Seçim Senaryoları (7)

Şimdi sonuçlardan giderek adayları değerlendirelim.

Kılıçdaroğlu Kazanırsa


CHP deyince aklıma sadece beceriksiz ve yemeye odaklanmış bir kitle geliyor. Hepimiz biliyoruz ki Erdoğan’ın akıllara zarar ekonomi politikaları ve son raddede verdiği seçim rüşvetleri sonucu ülke ekonomisi enkaza dönmüş durumda. Kılıçdaroğlu’nun zaten hiçbir numarası yok. Verilen emirleri yerine getirecek (Ecevit’in son dönemi gibi). Arkasındaki şebeke de dediğim gibi beceriksiz ve yolsuzluk hesabı yapan bir kitle. Bakacaklar ki ekonomi batmış, kasa tamtakır, çalacak para da kalmamış, çağıracaklar ABD’yi ve IMF’yi, gelin toparlayın ekonomiyi diyecekler. Onlar da “hay hay” deyip gelecekler ve 50-100 milyar dolar kredi açacaklar, ama bazı şartları olacak.


IMF verdiği parayı geri tahsil edebilmek için birçok ekonomik kararları dayatır. Bu sanıldığı gibi kötü bir durum değildir. Hatırlayın ülkeyi 130 milyar dolar zarara uğratan batık banka vurgununun bir daha yaşanmaması için bankacılık kanunlarını değiştirtmişlerdi, çok da hayırlı oldu ve hatta bunun ekmeğini de en çok Erdoğan yedi. 


Fakat madalyonun diğer yüzü tam bir cehennem senaryosu. Aynı IMF o krediyi açmak için Türkiye’ye birçok siyasal yaptırım da uygulayacak. PKK’ya operasyonları durdurun, Kürtlere özerklik verin, Kıbrıs’ı AB’ye teslim edin, Filistin’e burnunuzu sokmayın, Azerbaycan’da ne işiniz var, Libya’yı Hafter’e teslim edin, Doğu Akdeniz’i Yunanistan’a bırakın, İsveç’e izin verin NATO’ya girsin, Suriye’den tamamen çekilin, Ayasofya’yı cami olarak görmek istemiyoruz vs. Bu liste uzar gider. Ülkenin son dönemlerdeki tüm kazanımları elimizden gidebilir.

Erdoğan Kazanırsa


Tabii ki Erdoğan da kendi yarattığı enkazla yüzleşecek. Ama çalışkan bir adam, bir şekilde beş yıl boyunca Ali’nin takkesini Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye giydirerek idare eder. Ama beş yıl sonunda ülkeyi çok daha büyük enkazla baş başa bırakıp gider.


Daha üç beş gün önce Milli Ekonomi Modeli’nde kararlı olduğunu açıkladı. Çıldırmamak elde değil. Bir ekonomik modelde onlarca unsur düşünülür, sonrasında bir hareket planı çizilir. Erdoğan’ın model kurarken tek parametresi var; politika faizini tek haneli rakamlarda tutmak. Üstelik politika faizinin ne olduğundan haberi bile yok. Mesela piyasa faizinin kaç olduğunu hiç sormuyordur. Bu karar sonrası ekonominin diğer dinamikleri ne olur diye bir hesap yok. Ortaya çıkan ekonomik tabloda mesela enflasyon yükselirse, Erdoğan’ın etrafındaki karaktersiz dalkavuklar ordusu yüksek enflasyonun faydalarını sayabilir, düşerse de düşük enflasyonun faydalarını sıralarlar. Her iki yorumun sonunda da “sayın cumhurbaşkanım bizim asla öngöremeyeceğimiz şeyleri dahiyane ekonomik kararlarınızla hayata geçirdiniz, siz ne büyük insansınız” deyip Erdoğan’ın gözüne girmeye çalışıyorlar. Döviz yükselse “ihracat için gerekli”, düşse “dış borcumuzu hafiflettik” derler. Omurgan yoksa her şekilde kıvırırsın.


Erdoğan bu haleti ruhiyeyle ekonomiyi iyice batıracak. Sonra da çare olsun diye biraz önce Kılıçdaroğlu’nun ABD’ye vereceğini iddia ettiğim bütün tavizleri vererek para bulacak. Suriye’de düştüğümüz durum tam da böyle mesela. Açık büyüdükçe tavizler de büyüyecek. Yani Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun bu ülkeye doğrudan vereceği zararların aynısını dolaylı olarak verecek. İkisine de mesafeli durmamın arkasında aynı sebep var. Gördüğünüz gibi gayet tutarlıyım. Ehven-i şer bile yok. Şerrun ala şer var.


Şimdi mevzuyu kendim üzerinden dramatize ederek bazı sonuçlara varacağım.


Ben bu iki isme de zinhar oy vermem. Diyelim ki kafama silah dayadılar ve “İkisinden birine oy vereceksin, yoksa seni öldürürüz” dediler. Cevabım “Vurun beni” olur, öylesine iki kötü seçenek. Baktılar olmuyor, masum bir çocuğun kafasına silah dayayıp “İkisinden birine oy vermezsen çocuğu öldürecez” dediler. O zaman mecburen veririm. Kime? Kılıçdaroğlu’na. Bu cevabım beni yakından tanıyan ve hayata bakışımı bilenleri çok şaşırtmış olabilir. Gerekçelerimi sıralayayım.


Evet, Kılıçdaroğlu ve ekibinin kafalarında çok problemli hesaplarlar var. Kendilerini bağımsız Türkiye’ye inanan değil, Batı’nın koynuna girerek onun değerlerini yüceltmeye programlamış bir grup. Ülkemizin son on yılda büyük bedeller ödeyerek çıktığı bağımsız ülke olma yolunu terse çevirecekler. Ama bu ülkenin (bürokraside, ordudaa, yargıda ve istihbaratta) onurunu ve hedeflerini korumaya inanmış derin devlet diye tabir ettiğimiz zinde güçleri var. Şayet KK ve avanesi devletin kalın kırmızı çizgilerini ihlal ederse önce uyarılırlar, ısrar ederlerse de kafalarına tokmağı yerler. Devletin ince kırmızı çizgileri de var, belki bunların aşılmasını iktidar hakkı olarak tolere edebilirler. Ama kalın kırmızı çizgilerde tavırlarını koyacaktırlar. Yani Kılıçdaroğlu bir şekilde hizaya getirilebilir, kısmen ıslah edilebilir.


Erdoğan’ın konumu farklı. Bir kere derin devletle paralel düşünüyor. Ama durdurulamayacak kadar gücü kavileşmiş bir şahıs, yarı tanrı moduna girmiş  veya sokulmuş durumda. Devletin zinde unsurları Erdoğan’ın ekonomiyi batırdığını görmüyorlar mı, görüyorlar. Bu gidişatın ülkenin pek çok kazanımını tehlikeye soktuğunun farkındalar mı, farkındalar. Peki Erdoğan’ı engelleyebiliyorlar mı, hayır. İşte bu  yüzden Erdoğan daha büyük tehlike ülkemiz için. Her gün yaşlanıyor ve mevcut rahatsızlıklarının karar alma mekanizmalarında duygusal içeriği ve inatçı ağırlığı artabilir. Daha da saçmalayabilir.


Aslında uluslararası platformda da saçmaladığı anlar oldu. Arkasını toparladılar, bir şekilde ikna ettiler. Ekonomide dediğim dedik davranmasının sebebi de diploma kompleksi. “Ben ekonomistim” diye vurgulaması da hep ondan. Duygu modu normal olan insan ne der? “Tamam ben ekonomi okudum, ama bu işi benden iyi bilen arkadaşlar var, ekonomi kararlarını onlar veriyor”. Neyse ki hukuk veya uluslararası ilişkiler okumamış.


Ekonomi tepetaklak gidince hem piyasalara güven vermek, hem de ekonomiden anlamayan kukla bakan Nebati’den kurtulmak için Mehmet Şimşek’i yanına çağırdı. Ona ekonomiyi teslim etmek istedi, tabii bir şartla; politika faizi tek haneli rakamlarda kalacak. Şimşek akıllı bir adam olduğu için kibarca izin istedi. Erdoğan o kadar zavallı durumda ki “Şimşek proje ve istişarelerle bize destek verecek” mealinde açıklama yaparak piyasaya güven vermek istedi. Çünkü ne kendisinin ne Nebati’nin, ne de Kavcıoğlu’nun piyasalarda zerre itibarı ve güvenirliği yok.


Diyelim ki Erdoğan akıllara zarar ekonomi politikalarından bir şekilde vazgeçti. Yine oy vermem. Çünkü daha zorlayıcı itikadi bir rezervim var.


Erdoğan ülkeyi batırıyor, bu beni fazlasıyla üzüyor, kahroluyorum, ama bu benim dışımda bir olay. Şimdi açıklayacağım gerekçe doğrudan beni cehenneme gönderme riski içeren imani bir çekince içeriyor. Yazının bundan sonraki kısmını Allah’a ve ahirete iman etmiş kimseler için kaleme alıyorum.


Enfal süresi 17. Ayet: Savaşta onları siz öldürmediniz, onları Allah öldürdü; (oku) attığında da sen atmadın, Allah attı; bunu da müminlere kendinden güzel bir lütufta bulunmuş olmak için yaptı. Allah her şeyi işitmekte, her şeyi bilmektedir.


Bu ayetin iniş sebebini ve neye tekabül ettiğini Diyanet’in* sayfasından okuyun lütfen (Link)


Şimdi de Nasr suresi mealini okuyalım (Diyanet’in sayfasından alıntıdır): Allah'ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O'ndan bağışlama dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir.


Bu ayet grubunda da Peygamberimiz (SAS)’i uyarıyor ve fethi kendinizden bilmeyin diyor.


Şu anda ümmetin ve hatta dinin kurtuluşunun sadece Erdoğan sayesinde gerçekleşebileceğine inanan bir kitle var. Ve hatta Erdoğan’ın bizzat kendisi de bu inanışı içselleştirmiş olabilir. Yukarıdaki ayetler yeryüzünde olan bitene nasıl yaklaşmamız gerektiğini açıkça vurgulamış. Böylesi bir durum ortaya çıkınca pratikte ne yapılması gerektiğine dair tarihte Hz. Ömer’in uygulaması var. Hz. Ömer’in savaşlarda çok başarılı işler çıkaran ordu komutanı Halid bin Velid’i azlettikten sonra halka hitaben yaptığı şu açıklamayı okuyalım:


"Ben Halid'i kendisine kızdığım yahut hainlik ettiği için görevden almadım. Ancak herkes onu alabildiğine gözünde büyütmüş ve her şeyi ondan zannetmek gibi bir duruma gelmişti. Her şeyin onunla olup bittiğini varsaymalarından korkmaya başlamıştım. Ben sizlerin her şeyi yapanın Allah olduğunu bilmelerini ve fitneye maruz kalmamalarını arzuladım."


Şüphesiz Erdoğan’a destek veren herkes yukarıdaki saiklerle oy vermiyor.Ama dindar Müslümanlar arasında hatrı sayılır bir kitle zihinsel olarak bu girdaba girmiş durumda. Bu kitlenin imanının sıhhati açısından da Erdoğan’a oy vermemek lazım. Yani Erdoğan'a oy vermeyenleri imani gerekçeklerle tehdit edenlere, ben de tam tersinden uyarılarda bulunuyorum.


Sonraki bölümde vurgun ve talanı masaya yatıracağız.


Sonraki bölüm için lütfen tıklayın.

Önceki böüm için lütfen tıklayın.

--------




Free counters!

Yorumlar

  1. Maalesef din adına bir yanlış varsa (dini gerekçeler kullanılıp , yanlışa meze yapılıyor , din sömürüsü yapılıyorsa) benim düsturumca cevap vermezsem olmaz.
    Kendimi cevap yazmaya mecbur hissediyorum... O sebeple bir reddiye yazdım kusura bakma...
    (Erbakan a bile dini kullanıyor diye ağır eleştiriler yapan sana HİÇ yakışmamış)...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.