Erdoğan Artık Bir Milli Güvenlik Meselesidir
Farkındayım, başlık Silivri’ye davet çıkaracak cinsten. Ama birilerinin bu uyarıyı yapması gerekiyordu. Buna benzer uyarıları yapanlar oldu ve hala oluyor. Ama benimkisi biraz farklı. Çünkü uyarı yapan diğer isimlerin bagajları dolu. Ya ihale alamamış, ya pozisyonunu kaybetmiş, ya da başka hesaplarla muhalif cepheye geçmiş isimler. Hasılı niyeti vatan, devlet, milletten çok kendi pozisyonlarına değer katmak. Niyet eylemi değerli ya da değersiz kılıyorsa, şu yazı, anlayan için çok değerli bir yazı.
Çok sayıda seküler, solcu arkadaşım var, Tayyip Erdoğan’a destek ve oy veriyorlar. Öyle ki yirmi yıldır Erdoğan’a oy veren ve doğal sosyal çevresindeki tek kişinin bile bu gerçekten haberdar olmadığı figürler bunlar. Hemen hemen hepsinin gerekçesi de Erdoğan’ın bağımsız Türkiye yolunda gösterdiği dirayetli tutum ve liderlik. Doğrusu ben de en çok bu yönüyle, her türlü hatasına rağmen bugüne kadar tahammül edip kendisini destekledim. Ama gelinen noktada, yine mevzubahis saiklerle Erdoğan’ın ivedilikle siyasi arenayı terk etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Erdoğan’ı yakından tanımıyorum, ancak yakından tanıyan onlarca kişiyle temasım oldu ve onların anlattıklarından yola çıkarak bir Erdoğan portresi çizmek istiyorum. Bu portre üzerinden konuşursak daha sağlıklı sonuç alabiliriz.
Kamuoyunda bilinenin aksine Erdoğan muhtemelen Cumhuriyet tarihinin istişareye en çok kıymet veren devlet adamı ve siyasetçisi. Davutoğlu ve Erbakan gibi konuşmayı değil dinlemeyi seven bir isim. Bir konuda karar almadan önce o konunun uzman ve taraflarını dinler, tartar ve ona göre kararını alır. Karşısındakini iş olsun diye de dinlemez, alıcı gözle dinler. Bu sebepledir ki rasyonel gerekçelerle iyi bir savunu yaparsanız Erdoğan’ı ikna etmeniz çok zor olmaz. Erdoğan, duygusal rezervlerinin olduğu yahut zihni arka planında çok inandığı konular hariç, kani olduğu konuda karar güncellemekten beri durmaz. Bu konuda gurur da yapmaz. Doğal olarak bu yaklaşım “karar paradoksu” diyebileceğimiz bir durum doğurur. Şöyle ki, A şahsı tarafından ikna edildiği konuda, bir süre sonra durumu farklı açılardan açıklayan B şahsının tam tersi görüşlerine de ikna olabilir. Hatta bir konuda karar almadan önce o konuda kendisiyle görüşen son kişi olmanın önemli olduğu söylenir. Tekrar ediyorum, kuvvetli inanç ve duygular beslediği mevzular hariç.
Esasında farklı görüşlerdeki kişileri aynı esnada kabul ettiğinde doğru kararı bulacak zihni berraklığı ve sağduyusu da var. Fakat bu çoğu zaman mümkün olmadığından farklı zaman dilimlerinde görüştüğü kişiler kendisini farklı yönlere kanalize edebilmektedir. Burada Erdoğan’ın önemli bir meziyetinin nasıl dezavantaja dönüştüğünü de görebilirsiniz. Herhalde dünyada Erdoğan kadar çalışkan ve yüksek tempolu bir lider yoktur. Günün yaklaşık 18-20 saati sürekli çalışmak belki alkışlanacak bir performans. Ama ardı ardına katıldığı merasim ve toplantıların, temsillerin zihnini boş bırakmaması sebebiyle geriye dönük bilgi beslemesi yapması zorlaşıyor. Yani bir konuda önceden kendisine sunulmuş bilgilerin büyük bir kısmını geri çağıramadığından aynı konuda kendisine savlar sunanı sıkıştırıp doğru karara ulaşamıyor.
Sanılanın aksine Erdoğan’ın yanında iyi yetişmiş bir hayli insan mevcut. Tabi sadece kendi hesabı için orada bulunan birçok yanlış kişi de var. Fakat Erdoğan kendisi çok çalışkan ve iş takibi gayet güçlü bir isim olarak etrafındakileri de köle gibi çalıştırıyor. Erdoğan döneminde hayata geçirilen birçok proje ve yatırımın asıl sebebi Erdoğan’ın çalışkan, pragmatik ve işbitirici bir karakter olması.
Gençlik yıllarından beri ortaya koyduğu bu insanüstü performansa ne diş dayanır ne de tırnak. Bu koşuşturmacanın tabii sonucu olarak Erdoğan hem biyolojik, hem de mental olarak yaşının çok fevkinde bir yıpranma yaşadı. Temel Karamollaoğlu 80 yaşında ve 68 yaşındaki Erdoğan ondan bile daha yaşlı görünüyor. Postürü bozuldu ve hareketleri, konuşması yavaşladı. Sadece biyolojik bir yaşlanma yaşamıyor. Eskisi kadar neşeli veya öfkeli de olamıyor, daha durağan ve donuk. Duygusal modunu kontrolde güçlük çekiyor. Birçok bürokrat ve siyasetçisini kendi deyimiyle metal yorgunluğu yaşadıklarını ileri sürerek kenara çekti. Fakat gelin görün ki şu anda Erdoğan metal yorgunluğunun en esaslı resmini çiziyor.
Fakat şu haliyle bile kendisine rakip olmayı hedefleyen isimlerden daha yüksek performansa sahip. Mesela Erdoğan’ın çeyreği Akşener’den daha çok iş görür. Yani mesele sadece yorgunluk olsa, şu tükenmiş haliyle de Erdoğan’a tahammül edilebilirdi.
Erdoğan cumhurbaşkanlığı sisteminde çok güçlü bir pozisyona sahip. Hata yaptığında ağır sonuçları oluyor. Büyük hata yaptığında ise fatal sonuçları olması kaçınılmazdır. 15 Temmuz öncesi gücünü halkından alan Erdoğan devletin kadim klik veya figürlerine çok sert çıkamazdı. 15 Temmuz sonrası devleti de arkasına aldı ve hatta derin devlet Erdoğan’ın karizması üzerinden halka tesir edebildiğinden bir bakıma Erdoğan’a mecbur kalındı. Eskiden dış kapının mandalı muamelesi gören, şimdilerde başkomutan olan Erdoğan’ı şu anda frenleyebilecek bir mekanizma yok. Tek mekanizma istişare. İşte tam burada büyük bir handikapla karşı karşıyayız. Erdoğan, istişarelere kapalı tuttuğu duygusal veya zihinsel takıntılarını da devlet operasyonlarına dayatmaktan çekinmiyor.
Erdoğan’ın birçok takıntısı olabilir. Ama ekonomide düşük faiz takıntısı ülkeyi uçuruma sürüklemek üzereydi. Neyse ki kurmayları şapkadan kur korumalı mevduatı çıkarıp direksiyonu kırdılar. Ancak az buçuk ekonomiden anlayan herkes, uçurumdan direksiyon kıran kamyonun bu gidişle ilerideki dağa toslayacağını kestirebiliyor. Yani ekonomik çöküş engellenmedi, sadece ertelendi.
Şu anda ülke ekonomisi öylesine kırılgan ve istikrarsız ki, dışarıdan sistemli bir operasyon çekilse darmadağın oluruz. Ancak Türkiye’nin ayakta kalması şimdilik Batı’nın menfaatine ve bu operasyon çekilmiyor. Özellikle İngiltere Türkiye’nin arkasında duruyor. Çünkü Türkiye’nin yokluğu Balkanlar, Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika’da kendisine alan açmak için güçlü manevralar çeken Rusya’nın büyük bir başbelasına dönüşmesi demek.
Pandemi ve Ukrayna savaşı gibi faktörlerin ekonomiyi negatif yönde etkilemesi anlaşılabilir bir durum ve en azından sağduyulu insanlarımız bu sıkıntıları tolere edebilir. Ancak ekonomi basbayağı berbat yönetiliyor. Yani olağanüstü durumlar olmadığı zamanlarda da ekonomi toparlanmıyor, aksine daralıyor. Erdoğan ekonomideki zihni arka planı ve takıntıları değiştirmek yerine, sürekli bakan ve bürokrat değiştiriyor. İşin acısı ekonomideki bu uygulamalar yüzünden yıllardır hep daha karamsar tablolarla yüzleşiyoruz ve Erdoğan hala uyanmıyor.
Ekonomi milli beka meselesidir. Ülke iflas ettiğinde çok ağır bedelleri olur. Osmanlı’yı hatırlayın. Ya da çok geriye gitmeden Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkelerinin parçalanışlarını inceleyin. Ekonomik sıkışma hem devleti, hem halkını perişan edebilecek kadar tehlikeli bir haldir. Rus halkının 15-20 yıl boyunca yaşadığı utanç tablosunu hepiniz biliyorsunuz. Elbette bizim milletimizin kırmızı çizgileri var. Ruslar gibi gayri ahlaki çözümlere yönelmeyiz. Ama açlık, yokluk, sefalet ve kargaşadan mustarip olacağımız kesin. Ve daha da kötüsü bir süre sonra bizi masaya oturtup Suriye, Libya, PKK, Doğu Akdeniz vs gibi pek çok kırmızı çizgimizden vazgeçmemiz için ekonomik rüşvetler teklif edeceklerdir. Milletini sefaletten ve kargaşadan ülkeyi yok olmaktan koruma refleksiyle devletimiz pek çok tavizler vermek zorunda kalabilir. Tekrar ediyorum ekonomi milli bekayla doğrudan bağlantılı bir meseledir. Erdoğan’ın işte bu yüzden kenara çekilmesi gerekiyor. Erdoğan’a bağımsız ve onurlu ülke yolunda attığı adımlardan dolayı destek veren pek çok kişi gibi, ben de artık tüm kazanımlarımızın Erdoğan yüzünden elden gidebileceğini hissediyorum.
“Erdoğan giderse muhalefetten birisi gelecek, bu durum daha mı iyi?” Kritik bir soru.
Açıkçası 6’lı cephe ve onların gösterebileceği adaylardan devlet ve millet adına güvenebileceğim çok az kişi var. Ahmet Davutoğlu’nun niyetine yüzde yüz güvenirim. Ama yüksek egosu, duygusal takıntıları, gerçeklerden kopuk kafa yapısıyla devlet başkanlığı yapabilecek bir figür değil. Zaten %1’lik oy oranıyla kimse kendisine bu alanı açmayacaktır. Temel Karamollaoğlu’nun da adaylık şansı yok. Niyetine Davutoğlu kadar güvenmesem de nispeten kabul edilebilecek bir isim.
Akşener’e hiç güvenmiyorum. İmamoğlu’na hiç mi hiç güvenmiyorum. Ali Babacan’dan baya bir umutluydum. Ama son bir yıldaki duruşundan sonra ona da güvenemiyorum, Akşener’den bir farkı yok. Kılıçdaroğlu zaten bambaşka hesaplar peşinde. Aday gösterilme şansı olup da kısmen güvenebileceğim tek isim Mansur Yavaş. O da kısmen.
Yeri gelmişken HDP’nin muhalefetteki pozisyonunu da belirteyim. Muhalif cephe nasıl şekillenirse şekillensin HDP mutlak surette Erdoğan’ın karşısında yer alacak ve seçmen kitlesi oldukça sağlam. Hemen hiç fire vermeyecekler. Dolayısıyla 6’lı cepheye HDP’ye yüz vermeme lüksüne sahip. HDP her surette Büyük Kürdistan hayalinin önündeki en büyük engel olan Cumhur İtifakı'nın karşısında yer alacak.
Hal böyleyken Erdoğan'ın gitmesini nasıl savunabiliyorum? Benim formülümde muhalefete el vermek yok. Söylediğim şey özetle şu; Erdoğan gitmeli, Ak Parti’yi ve Cumhur İtifakı’nı taze bir kan yeniden ayağa kaldırmalı.
Bu ülkenin geleceği Cumhur İttifakı’nın el’an izlediği rota ile kurtulur, kurulur. Bu yüzden Cumhur İttifakı önümüzdeki iki seçimi mutlaka kazanmalı. Ama bunu başarabilecek lider Tayyip Erdoğan değil. Yukarıda saydığım CB adaylarının hepsi ikinci turda Tayyip Erdoğan’ı devirir. Tek istisnası Kılıçdaroğlu. Kılıçdaroğlu bile kazanabilir, Erdoğan’ın imajı öylesine yıpranmış durumda.
Bugün Erdoğan giderse biz batarız söylemlerinden sıyrılma zamanı. Fenerbahçe Alex’e, Galatasaray Hagi’ye, Beşiktaş Sergen’e nasıl güle güle dediyse, biz de Erdoğan’a “artık kenara çekil Reis” demeliyiz.
Koca bir milletin, ümmetin umutlarını tek insana ilmiklemesi ve diğer ihtimalleri düşünemiyor olması gizli şirk unsurları içerir. Bu millet Erdoğan’ın yerine bir adam çıkaramayacaksa zaten sürünmeyi, örselenmeyi, zilleti hak etmiş demektir. Böyle bir adam var çok şükür. Bu ismi bir sonraki yazımda açıklayacağım.
Erdoğan’a yıllarca gönül ve destek verdim. Bizim için çalıştı, koşturdu, risk aldı. Onun güçlü liderliği sayesinde pek çok mutluluk ve gurur yaşadık. Kendisine minnettarım. Ama burada bırakması gerekiyor. Yoksa bütün diktiği fidanları sökecek, bina ettiği eserleri yıkacak. Kendisini bundan sonraki dönemde hürmet ve saygıyla yad etmek istiyorum. Çok şey mi istiyorum?
------
Yazının bütününde Erdoğan üzerinden ekonomi beka sorunu olarak değerlendirilmiş ve başlık da ona göre seçilmiş. Günümüzde yaşadığımız ekonomik problemlerin klasikleşmiş yöntemlerle aşılamayacağı görüldüğüne göre faiz takıntısı olmasa bile yine de ülke bir ekonomik dar boğaza düşecek. Bu ayrı konu. Fakat ülkenin bekası sadece ekonomi ile ölçülemez. Güvenlik ve terör problemi ekonomiden önce gelir ve güvenlik olmadan ekonomiden de söz edilemez. Bu yüzden ana muhalefet yani CHP yeni bir güvenlik ve beka problemi olarak önümüzde duruyor. FETÖ gibi varlık yokluk arasında bir duruma düştüğünde yeni bir celali isyanları gibi ülkeyi iç karışıklığa süreklemeyeceklerinin garantisi yok. Bunun bahanesi her türlü argüman olabilir. Ekonomi , demokrasi hak hukuk vs. Bahane her türlü bulunur. İlk denemesi gezi parkında başladı fakat bu işin Kürtler olmadan olmayacağı anlaşılınca yeni hdp olarak chp hazırlandı. Bu benim çıkarımım. Yorumlarınız bizim için değerli. Bu çıkarımımla ilgili düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim.
YanıtlaSilAslında yazdım. Ekonomi milli güvenliğin mütemmim cüzüdür. Yani muhteşem bir ordun, enfes bir eğitim sistemin, tıkır tıkır işleyen bir sağlık sistemin de olsa ekonomin çökerse milli güvenlik problemi yaşarsın. Sovyetler Birliği ekonomik olarak çöktüğü için çöktü. Yoksa ordusu güçlü, eğitim ve sağlık hizmetleri gayet üst seviyedeydi. Muhalefetin kötülüklerini göstererek kendini ifade eden bir iktidar artık bitmiştir. Erdoğan emekli olması gereken bir siyasi figür. Hala diretiyor ama yönetemiyor.
Sil