Bir Dönemin Sonu mu? (12)
Batı medeniyetinin benmerkezci, sömürücü yaklaşımını hep tiksinç bulmuşumdur. Ama diğer medeniyetlere göre tartışılmaz bir üstünlüğü var. Kendilerini en acımasızca eleştiren mütefekkirlere bile söz hakkı veriyorlar. Şayet söylenenler tutarlı ve aklı başında bir içeriğe sahipse, onları dinlemekle kalmayıp taltif bile ediyorlar. Bu da kendilerine özeleştiri yapma fırsatı sunuyor, yani kendi sağlamalarını kendileri yapabiliyorlar. Bu da sürekli güncelleme yapmalarına ve açıklarını kapatmaya fırsat tanıyor.
Türkiye’de derin devleti oluşturan kişiler ve yapılar büyük oranda devlet kurumlarında çalışan görevliler. Bir mesleği uzun süre yaparsanız, o meslek sizi, düşünce tarzınıza ve olaylara yaklaşımınıza sirayet edecek bir forma sokar. Türkiye gibi hiyerarşinin sert olduğu ve yüksek rütbeli memur tayfasının steril ortamlarda hayat sürdüğü bir ülkede, yüksek bürokrasi mensupları zihinsel elastisitesini kaybeder. Ülkemiz için el’an en büyük problem bu. Dünya o kadar hızlı dönmeye başladı ki, toplumun algıları, sosyolojik kodları, toplumsal zafiyet çıkmazları sürekli değişiyor. İşte bize, bu değişimi sürekli izleyip, yeni oluşan şartlara göre kararlar alarak ülkeyi sağlıklı bir zeminde bir arada tutacak bir derin devlet mekanizması lazım. Bunun için de devlete muhalif sivil toplum örgütlerinin sesini kısmak, boğazlamak yerine, onlara kulak kesilmek gerekiyor.
Toplumsal yönelimleri yasaklar, tehditler, mahkemeler üzerinden sindirmek kısa vadede devleti rahatlatabilir. Ama uzun vadede bunun acısı fazlasıyla çıkar. Tabii ki böylesi bir ortamı kontrol etmek hem güç, hem masraflı, hem de kafa ağrıtıcı. Ama gelin görün ki en sağlıklısı. Feodal değil, liberal bir çerçevede hükümet etmek devleti zorlar, ama itibarını artırır. Devlete güven, devletin bekası için en önemli şarttır çünkü. Böylesi bir siyasi ortamda, bugün devleti kıyasıya eleştirenler, yarın devlet beka problemi yaşadığında canı pahasına devletini savunur. Devlet sivil toplumdan gerek bireysel, gerek kurumsal itirazlardan gereken mesajları almak için gözünü dört açarsa, hem sıhhatli bir yol tutturur, hem de vatandaşını örseleyip rencide etmemiş olur. Elbette sivil toplum arasına sızıp ortalığı karıştırmak isteyen yabancı devlet ajanları da olacaktır. Devletsen, onları da sen görüp defterini düreceksin.
Derin devletin en hassas olması gereken alan da seçim sonuçları. Seçim sonuçları kurumların, şahısların değil kalabalıkların yönelimi, tercihidir ve aslında sandık bireylerin kendini ifade edebildiği en masum araçtır. Bir şahsa veya partiye toplumsal bir teveccüh olmuşsa buna devletin mutlaka saygı göstermesi gerekir. Bugüne kadar askeri, ekonomik, jürokratik müdahalelerle halkın iradesini yok sayan derin devletimiz bu üslubundan behemahal vazgeçmelidir. Bir şekilde devletin bekasını tehlikeye sokacak bir toplumsal yönelimi, tehlike kapıya dayanmadan engellemek de derin devletin görevidir. Burada yapılacak müdahaleler de toplumun farkında olmayacağı müdahaleler olmalı ki devlete güven sarsılmasın. Örneklerle açıklayalım. Mesela Meral Akşener’in 6’lı masadan küfür kıyamet kalkıp, üç gün sonra masaya geri dönmesi derin bir hamledir. Fakat bu hamle vatandaşın nezdinde Akşener ve İyi Parti’nin beceriksizliği olarak algılanmıştır. Buna benzer başka örnekler biliyorum, ama burada açıklamam uygun olmaz. Oysaki darbeler, Erdoğan’a açılan dava, Kanadoğlu’nun 367 garabeti, 28 Şubat bildirisi, şimdilerde Ekrem İmamoğlu’na açılan dava, İstanbul seçimlerinin iptali, TÜİK’in yanlış veri yayınlaması, açıktan yapılan ve milletin vicdanını rencide eden devletin itibarını zayıflatan müdahalelerdir.
Şimdi gelelim önümüzdeki dönemde bizi bekleyen gelişmelere. Değişim yaşayan CHP güçlü bir ritim yakaladı. Sonraki CB ve Meclis seçimlerinde sandıktan birinci çıkma ihtimalleri hayli yüksek. İşte devlet böyle bir durumda sandıktan çıkan sonuca saygı göstermek zorunda. Bir nehir coşmuş geliyorsa önüne set çekerek onu durduramazsınız. Sonunda taşar ve tahmin edemeyeceğiniz yerlerden akarak umulmadık zararlar verir. Bu durumda doğru metod, nehre akabileceği ve çevreye zarar vermeyeceği bir güzergah sunmaktır. Şimdilerde iktidara gelebilmek adına Batılı merkezlerle işbirliği yapan CHP’li aktörlere, hakkaniyetli bir seçimle iktidara gelirlerse devletin kendilerini bu haktan mahrum etmeyeceğine dair güvence vermesi gerekiyor. Yani ters yapıp Batı’nın kucağına iteceğine, şefkat gösterip kendi kucağına alması lazım.
En güçlü aday olarak öne çıkan İmamoğlu’nun çok basit bir ajandası var. CB olmak, onun forsunu yaşayıp hava atmak ve ekonomik rantından istifade etmek. Devleti, ülkenin geleceğini falan düşündüğü yok. Beylikdüzü’nde de, İstanbul’da da bunu gösterdi zaten. Aslında derin devlet için böyle bir CB bir bakıma avantaj. Derin aklın devlet yönetimindeki etki alanı çok yüksek seviyelere çıkabilir. Dezavantajı ise CB makamındaki şahsın uluslararası ilişkilerdeki performansının kritik bir faktör olması. Yanına iyi kurmaylar monte edilirse bu sorun da aşılabilir. Erdoğan bu yönüyle yetenekli bir liderdi. Devlet adamı sorumluluğu ve idealleri vardı.
Mansur Yavaş ve Özgür Özel de devlet adamı sorumluluğunu üstlenecek karakterler. Fakat Mansur Yavaş pasif bir karakter, masalarda zayıf kalabilir. Yani CHP’deki üç CB adayından bana kalsa Özgür Özel’i tercih ederdim. Ama İmamoğlu varken şansı bir hayli düşük. Bu şahısların hiçbirisi vatan haini değil. Devlet hangisiyle masaya oturursa otursun yarım saatte istediği kıvama sokar.
CHP şayet iktidara gelirse, sadece CB olarak değil tüm parti üyeleriyle gelecek. Onlarca yıldır iktidara hasret kalmış CHP’li siyasetçilerin rant için aç kurtlar gibi beklediğini bilmek için kahin olmaya gerek yok. Artık eskisi kadar az da yemeyecekler. Ak Parti’den çok şey öğrendiler. Milletin malını, parasını değerlerini korumak da devletin görevi. Siyasiler gelir gider, devlet kalır.
Erdoğan’ın takıntılarından, kusurlarından bahsettik. Şimdi İmamoğlu ihtimalin düşününce insanın morali bozulmuyor değil. Enseyi fazla karartmamak lazım. İmamoğlu şu düşük profilli haliyle bile bunak Biden’dan ve dengesiz Trump’dan daha iyi bir portre. Diyeceğim o ki, devletiniz kurumsal manada oturmuşsa, derin devlet aklı sağlıklı bir şekilde işliyorsa, başkanın ülkenin gidişatına ciddi bir tesiri olmaz. ABD son on yılında, iki saçma başkana maruz kaldı da, dünyadaki statüsünden ve operasyonlarından hiç taviz verdi mi?
Ziya bey 4. paragrafın 4. cümlesinde hem bir şikayet hem bir öneri hem de bir yol sunuyor. Gerekli mercilerin buraları okuduğunu biliyorum ziya beyin de bunu bildiğini biliyorum inşallah bu selametli olan yol tercih edilir yoksa türkiye bir daha kendi kabuğundan sıyrılamaz.
YanıtlaSil