Kayıtlar

Eylül, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Son Delikanlı

Resim
Hayvanların bir kısmı, tehlike anında ait olduğu sürünün faydası veya bekası için kendini feda eder. Böylece türünün devamlılığını, yahut daha iyi konumda kalmasını sağlar. Bunun biyolojideki terminolojik ifadesi “altruistic behaviour”. Türkçesini tam bilmemekle beraber “özgecil davranış” olarak çevirenlerin tabirini kullanabiliriz (özgecil, bencilin zıt anlamlısı). Genetik kodlarındaki bu eğilime hiçbir hayvan karşı gelmiyor/gelemiyor. Şartlar oluşunca hayatından veya huzurundan içgüdüsel olarak vazgeçiyor. Fedakâr davranış biçimi insan türünde de mevcut. Bir farkla ki, fedakar olup olmamaya kendimiz karar veriyoruz. Bu yönüyle kendinden veya hakkından vazgeçme tüm kültürlerde asil ve erdemli bir davranış kalıbı olarak saygı görür. Modernizmin bir hayat tarzı olarak iyiden iyiye benimsenip, bireyselciliğin artan bir ivmeyle toplumda hâkim olmasına, bencilliğin cemiyetler içerisinde kol gezmesine rağmen, hala şu yerkürede bu tarz diğerkâm yiğitleri görüyor olabilmek umut verici.

Hiç ve Sonsuz

Resim
Birçok yazımda ve arkadaş arası muhabbetlerde, insan zekasının olağanüstü kabiliyetlerini anlatıp, bildiğimizden/algıladığımızdan çok farklı yeteneklere malik olduğunu belirtmişimdir. “İlerleyen dönemlerde, hem insanlığın zaten devam edegelen zihinsel tekamülünden, hem teknolojik gelişimle kazanılacak asri tekniklerle, daha da ileri boyutlarda henüz bilmediğimiz yetenekleri ortaya çıkacak/çıkarılacak” demeyi de ihmal etmiyorum. Lakin zihinsel becerilerimiz, o yıkılmaz bariyeri asla geçemeyecek. Nedir o bariyer?   Yaratılmışlığın bir parçası olmak . Bazı sorular soralım. Bilim adamları evrenin ışık hızında genişlediğini öne sürüyorlar. Yani ne yaparsak yapalım evrenin sonuna ulaşamayız. Diyelim ki ulaştık. (Nitekim bunu diyerek/düşünerek zihinsel platformda ulaşmış oluyoruz. Bakın insan zihninin böyle bir yeteneği var. Hiçbir şekilde fiziksel olarak ulaşılamayacak yerlere de ulaşabiliyor.) Evrenin tam sınırına geldik. O sınırdan sonra ne var? Cevabınız “boşluk”sa sınıfta kald

İkinci Davutoğlu Vakası Kapıda

Resim
Başlık sizi yanıltmasın. Konumuz Ahmet Davutoğlu değil, Yiğit Bulut. Gezi Kalkışması’ndan bu yana Tayyip Erdoğan’ın yanından ayırmadığı, başdanışmanı yaptığı şu ünlü ekonomist. Gezi Kalkışması’na kadar Tayyip Erdoğan’a demediğini bırakmayan Bulut, 2013’ün 14 Mayıs’ında, yani Gezi’den 15 gün önce U dönüşü yaparak Erdoğan’ın safına geçti. Dönüşümün gününü bile nasıl biliyorum? Kendisi mealen şöyle açıklıyor: “IMF’ye borcumuz bittiği gün mevzuya uyandım.” ( Düzeltme: Hafızam beni yanıltmış. Yiğit Bulut'un saf değiştirmesi IMF borcunun bittiği gün değil, anlaşmanın uzatılmadığı gün olmuş (2008). Yazının bu bölümünü değiştirebilirdim. Ancak yaptığım hatanın durması ve beni mahcub etmesi faydalı olur kanaatiyle şerh düşmeyi tercih ettim. Yazının gövdesine tesiri olan bir hata olmaması tek tesellim. Hatırlatmayı yapan Recep Şenay Bey'e teşekkür, eder okurlarımdan özür dilerim. ) Allah’ı var, Gezi Olayları sırasında Erdoğan’a sağlam destek çıktı. Henüz saf değişikliği âlemşü

Kimin yahut Neyin Muhassalasıyız?

Resim
Bazen oturup düşünüyorum. Bu beden, bu zihin ve o bir türlü tanımlayamadığım “ben” denen şey. Hayatın içine karıştığımda tamamen sahiplendiğim ve bedensel ve ruhsal olarak o mutlu, başarılı olsun diye didindiğim bu “ben”? Bir yere oturtamıyorum varlığımı. Kim olduğumu değil, daha çok varlığımı sorguluyorum. Uzun süre konsantre olup düşünülecek bir konu değil. Çıldırma merhalesine geliyor insan. Ya da başka bir deyişle, düşünce karmaşasında zihnim yolunu kaybediyor, korkup geri çekiliyorum. Tekrar bırakıyorum kendimi hayatın dağdağasına. Ruh üzerine tefekkür edip derinlere kadar kulaç atabilen insanlar olduğunu biliyorum ve onlara saygı duyuyorum. Ama fikir ve ruh dünyaları nasıldır bilmek zor doğrusu. Belki de bir kısmı çevremizde dolanan ve meczub diye gördümüz insanlardır, kimbilir. Bu yaşıma gelirken milyonlarca harici dokunuşa maruz kaldım. Kendi irademle sahip olduklarım veya kendi irademle işlediğim fiiller aslında, gayri iradi alanlarıma göre yok denecek kadar az.

Bir Yılın Ardından

Resim
Bütün okurlarımı hürmetle selamlıyorum. 11 Eylül itibariyle blogum bir yaşına girdi. Öncelikle altını çizmeliyim ki, blogu açma tarihim olan 11 Eylül'ü hususen seçmedim, tamamen tesadüf. Geçen bir yıllık süre zarfında 70 sayfa yazı ve 1 şiir yayınlamışım. Bunların bir kısmı seri yazı şeklinde olmakla beraber, çoğu tekil formdaydı. Bir yılda 71 parça yazı demek, yaklaşık beş günde bir yazı neşretmek anlamına geliyor ki, hiç fena bir performans değil. Yazı yazmak dışarıdan kolay görülebilir. O kadar kolay olmadığını ancak yazmaya başladığınızda fark edebiliyorsunuz. O yüzden kendimi tebrik ediyorum. :)) Yazılarımı yayınlamaya başlamamla birlikte, özellikle yakın çevremden menfi-müsbet yorumlar gelmeye başladı. Herkes başka telden çalıyordu. Kimisi daha akademik yazmamı tavsiye ederken, kimi de akademik yazıların bunaltıcı olduğunu ve toplumun geneline hitap etmediğini vurgulayarak tarzıma destek verdi. Bazıları siyasi yazılar yazmamı eleştirirken, bazısı daha çok o yazılara ra

Farmakolojik Hezeyanlar

Resim
İlginizi çekebilecek diğer yazılar: Tarihi Süreçte Kadın Eskiyen Sensin Dostum Çanlar Bizim İçin Çalıyor