Davutoğlu Parti Kuracak mı, Kurmalı mı?

Şu aralar siyasetin en hararetli gündemlerinden birisi sağ cenahta, daha doğrusu muhafazakâr sağ cenahta kurulması beklenen yeni parti. Bu partinin nasıl, ne zaman ve kimler tarafından kurulacağına dair spekülasyonlar sürüp giderken bu konudaki bazı analizlerimi paylaşmak istedim.


Ak Parti’de bir tavsama olduğu malum. Dolayısıyla içeriden, yani tabandan muhalif söylemler giderek çoğalıyor. Ancak elle tutulur bir muhalefet olmaması hem Ak Parti, hem de Türkiye için ciddi bir problem. Bu açığa istinaden Ak Parti’yi zorlayacak bir muhalefet partisine ihtiyaç var. Ama madalyonun diğer yüzüne baktığımızda önümüze ilginç ve farklı gerçekler çıkıyor.

Muhalefet bayrağını taşımaya aday öne çıkan üç isim var karşımızda; Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan. Abdullah Gül’ün genel siyasi tavrı gerek politik dünyada, gerekse tabanda çok teveccüh görmüyor. Cumhurbaşkanlığı yapmakla zirveyi görmüş bir isim. Yani altında bir pozisyon kesmez. Diğer taraftan bir seçime girip kaybettiğinde mevcut itibarının zedeleneceği vehmine kapılmış durumda. Yani kaybetmekten fazlasıyla imtina ediyor. İşte tasvip edilmeyen yanı tam da bu; garantici, çekimser. Oysa siyasi arena risk almayı becerebilen, savaşçı karakterlere daha çok prim veriyor. Etliye sütlüye dokunmadan, herkesin gönlünü edecek bir orta yol tutturma çabası, insanı ne İsa’ya ne Musa’ya yarandırmaz. Evet, Gül’ün toplumda bir karşılığı var. Ama terazinin diğer kefesinde Erdoğan gibi güçlü bir figür olduğu müddetçe kazanma şansı yok. Gül’e kalsa belki de hiç bu toplara girmeyecek, çünkü Erdoğan’ı en iyi tanıyan ve siyasi yeteneklerini en iyi bilen o. Ama gerek Erdoğan’dan haz etmeyen uluslararası aktörler, gerek yıllardır bir köşede devranın dönmesini bekleyen ve umudunu Gül’ün zaferine bağlamış bürokrat ve siyaset kökenli yaverleri, gerekse kişisel hırslarıyla hane içenden yüklenen Hayrünnisa hanımın baskılarıyla siyasetle olan irtibatını diri tutuyor. Gül de diğer siyasi kişilikler gibi ihtiraslı, ama risk çekincesi ihtiraslarını makul bir çizgide tutmasına fırsat veriyor.

Muhalefet bayraktarlığına en hevesli isim Ahmet Davutoğlu. Bilim ve hikmet sevdalısı pozları, iktidar şehveti yüzünden külliyen yalan oldu. Başbakanlık yaptı, şu anda başbakanlık pozisyonu yok ve artık bakanlığa tevessül edecek değil. Yani Davutoğlu’nu da, tıpkı Gül gibi cumhurbaşkanlığından aşağı bir koltuk kesmez. Bu güçlü iki egonun koltuk paylaşımı kavgasından dolayı bir araya gelme şansı yok. Yine Gül ve Davutoğlu’nun danışmanları arasında ciddi bir çekişme ve kavga var. Hani şu medyada dillendirilen “Davutoğlu partiyi kuracak, Gül dışarıdan destek verecek” senaryoları muhal beklentiler. İş kimin cumhurbaşkanı adayı olacağına geldiğinde kopacak kıyameti her iki taraf da kestirebiliyor. Yani imkansız bir evlilik. Gül daha rasyonel, parti kurup meydana çıksa rezil olacağını biliyor ve Türkiye’deki mevcut muhalif oluşumların çatı adaylığına oynuyor. Bence çatı adayı olabilseydi bile Erdoğan’a karşı kazanma şansı yok denecek kadar azdı. Oysa Davutoğlu her zamanki gibi ayakları yere basmayan bir yol tutturmuş görünüyor.


İnsanların ciddi bir sosyopsikolojik zafiyeti var. Etrafını kendisini pohpohlayan 300-500 adam sardığında, kendisini toplumdaki herkesin çok beğendiğini zannediyor ve bayrak açtığında milyonlarca kişiyi peşinden sürükleyebileceğini sanıyor. Zira etrafındaki bu insan halkası, kendisinin üçüncü şahıslarla temas edip gerçekleri görmesine bariyer oluşturuyor. Yakın siyasi tarihimize baktığımızda, bu dalgaya kapılan Abdullatif Şener, Erkan Mumcu, Yaşar Nuri Öztürk, Yaşar Okuyan, Saadettin Tantan, Emine Ülker Tarhan gibi çok sayıda siyasi mevtaya rastlayabiliriz. Tabanda karşılığı Davutoğlu’na göre çok daha fazla olan Mustafa Sarıgül bile yeni parti kurma sevdasına kapılmadı. Etrafındakilerin dolduruşuna gelenler ülke genelinde bir teveccüh yakalamanın ne kadar zor bir yetenek olduğunu idrak edemiyorlar. Mesela Kılıçdaroğlu CHP’den ayrılıp yeni parti kursa %1 bile alamaz. Çünkü halkta bilinirliği var, ama karşılığı yok. Yani karizması CHP’nin ideolojik karizmasına nazaran yok hükmünde. CHP’ye lider olarak ekstra puan kazandırabilecek bir siyasi figür değil. Davutoğlu, gençlik yıllarından beri etrafına sadece kendisine dalkavukluk yapacak , sözünün üstüne söz söylemeyecek kişileri yaklaştıran biri olduğundan, çevresindeki insanların kendisi hakkındaki iltifat ve beklentileri izafi. Doğal olarak maşeri bir karşılığı yok. Onca yıl bakanlık ve başbakanlık yaptığı halde toplumun büyük çoğunluğu ismini bile bilmez. Halkta karşılığı olmak apayrı bir pozisyon. Mesela Cem Yılmaz veya Tarkan parti kursa Davutoğlu’ndan daha çok oy alırlar.

Bugün mevcut iktidara söylenip duran ve Davutoğlu’nun enformasyon olarak beslendiği okumuş muhafazakar tayfayı biraz masaya yatıralım. Bu kişilerin bir kısmı “Ben bu kadar yetenekliyim, zekiyim, eğitimliyim, üstelik muhafazakarım ama bir sürü vasıfsız kişi vekil, bakan, bürokrat olmuşken benim yüzüme hiç bakılmadı” iç çekememezliğiyle yorum yapıyor. Ak Parti döneminde bir sürü sahtekarın, dalkavuğun ya da kifayetsiz muhterisin belli yerlere geldiği doğru. Ama siyasetin doğasında bu var. Köşelerinde oturup Erdoğan tarafından keşfedilmeyi bekleyen bu tayfaya iki çift sözüm var. Birincisi siz o koltuklara oturduğunuzda -muhtemelen azınlık bir istisna grup hariç- siz de arsızlığa yolsuzluğa başlayacaktınız. İkincisi zeki ve eğitimli olmakla kendinizi yöneticiliğe ehil olarak vehmediyorsunuz, halbuki yöneticilikle bilgili olmak doğrudan ilintili şeyler değil. Üçüncüsü de bunca uğraşı ve koşuşturmacanın ortasında Erdoğan’ın kafasını kaldırıp sizleri keşfetmesini bekliyorsunuz. Ne taşın altına elinizi sokmuşluğunuz var, ne de bir risk almışlığınız.

Başka bir kısım da Erdoğan ve etrafındaki çok sayıda dindar insanın sürüklediği iktidarın, İslami ve ahlaki değerlere zıt düşecek uygulamalarından dolayı hayli mustarip. Bu kesimin çoğunlukla reaksiyonu başka bir partiye yönelmek değil, oy kullanmamak şeklinde zuhur ediyor. Bu grubun duruşu ilkesel ve ahlaki olduğundan saygı duyuyorum. Yani Davutoğlu ve ekibi gibi piyasaya ilkeli salvolar savurup alttan alta kendi ikbal ve ihtiraslarının hesabını yapan kişiler değiller.

Başka bir grup da iktidarın uygulamalarından rahatsız olup ses yükseltiyor ve fakat nihayetinde oylarını tutup Ak Parti’ye veriyorlar. Ben de bu grubun içindeyim. Maksimalist bir yaklaşımla Erdoğan ve ekibinden sıfır hatayla performans bekleyen dindar okumuş gruptan farklı olarak, siyaset din ikilisinin birbirinden farklı platformlarda ele alınması gerektiğine inananların cephesi. Açıkçası siyaseti dini temeller üzerine bina edersek Erdoğan’ı da dini bir lider olarak konuşlandırmamız gerekir ki, bu hem kendisinin açıklamalarıyla (“Tekkeye derviş aramıyoruz”), hem aklı başında bir Müslümanın algısıyla, hem de İslami kaidelerin bizatihi kendi ruhuyla tenakuz oluşturur. Bütün bu bahsettiğim üç grup okumuş muhafazakar tayfanın Türkiye’deki oy oranı %3’ü geçmez. İşte Davutoğlu’nun umut bağladığı kitle topu topu bu kadar rey potansiyeline sahip ve Ahmet Hoca’nın bu kitlenin en az yarısından oy alma ihtimali yok.

Anadolu’daki muhafazakar insanların Erdoğan’la ilişkileri siyasetçi-seçmen ilişkisinin çok ötesinde. Büyük şehirlerin çilekeş insanları için de aynı ilişki söz konusu. Yani Erdoğan’ın yaklaşık %35 blok oyu var. Bugün Erdoğan CHP’ye geçiyorum dese mezkur %35’in çoğu CHP’ye oy verir. Öylesine güçlü bir duygusal bağ var seçmenle Erdoğan arasında. Bunun sebeplerini Bir Devrimin Anatomisi başlıklı iki bölümlük yazımda ele almıştım (Bkz Bir Devrimin Anatomisi). Dolayısıyla Davutoğlu’na buradan da bir ekmek çıkmaz. Davutoğlu akademik kariyer yaparken Erdoğan sokaklarda, gecekondu mahallelerinde ilmek ilmek halkla bahsettiğimiz o duygusal bağı dokumakla meşguldü. Davutoğlu da Erdoğan’a özenip sahaya indi ama, ne halkla temasında samimiyet vardı, ne de tabanla iletişimdeki şifrelere vakıftı. Bu yaştan sonra da olmaz zaten. Üstelik Erdoğan gibi güçlü bir lider siyaset arenasındayken, kimse Erdoğan’ın üç gömlek altındaki kopyasına itibar etmez.


Ali Babacan da muhalif kanatta boy gösteriyor. Ama bayrak taşıyıcı karakteri yok. Lider bir kişi değil, ihtirasları da olmayan mütevazı bir adam. Yani seçmende bir karşılığı var ve buna rağmen ikinci adam olmayı peşinen kabul ediyor, lokum gibi bir yol arkadaşı. Bu yüzden Davutoğlu ve Gül arasında rekabete maruz kalmış durumda. Şimdilik Davutoğlu’na yakın duruyor. Babacan’ın toplumda karşılığı Davutoğlu’ndan daha yüksek. Özellikle iş dünyası ve esnafta bir ederi var. Sokaktaki insanda Babacan’ın da bilinirliği fazla değil ve Erdoğan’la mukayese ettiğimizde çoğu insan için bir kıymeti harbiyesi yok. Ak Parti’den çok küçük bir miktar oy devşirebilir, ama bir o kadar ve hatta daha fazlasını liberal, seküler ve milliyetçi tabandan çekecektir. Yani Ak Parti’den çok İyi Parti ve CHP seçmeninden bir teveccüh görebilir. Bütün hesapların Erdoğan’ı devirmek üzerine yapıldığı bir mecrada Babacan, Davutoğlu için çok da istenilen etkiyi sağlayamaz.

Bir de Davutoğlu’nun kuracağı partiye 50 milletvekilinin katılacağından bahsediliyor ki inanılması güç bir iddia. Ben 5 vekil bile katılacağını düşünmüyorum. Vekiller de akılsız değil sonuçta. Onlar da sokağın nabzını tutuyor ve Erdoğan/Davutoğlu kıyaslamasında ezici bir şekilde Erdoğan’ın üstün olduğunu görüyorlar. Eski vekillerden bahsediliyorsa 50 kişi veya daha fazlası bulunabilir. Kaldı ki Ak Parti’deki aktif vekillerden 50 değil 250 tanesi Davutoğlu’nun yanına geçse kaç yazar? Parti değiştirdiğinde peşinden insan sürükleyecek vekil sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ak Parti kurulduğundan beri vekil adayı yapılmadıkları için Erdoğan’a küsüp Gül veya Davutoğlu’na yanaşan, kendilerini fasulye gibi nimetten sanan yüzlerce vekil gitti de ne oldu? Kaç kişi onlar gitti diye Erdoğan’a oy vermekten vazgeçti? Dahası kaçının ismini biliyor veya hatırlıyoruz? Bunların çoğu kendi akrabalarını bile ikna etmekten aciz kişiler.

Davutoğlu Ak Parti’de ipi çekildikten sonra partiden istifa etmedi. Çünkü uzun vadede partide kalmak işine geliyordu. Parti teşkilatıyla ilişkilerini güçlendirip ileride devreye sokmayı planladığı siyasi operasyonlarına zemin aramak adına bu yolu seçti. Başarılı olabildi mi? Hayır. Çünkü başbakanlığı döneminde öylesine vahim hatalar ve ekipçilik yaptı ki, sütten ağzı yanan Ak Parti teşkilatı kendisine fazla yüz vermedi.

Erdoğan dahil herkes Ahmet Hoca’nın arkadan iş çevirdiğini biliyor. Ama partiden ihraç etmiyorlar. Çünkü ihraç edilirse, her zamanki gibi ağlak numaralara girip mağdur edebiyatı yapacak. Erdoğan gibi siyasetin kitabını yazmış bir isim bu tongaya düşmezdi, düşmedi de. Sonunda kendisi çıkmak zorunda kalacak ve arkadan iş çeviren hesapçı, ihtiraslı, hizipçi kimliğiyle piyasaya düşecek. Piyasada millete “Duruş” konferansları vererek güya ahlaklı ve ilkeli olma nutukları çeken Davutoğlu’na iki sorumuz var; Bir parti kuracak olursan bütün bu sinsi operasyonları ahlaklı ve ilkeli duruşun neresine koyacaksın? Madem Ak Parti’nin duruşundan rahatsızsın yıllardır niye istifa etmiyorsun?

Erdoğan siyasi arenadayken kimsenin kendisini devirebileceğini düşünmüyorum. Pekala Davutoğlu’nun kuracağı partinin Erdoğan sonrası için şansı olur mu? O da olmaz. Mesela Süleyman Soylu’nun yanında Davutoğlu’nun esamisi okunmaz. Davutoğlu kendisine zamanında altın tepside sunulan tarihi fırsatı açgözlülüğü yüzünden heba etti. Erdoğan’a siyasi suikast düzenlemek nasıl bir kendini bilmezlik ve vefasızlık? (Bkz Küçük Enver’in Büyük Rüyası)


Bu yazıyı Davutoğlu’nu uyarmak için yazmadım. O zaten her şeyi bilir, kimsenin aklına ihtiyacı yoktur ve bildiğini okur. Ola ki Davutoğlu’nun parti kurmasından tedirgin olanlar vardır, onların içi müsterih olsun. Hiçbir numara çıkmaz Ahmet Hoca’dan, kumaşı Türkiye’nin siyasi aktör modeline müsait değil. Hayatının tam merkezine cumhurbaşkanı olmayı koymuş durumda ve bütün yönelim ve aktivitelerini ona göre dizayn ediyor. Tahminim odur ki, hayatının bundan sonraki kısmını siyasi hırslarının peşinden koşturarak heder edecek.

Davutoğlu parti kuracak mı? Büyük olasılıkla. Parti kurmalı mı? Kurmalı. Kurmalı ki boyunun ölçüsünü alsın. O bir türlü beğenemediği Tayyip Erdoğan’ın kim olduğunu belki bu sayede anlar.

-------------------------------------------

Free counters!

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

-------------------------------------------


 Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.

Yorumlar

  1. Çok güzel bir yazı olmuş, büyük keyif aldım.

    Özellikle dini lider, devlet başkanı ayrımı konusu. Erdoğan'ı "emir" olarak görüp "emir şunu şunu yapmaz" diyerek tekfir edecek kadar sapıtanlara ben de aynı cevabı vermiştim.
    Yazının ana konusundan ziyade iktidara saydıran okumuş muhafazakar tayfa ile ilgili kısmı ilgimi çekti. (Bu konuda daha kapsamlı bir yazı yazmanızı bekliyorum.)

    Şunu da ilave etmek lazım: Başkanın yetenekleri arasında kendisinden olmayan hatta kendine düşman olan bir kitleyi (elbette ikbal dağıtarak) yanında tutmak da var. Aslında okumuş muhafazakarların en çok itiraz ettikleri konuların başında bu geliyor. "Pis işler pis adamlara yaptırılır, bedeli de ödenir." yorumunu sıkça duyuyorum, pek de itiraz edemiyorum.

    Ancak "az okumuş" ve "devlete hizmet edeyim derken tonla dayak yemiş" bir muhafazakar olarak: "Tayyip Bey onca iş arasında namuslu ve yetenekli adamları bulamaz, onlar elini taşın altına sokmalı" düşüncesine itiraz ediyorum. İster batılı anlamda bir yönetici olarak bak, ister islami jargon ile bak, bir yöneticinin asıl ve birincil görevi "emaneti ehline teslim etmektir." Elbette elini taşın altına "taşın altında altın bulma ümidi ile" sokmayan adamları bulmak gerçekten çok zor. Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. Tartışmaya katkısı olabilir: Dunning-Kruger Sendromu

      https://www.yenisafak.com/yazarlar/ahmetunlu/kamu-yonetiminde-dunning-kruger-sendromu-yayginlasiyor-2049422

      Sil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.