Bir Dönemin Sonu mu? (6)

15 Temmuz sonrası herkes Erdoğan’ın devleti ele geçirdiğini düşünüyordu. Kuzenim “Asıl devlet Tayyip’i ele geçirdi” dediğinde önüme bir bilmece düştü. Acaba hangisi doğruydu? Sonraki gelişmelere bakınca her iki görüşünde doğru olduğunu düşünmeye başladım, ya da tersten bakınca her ikisi de yanlış yargıya varmıştı.

15 Temmuz sonrası en önemli gelişme Erdoğan’a zehir zemberek muhalefet yapan Bahçeli’nin bir anda saf değiştirerek tüm gövdesiyle Erdoğan’a destek olmasıydı. Bu Bahçeli veya MHP’nin kararı olabilir. Ama düşük bir ihtimal. Muhtemelen devletin içinde ülkenin bekası için çırpınan vatansever bürokrat ve askerler oturup Bahçeli’yi buna ikna ettiler. Zaten ABD kendisine toprak bütünlüğü konusunda direnen herkese FETÖ üzerinden operasyon çekmişti. MHP ve Bahçeli de bu kurbanlardan biriydi. Mevzu serahate erince saflar da belirginleşti ve FETÖ-ABD karşısında bir ittifak oluştu. Sonradan adı Cumhur İttifakı olacaksa da asıl adı FETÖ Mağdurları ittifakıydı. İttifakın içinde tabii ki eski derin devlet unsurları da vardı.


MHP’den haz etmem, hiç de oy vermedim. Üstelik neredeyse bütün sülalem MHP geleneğinden geldiği halde. MHP çok parçalı bir yapı. Vatanı için canını gözünü kırpmadan feda edebilecek çok sayıda insan var. Ama büyük çoğunluğu beli silahlı insanlar ve bunlardan bir kısmı bu gücü gayrinizami işlerde kullanıyor. Bahçeli vatan millet için Erdoğan’a koltuk çıkarak zorlu bir zeminde büyük bir fedakarlıkta bulundu. Fedakarlıktı, çünkü tarihimizde milliyetçi oyların en yüksek olduğu dönemi yaşıyoruz. Bahçeli Erdoğan’dan yana durmasa oyu şu anda %20’leri geçebilirdi. Halbuki bu evlilikten dolayı oyları %5’lerin altına düştü.


Erdoğan böyle bir ortağı olduğu için ne kadar şükretse azdır. Görünürde hiçbir şey talep etmeyen ve sürekli destek veren bir ortak. Tabi bizim göremediğimiz başka alanlarda tatmin edici bir alan açma vardır muhakkak. Bunları da tahmin edebiliyorsunuzdur. Ama gene de böyle ortak dostlar başına diyelim.


Erdoğan devletin zirvesinde hüsn-ü kabul görünce artık sokaktaki insanları çok önemsememeye başladı. Oysa Erdoğan’ın devlet nezdindeki kıymeti harbiyesi kitleleri peşinden sürüklüyor olmasıydı. Halktaki karşılığı her geçen gün eriyen Erdoğan’ın devletteki itibarı da zamanla erir, kimse hayal kurmasın. Tıpkı ABD’nin önce kullanıp sonra hedefe koyduğu gibi, şimdi karşısında esas duruşa geçenler halkta karşılığı kalmadığında kendisini acımadan çizerler. Tabi burada Erdoğan’a haksızlık yapmayalım. Darbe teşebbüsü sonrası çoğalan güvenlik endişesi, halkla doğal temas kurmasının önünde önemli bir bariyer. Ayrıca 20 yıl boyunca sürekli birilerini idare etmiş, kılı kırk yararak ilişkileri götürmüş Erdoğan’ın psikolojik yorgunluk yaşaması da gayet normal. Normal olmayan, bu kadar yorgunken bayrağı devretmekle ilgili en ufak bir düşüncesinin olmaması. 


Erdoğan darbe girişimi sonrası %65’lere çıkan halk desteğini şimdilerde %35’lere kadar düşürdü. Bu kadar yolsuzluk, kanunsuzluk, ekonomik darboğaza rağmen hala halkın üçte biri tarafından destekleniyor olması inanılmaz bir başarı. Bunu etraflıca düşündüğümde şu iki gerçeği fark ettim: 1) Erdoğan seçmeniyle duygusal bir ilişki tesis etmiş. Ne kadar kötü olursa olsun bir ana evladını sevmekten vazgeçmez. Çünkü duyguları aklına galebe çalar. Erdoğan’ı sevenler de akıllarıyla değil artık duygularıyla karar veriyorlar. 2) Kemikleşmiş korkular. Erdoğan giderse yine mağdur, ezilen konumuna düşeceğine dair inanca sahip olanlar da Erdoğan’dan vazgeçemiyorlar. Hatta pek çok kişi için Erdoğan’a duygusal bağlılığın kökünde de korkular yer alıyor.


%51 Kırılması


Başlıktaki %51’den kastım oy oranı değil, duygu ve korku eşiği. Bir insan başka bir kişiye karşı derin muhabbete sahip olabilir. O şahısta gördüğü negatif hareketleri görmezden gelir, üstünü örter. Fakat diğer taraftan beyin bunları unutmaz. Sürekli biriken olumsuz girdiler, bir gün gelir olumlu duygulardan fazla hale gelirse sevgi ve muhabbet duyduğunuz o insandan ani şekilde rahatsız olmaya başlarsınız. %51’lik antipati hızlıca %90’lık öfkeye dönüşebilir. Erdoğan kendisine canı gönülden bağlı, her seferinde çılgınca desteklemiş milyonlarca insanı kaybetti. Liberaller ilk terk edenlerdi. Sonrasında, devleti ve bürokrasiyi yakından bilen bir grup dindar kitle, bazı olumsuzlukları halktan çok daha önce gördüğünden Erdoğan’ı eleştirmeye başladılar.


Erdoğan’la ilgili ellerinde çok fazla negatif koz olan FETÖ mensupları kripto kimlikleriyle birçok bilgiyi alttaki kitlenin öğrenmesi için propaganda yaptılar. Bu arada Erdoğan ve avanesi de bu kadar menfi propagandanın olduğu bir dönemde daha dikkatli ve hassas olmalıyken iyice zıvanadan çıktılar. İşte gele gele buralara geldik. Yıkılmaz, yenilmez, sarsılmaz denilen Erdoğan sadece ilk yenilgisini almadı, ayrıca gelecekle ilgili de ümit vaad edemez hale geldi.


ABD, Türkiye’nin eski derin devletin siyasetteki kadim iki uzantısı olan CHP ve MHP’de FETÖ üzerinden iki büyük operasyon çekmişti. 2010’da CHP’de kaset operasyonuyla Deniz Baykal ve ulusalcılar tasfiye edildi. 2011’de de MHP’de kaset operasyonu yapıldı. Fakat Bahçeli, Baykal gibi düşmedi. MHP’yi ele geçiremeyince B planına geçtiler ve bölmeyi denediler. Bunu başardılar. İyi Parti’yi iyi analiz etmezsek Türkiye’nin şu anki durumunu asla doğru tahlil edemeyiz.


İyi Parti mutlak manada FETÖ projesidir. Bütün kararları da FETÖ alır, aldırır. Ancak sahnede eski tüfek milliyetçiler görünür, FETÖ mensupları görünecek değil ya. İspatlayamam, ama yemin edebilirim, İyi Parti’nin kurmay kadrosunun tamamına yakınının FETÖ’de ya yolsuzluk dosyası ya da kasedi var. Tamamen dış mihraklı, şantajla bina edilmiş bir parti. Milliyetçi hareket içinde doğal bir çözülme değil.


Anadolu Ajansı'ndan alıntıdır.

FETÖ her yeri ele geçirmişti, MİT hariç. Evet, 15 Temmuz Cumhuriyet tarihinin en önemli gecesiydi. Ama 7 Şubat 2012’de MİT başkanı Hakan Fidan’ı tutuklama teşebbüsü o gün başarılı olsaydı, 15 Temmuz’daki darbe de başarılı olurdu. Hakan Fidan MİT’i millileştiren ve profesyonel bir çizgiye oturtan, vatansever ve yürekli bir adam. O gün teslim olsa ülke gitmişti. Aynı gün Abdullah Gül’ün takındığı pasif tavırla, Erdoğan’ın evladını korurcasına Fidan’a sahip çıkarkenki yiğit tavrını hepimiz gördük. Adeta “aziz vatanın tüm kaleleri işgal edilmiş”ken kalan son kaleyi (MİT’i) Erdoğan-Fidan ikilisi kahramanca savundular


-----------


Free counters!

Yorumlar