim gibi konularda yetişmiş eleman birikti. Şirketlerin aşması gereken kritik eşik aşılmış durumda ve gayet sağlıklı ve profesyonel bir sistemle çarklar dönüyor. O konuda hiç endişeniz olmasın.

Selçuk Bayraktar şu anda ülkesini seven ezici çoğunluğun gözünde milli bir kahraman. Öyle ki -gerçek duygularından emin olamasam da- Kılıçdaroğlu bile, söylemleriyle siyasi hasmının damadının karizmasından kendisine pay çıkarmaya teşebbüs ediyor.

Şimdi Selçuk kardeşimizin en vurucu özelliklerinden birine geçelim. Bu özelliğiyle, gençleri veya Z kuşağı olarak isimlendirilen kitleyi, yani Erdoğan’ın etkileyemediği, sesini duyuramadığı nesli fazlasıyla heyecanlandıracak bir figür. Yeni nesil görünüşü, konuşması, tarzı ve özellikle de eğitimiyle kendilerini aşacak, motive edecek bir isim arıyor. Türkiye’nin en havalı lisesinden Robert Kolej’den alınmış bir diploma. Ardından teknik eğitimi en güçlü üniversite olan İTÜ’den alınmış elektronik mühendisliği icazeti. Sonrasında baba parasıyla değil, doğrudan burs kazanılarak Pensilvanya Üniversitesi’nden göğsüne taktığı yer konrol sistemleri üzerine bir yüksek lisans derecesi. Buradaki çalışmalarından etkilenen dünyanın en prestijli teknik üniversitesi MIT’den tam burslu olarak davet alması. Burada insansız helikopter kontrol sistemleri üzerine alınmış katmerli bir yüksek lisans derecesi daha. Sonrasında kendisi türünden gençlerin pek çoğunun yaptığı gibi kolaya kaçıp ABD’nin sunacağı geniş maddi imkanlar ve prestijli statülere prim vermeden ülkesine dönmesi ve birikimini ülke hayrı için kullanmak için ateşten gömleği giymeyi tercih etmesi. Bu kariyer, Türkiye’nin rafine üniversitelerinde okumuş, genellikle kendisini üstün insan veya süper zeka kabul eden, kolay kolay kimseyi beğenmeyen gençlerimizin bile hayranlıkla ve imrenerek izleyeceği bir performans. Erdoğan’ı bir türlü beğenmeyen, kendisine yakıştıramayan, İngilizce bilmediği için aşağılamaya kalkan, diplomasını, eğitimini sorgulayan genç kuşağın Selçuk Bayraktar’a bu konuda söyleyebileceği tek bir kelime dahi yok. Zaten yarısı açıktan, yarısı gizliden hayranı. 

Muhafazakar genç kitlede benzer takıntıları bulunan kesimin prens Babacan’da bulmaya çalıştığı apoletler, Selçuk’ta kat be kat fazlasıyla mevcut.

 Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.

Her insan kendisine benzeyene daha çok yakınlık duyar, doğaldır. 42 yaşında, ama yaşından daha genç gösteren bir aday olarak Selçuk’un genç kuşakta sempati toplama oranı Erdoğan’dan oldukça yüksek. Eli yüzü düzgün, yakışıklı bir adam. “Bunun ne önemi var?” demeyin hemen. Bence de bir önemi yok, ama seçmen kitlesinde, özellikle kadınlar arasında ülkeyi temsil edecek kişinin fiziksel özellikleri kıymet arzediyor.

Selçuk Bayraktar insanımızda var olan önemli iki tabuyu da yerle bir etti. Kurduğu yüksek teknoloji şirketiyle, parlak zekalı olup mesleki tatmin yaşayamadığından gözü hep yurt dışında olan mühendislerin görev almak için can attığı bir çekim merkezi oluşturdu. Üstelik yanında çalışan genç mühendislere sorduğumuzda, eleman alımlarında adayların siyasi fikrine ve dünya görüşüne hiç bakılmadığını en iyi adayları istihdam ettiğini söylüyorlar. Tek kriter vatan sevdalısı olmak. Bu yönüyle liyakatın hakkını veren bir yönetici.

Türk insanında var olan “biz yapamayız, elin gavuru nasıl da beceriyor bak” anlayışının köküne dinamit koyarak başka bir tabuyu da yıktı. Avrupa’daki gurbetçi gençlerimizin Avrupalı arkadaşlarınca örselenmiş, ezilmiş onurunu da ayağa kaldırdı. Bu gözler sadece Bayraktar TB2’yi görmek için Teknofest’e gelen ve onu hayranlıkla uzun uzun seyreden gurbetçi gençleri gördü.

Zamanın ruhuna hitap etmek bir lider için gayet önemli bir kriter. Nasıl ki Erbakan bir türlü bugün orta kuşak olan bizleri heyecanlandıramadıysa, söylemleri, tarz-ı siyaseti bizi sarmalamadıysa ve biz beklentilerimizi Erdoğan’da daha sahici bir zeminde bulduysak, şimdiki nesil için de Tayyip Erdoğan artık demode bir lider. Bu acı gerçeği genç nesil üzerine yapılan her ankette görebilirsiniz. Ve tam da bu sebeple, bir zamanlar nasıl “Erbakan bıraksın, bayrağı Tayyip devralsın” demişsem/demişsek, şimdi de “Erdoğan kenara çekilsin, Selçuk’la yolumuza devam edelim” diyorum/demeliyiz.

Gençler üzerine yazdığım bunca yorumu bazıları anlayamamış veya saçma bulmuş olabilirler. Hem bu yazıyı okuyan gençler, hem de gençlerle hemhal olan, onları dinleyen ve anlamaya çalışan orta yaşlılar ne dediğimi gayet iyi anladılar. Anlamayanlara çocuklarına, yeğenlerine veya etrafındaki diğer gençlere Bayraktar ve Erdoğan hakkındaki fikirlerini sormalarını tavsiye ederim.

Selçuk’un zafiyetlerini sayarken zikrettiğim heyecan aynı zamanda onun en büyük artılarından. İnsanlar liderlerinde bu heyecanı, ateşi, dinamizmi görmek istiyorlar. Süleyman Soylu’da ve Berat Albayrak’da da benzer heyecanlar var, haklarını teslim edelim. Ne ki başka büyük defoları mevcut. Bu tutku, hatta ihtiras olmadan kitlelere heyecan veremiyorsunuz. Bu aynı zamanda savaşçı, yırtıcı karakter göstergesi. Hepimiz biliyoruz ki ülkemizi iç siyasette ve özellikle uluslararası arenada hayli zorlu günler bekliyor ve bu çetrefilli günlere savaşçı bir liderle girmemiz lazım. Savaşçı ama savruk olmayan bir lider. Türkiye’nin mutedil, sakin liderle yönetilmesi gereken günler de gelecek inşallah, ama şimdi değil.

Bayraktar’ın siyasi tecrübesi olmadığını düşünenlerdenseniz, yanılıyorsunuz. Zaten cumhurbaşkanı damadı olarak siyasetin pek çok ayrıntısını müşahede etmiştir. Ayrıca kendisine yakın çok sayıda bürokrat ve siyasetçi uzun süredir aktif siyasetin içinde.

Başkan olduğunda Erdoğan gibi güçlü bir liderin etkisinde fazla kalır mı? Kesinlikle kalmaz. Bence an itibarıyla sosyal ve siyasi kodlara Erdoğan’dan çok daha fazla hakim. Erdoğan’ın duygusal modunu kontrol edemediğini bir önceki yazımda belirtmiştim. Yine fahiş bir hata yaparak doktorları rencide edecek hoyrat bir açıklamada bulundu. Doktor ailelerini de düşündüğümüzde 3-5 milyon seçmenin kalbini kırdı. Ardından Bahçeli de Erdoğan’ın suyuna giderek bu yanlışı büyüttü. Peki Selçuk Bayraktar ne yaptı? 14 Mart’ta öyle bir twit attı ki, Erdoğan ve Bahçeli’yi yanlış yaptıklarında umursamayacağını gösterdi. Gönül aldı, bir siyaset ustası gibi davrandı.


Erdoğan’ın meşhur takıntılarından olan bıyık uzatma meselesinde de tavrını koydu. Erdoğan has dairesinde bulunan tüm siyasetçi ve bürokratlara bıyık uzatmasını söylüyor. Onlar da ya bıyık uzattı, ya da bıyığı kendisine yakıştıramayanlar sakal uzatarak mevzudan yırttı. Halen bekar olan Ömer Çelik ve asker kökenli olan Hulusi Akar haricinde herkes bu dayatmaya razı oldu. Bir de Selçuk Bayraktar bu dayatmaya direndi. Bu da yeri geldiğinde Erdoğan’ın bırakın fikirlerine, yanlış olduğunu düşündüğünde baskısına bile direneceğinin önemli bir göstergesidir. 

“Taş yerinde ağırdır” deyip siyasete girmesinin yanlış olacağını iddia edenlere, “güneşsen her yerde ısını salarsın” diye cevap veriyorum. Komedyenlerin (Zelinski), aktörlerin (Reagan), fıstık üreticilerinin (Carter) devlet reisi olduğu bir dünyada, pekala mühendisler de devlet başkanı olabilecektir. Kaldı ki tarihimizdeki Demirel, Özal ve Erbakan gibi mühendis devlet başkanlarımızdan bu geleneğe sahibiz ve aşinayız.

Selçuk’da tüm tevazusu ve beyefendiliğine rağmen savaşçı karakter var dedik. Zamanı gelince yeterince efelenip, hak edene gerekli ayarı korkusuzca verdiğine de yakın dönemde şahit olduk. TB2’lere planör vs diyerek aklınca küçümseyen Merdan Yanardağ’a attığı twitle öyle bir cevap verdi ki, kendisi sansürlü yazsa da o twitin içeriğinin ne kadar sert olduğunu en azından bütün erkekler biliyor. Merdan Yanardağ’a da kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp “Şaka yapmıştım” demekten başka çare kalmadı.


Selçuk Bayraktar sadece ülke içinde medar-ı iftiharımız değil, tüm dünyada tanınan ve üstelik de gayet saygın bir statüsü olan bir şahıs. Başkan olduğunda bunun da uluslararası ilişkilerde kaldıraç etkisi olacağını gözden kaçırmayın.

Selçuk Bayraktar’ın Niyeti Var mı?

Peki ben bütün bunları söylüyorum da Selçuk Bayraktar’ın siyasete girmeye veya devlet başkanı olmaya bir niyeti var mı? Bütün hayatını cemiyet çalışmalarında harcamış biri olarak sosyal ve psikolojik tecrübe birikimime dayanarak Selçuk Bayraktar’ın böyle bir niyeti veya hayali olduğuna rahatlıkla yemin edebilirim. Hatta çıkıp “Benim kesinlikle böyle bir hedefim yok” diye bir açıklama yapsa yine ve tekrardan yemin ederim ki böyle bir planı var. Aksi, maddenin tabiatına aykırı. Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan yeni azledilen ve hayvancılığımızı perişan eden başarısız sabık bakan, kimsenin ismini cismini bilmediği Bekir Pakdemirli’nin bile etrafına “Erdoğan’dan sonra yerine ben geçeceğim, Türkiye’yi ancak benim gibi dört eğilimi birleştirecek bir figür kurtarır” dediği yerde Selçuk milyon kere bunu deme hakkına sahiptir.

Selçuk Bayraktar’ın yanında kalabalık ve cevval bir ekip var. Bu şahıslar da ikbal planlarını bittabi Bayraktar üzerine bina ediyorlar. Dediğim gibi Selçuk’un böyle bir hedefi olması çok doğal, ama olmasaydı bile, etrafındaki zevat kendisini vura kıra buna ikna ederdi.

Sosyal medyada bunca görünme boşa mı sanıyorsunuz, yumuşak güç kullanarak gönüllere girmeyi, özellikle gençlerin hayallerini gıdıklayan Teknofest gibi etkinlikleri beyhude, salt idealizm mesnetli aktiviteler olarak mı algılıyorsunuz? Bütün bu koşuşturmacanın arkasında elbette bir vatan sevgisi, idealizm var, ama iktidar hesabı da yok değil. Gayet iyi düşünülmüş, planlanmış, lakin resmi hüvviyet kazanmamış bir seçim kampanyasına şahit oluyoruz. Bekleyin ve görün.

Bütün bu hazırlıklara rağmen Selçuk Bayraktar’ın Erdoğan görevi bırakmadan böyle bir teşebbüste bulunma ihtimali yok. Aldığı terbiye buna müsade etmez. Hatırlayın Erdoğan da aynı hassasiyeti göstermiş ve halk nezdinde Erbakan’dan çok daha güçlü bir pozisyona sahip olduğu halde Erbakan’ın karşısına çıkmamış, ancak 28 Şubat sürecinde Erbakan siyasi yasaklı hale gelince bir fırsatını bulup partisini kurabilmişti. Erdoğan’ın siyasi yasaklı olma ihtimali olmadığına göre Selçuk Bayraktar’ın önünün açılması için tek çare kalıyor; Erdoğan’ın kendi rızasıyla çekilmesi. İlla da Selçuk Bayraktar’a el vermesi gerekmiyor, “Ben çekiliyorum, iyi olan, güçlü olan kazansın” demesi yeterli. O zaman Selçuk Bayraktar’ın gücünü, hedefini ve niyetini görürsünüz.

Diyelim ki Erdoğan ekonomideki yanlış yoldan geri döndü, ülkeyi ekonomik olarak toparlaması için süresi yok. Velev ki toparladı, çok güzel atılımlar yaptı, hatta ağzıyla kuş tuttu. Yine de buradan geri dönmesi neredeyse imkansız. Uzun süre iktidarda kalmanın yıpratıcı etkilerini İngiltere’nin Demir Leydi’si Margaret Thatcher'dan dinleyebilirsiniz. Üstelik Thatcher halkına ekonomide çok büyük başarılar bahşetmişti. 

Erdoğan gönül rızasıyla çekilir mi? En önemli sorumuz bu. Tabi ki onun da hırsı, alıştığı, kanıksadığı güç, nefsani zaafları var. Ama gönül rızasıyla çekilme ihtimali sıfır değil. Erdoğan bunu başarabilirse bir taşla on kuş vuracak. Siyasi yürüyüşünü zirvede tamamlayarak şanlı bir final yapacak. Yaklaşan küçük kıyametine hazırlanmak için fırsat yakalayacak. Bedenen ve ruhen yıpranmıştı, yenilenme şansı bulacak. Gençlik yıllarından beri ihmal ettiği aile efradıyla ve özellikle torunlarıyla kaliteli vakit geçirebilecek. Siyasetçi ve devlet adamı olarak biriktirdiği önemli tecrübeleri bayrağı taşıyacak isimlere aktararak ülkeye hizmete devam edecek ve ömrü ahirinde koltuğu rakiplerine kaptıran siyasiler gibi manevi tatminsizlik, işe yaramazlık sendromlarını yaşamayacak. Tadında bıraktığı için sevenlerin gönlündeki tahtı kavileşecek. En önemlisi de gerek şahsına gerek dünya görüşüne kin, garez ve alerji besleyen, fırsatını bulsa kendisini bir kaşık suda boğacak hazımsız kitleye giderayak ölene kadar unutamayacakları harika bir gol atacak. Bu öyle bir gol olur ki, Başakşehir Stadı’nda topu doksana takarak attığı golü bile herkese unutturur.

Bence birisi yukarıda çizdiğim tabloyu kendisine anlatsa, bayrağı devretmesinin sonuçlarını da adam akıllı izah etse Erdoğan gönül rızasıyla siyaset arenasından çekilebilir. Erdoğan bu basireti gösterebilir de kendisine bunları anlatacak bir babayiğit bulunur mu bu da ikinci önemli sorumuz.

Siyaset arenasında her türlü aksiyonu alarak Erdoğan sonrası dönem için kendilerine alan açmaya çalışan, liderlik yarışına giren bu uğurda etrafındakileri sahadakileri kırıp döken, kalp kıran, bolca husumet ve düşman toplayan aktörler bir yanda, sivil siyasetle gönül kazanan ve kendi adamlarıyla değil doğrudan ülke düşmanlarıyla cenge çıkan Selçuk Bayraktar bir yanda. Anadolu’da en büyük güç durumuna gelebilmek için birbirlerini yiyen ve kardeş kanı döken Türk beyliklerini hatırlayın, bir de sadece küffarla savaşmaya teksif olan küçücük Osmanlı beyliğini. Anladınız siz onu.

Selçuk Bayraktar’ın siyaset sahnesine inmesi şu günlerde iyice ayranı kabaran muhalefet için tam bir karabasan olacaktır. Özellikle Deva ve Gelecek partilerini per perişan eyler. Hele ki Babacan’ı yer bitirir. Erdoğan küskünü milyonlarca oyu çağırmanın reçetesi Selçuk Bayraktar’dan başkası değil.

Bu yazıyı okuyup söylediklerime öyle ya da böyle hak veren herkese sesleniyorum. Bu devletin, bu ülkenin, bu davanın sahibi ne Erdoğan, ne de bir başkası. Sahibi biziz. Zor zamanlarda ön alması gereken de biziz. Çünkü yanlış kararın bedelini de biz ödeyeceğiz. Hatta belki bizim yanlış kararımız milyarlarca mazlumun da umutlarını karartacak. Sen nesne değil öznesin, bu iradeyi Yaradan sana bahşetmiş, bir kenara koyma hakkın ve lüksün yok. Kritik zamanlarda sivil insiyatifi almak tarihi seyirleri değiştirmiştir. Şimdi, en küçük oğul olduğu halde, sancağı ağabeylerine değil Osman beye teslim eden Osmanlı ulularının gösterdiği dirayeti gösterme zamanı. Unutmayın o hayati dokunuştan bir cihan imparatorluğu doğmuştu.

Peki ne yapabiliriz? Bu yazıyı mümkün olduğunca çok kişiye ulaştırarak bir kamuoyu oluşturabilirsiniz. Özellikle Erdoğan’la sık görüşen tanıdıklarınız varsa onların bu içerikle bilgilenmesini sağlayabilirsiniz. Çünkü, hani o Erdoğan’a durumun vehametini anlatmasını beklediğimiz babayiğit var ya, o babayiğit ancak Erdoğan’ın has dairesinden birisi olabilir.

Oldu ki Erdoğan’a durum aktarıldı ve Erdoğan yanaşmadı. O zaman bu ülkenin geleceğine inanan herkes, Erdoğan’a baskı yapmak için sosyal medya ve ikili ilişkiler üzerinden kamuoyu oluşturmak gibi aziz bir görevi yerine getirmesi lazım.

Bu yazıdan sonra Selçuk Bayraktar’ın adamı olduğumu düşünenler çıkabilir. Selçuk Bayraktar’la hayatımda hiç karşılaşmadım, konuşmadım. Hatta ilginçtir kendisinin yakın ekibinden tek kişiyi bile tanımıyorum.

Bütün bunları okuduktan sonra bana ciddi öfke duyacak hem muhalefetten, hem de derin hesapları olan iktidar cenahı üyelerinden çok sayıda şahıs çıkacaktır. Çünkü bir kişiyi methetmek onun tüm rakiplerini karşınıza almak demektir. Oysa bir kişiyi eleştirdiğinizde sadece o kişinin öfkesini celbeder, diğerlerinden alkış alırsınız. Üzerime gelebilirler. Gelsinler, ben bu davanın kadim bir neferi olarak üzerime düşen vicdani sorumluluğu yerine getirdim. Bedeline de katlanırım. Unutmayın! Onların savcıları, polisleri varsa bizim de Allah’ımız var. Hasbunallahu ve ni’mel vekil.

#selçukbaşkan




Free counters!

Yorumlar

  1. Mehmet Bingöl17 Mart 2022 14:33

    Yakışır. Hayırlısı inşallah. Bir vatandaş olarak görüş ve ümidini belirtmişsin. Yazının sonundaki endişeyi anlamadım. Herhalde espiriydi. O kadar vahim değildir ülkenin durumu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Espiri değil, gözünü hırs bürümüş çok sayıda bürokrat ve siyasetçi var.

      Sil
  2. Mehmet KAZDAL17 Mart 2022 23:47

    Ağabey geleceğe dair ümitlerimi yeşerttin teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Yanıtlar
    1. Sence kaç kişi Hakan Fidan'ı tanıyordur? Ya da Hakan Fidan'a bir hayranlık veya özel sempati duyuyordur? Mesela İbrahim Kalın Hakan Fidan'ı cebinden çıkrarır, ama onu da kimse bilmez, tanımaz. Halka malolmak başka bir şey.

      Sil
  4. Aziz kardeşim, damadın birini hokus pokus edip şapkadan başka bir damat çıkardın ya bravo sana! Damat Berat gitsin yaşasın yeni damat 😀
    İsterse kralı olsun o bir damat! Anladığı ve bildiği tek şey var bırak onu yapsın ve millete faydalı olsun! Yoksa o iyi yaptığı şeyden de oluruz! Selametle azizim 🤲👋

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de bu işlerden çok rahatsız olurum. Cemaatlerde, tekkelerde, STK'larda bu babadan oğula geçiş işini hep kınadım ve hatta dalga geçtim. Berat konusunda da aynı tavrım vardı. Allah-u Teala bana lafımı yedirdi. Ama mevcut şartlarda başka bir alternatif yok bana göre. Yüreğime taş bastım ve bu yazıyı yazdım.

      Sil
  5. Keşke Rahmetli Erbakan da girmeseydi, öyle bir deha siyaset arenasında hakiki kalitesini gösteremedi siyaseten çok üstün olsa ve bunu herkese kabul ettirse de

    O sebeple; böyle bir deha siyasetin içinde yıpranacağına bildigi en iyi işi yapsın derim

    Ve benim teklifim de, hocası da yaşasaydı rızası gösterir, memnun olurdu

    Fatih Erbakan

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.