Seçim Sonuçlarının Tahlili (1)

Türkiye 14 Mayıs’da cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimine gitti. Seçim öncesi tansiyon çok yükselmiş olmasına, tarafların gergin ve ağır söylemlerle birbirlerini itham etmelerine, olaya “yüzyılın seçimi” türünden büyük anlamlar yüklenmesine rağmen seçim günü hemen hiçbir olay çıkmaması bakımından son dönemlerin en tatmin edici seçimiydi. Seçimin gergin süreci bir bakıma seçimin selametini sağlamıştı. Her cephe fazlasıyla hazırlıklıydı ve “deli deliyi görünce sopasını saklar” deyimine uygun bir ruh hali vardı.


Bu seçimin öncesi, seçim günü ve seçim sonuçları teferruatlı bir analizi hak ediyor.

Seçim rüzgarlarının ılık esintileri gelmeye başlayınca, herkes daha önceden hazırladığı stratejileri, ayak oyunlarını yavaş yavaş masaya sürmeye başlamıştı. Mesela Ekrem İmamoğlu hakkında verilen hapis kararı adli olmaktan çok siyasi bir hamleydi. İmamoğlu’na yapılan bu operasyonu Ak Parti’nin çekmediğini biliyoruz, hatta çok rahatsız oldular. İmamoğlu arafa çekildi ve bekletildi, kesin karar bir türlü açıklanmadı. Böylece İmamoğlu’nun CB adayı olmasının önüne bir bariyer inşa edilmiş oldu. Aday olmaya kalksa hapis cezası kesinleşebilirdi.

HDP’nin kapatma kararı daha önceden alınmış, ama nihai karara bağlanmamıştı. HDP daha önce birkaç kez oyun dışı bırakıldığından hazırlıklıydı ve önceden kurduğu, seçimlere katılma hakkı bulunan Yeşil Sol Parti’yle seçimlere katılarak bu oyunu bozdu. HDP bayrağı altında seçime girme kararı alsalardı seçim arefesinde HDP kapatılabilir ve açığa düşebilirlerdi.

Seçim öncesi çok ayak oyunu oldu, ama hiçbiri Akşener’in masaya oturtulması kadar büyük operasyon değildi. Bu konu üzerine daha önce yazdım. Ancak düşündükçe taşlar yerine daha çok oturuyor. Çok partili rejime geçtikten sonra tarzı ve etkisi böylesine büyük müdahale hiç olmamıştır.

Bir televizyon programında FETÖ’nün eski üyelerinden ve örgütün bir zamanlar önemli isimlerinden olan Latif Erdoğan Akşener’i kastederek “Paralelcilerin elinde, bir kadın için hiç de yakışmayacak kasetler var. Dolayısıyla o artık bir esire durumundadır. Ne derlerse yaptırırlar. Samanyolu'na da çıkar, hatta minarede röportaj yapacağız derlerse oraya da çıkar. Şu an acınacak halde. Bu kesin. Bunu ben bilgi olarak söylüyorum" şeklinde bir açıklamada bulunmuş ve birkaç gün sonrasında saldırıya uğrayarak darp edilmişti (Bkz link).

Latif Erdoğan’ın Akşener’den ne alıp vermediği olabilir ki? Göz önündeki bir kadına hangi saikle iftira atsın? Aklımıza hemen şu soru gelebilir; “Diyelim ki kaseti var, bunu ifşa etmek ne derece etiktir?” Bir insanın özel hayatını ifşa etmek tabii ki çok ayıp bir şey. Herkesin kendi ayıbı ve günahı kendisine. Ama o ayıbın toplumsal ya da siyasi meselelere sirayet edecek sonuçları varsa, bu iş artık kişisel olmaktan çıkıp kamuya mal olmuştur. Örneğin bir devlet yetkilisinin bir kadınla var olan gayrimeşru ilişkisi bizi alakadar etmez, ama ilişkide bulunduğu kadına ihale vermesi fazlasıyla ilgilendirir ve bilenlerin bu ilişkiyi ifşa etmesi vicdani sorumluluktur. Beyefendinin uçkur keyfi hesabının bize ödetilmesi gibi iğrenç bir durumun bertaraf edilmesi adına gereklidir.

Akşener’in Fetöcü olmadığı aşikâr. Ama zamanında Fetöcülerle çok içli dışlı olmuş bir isim. Hatta bakan olmasında Fethullah Gülen’in önemli katkıları olduğu yazışmalarla anlatılmıştı. Ellerindeki silah ve yargı gücüne güvenerek piyasadaki herkese diz çöktüren 28 Şubat generallerinin tehditlerine bile boyun eğmemiş cesur bir kadındı Akşener. 6’lı masadan kalkıp geri döndüğünde ilk anlarda muhalif kanadın yoğun baskısına dayanamadığını düşünmüştüm, bayağı bir safmışım. Akşener’in masadan kalktığını ilan ettiği konuşmadan satırbaşı açıklamalara bir bakalım.

Ne bir kumar masasında ne de bir noter masasında olmayacağız.” Kumar masası derken kazanması riskli bir adayı tasvip etmiyoruz, noter masası derken de dayatılmış adaya karşıyız demek istiyordu. Ama bu kadar sert kelimeler kullanmadan da meramını ifade edebilirdi.

Şahsi hırslar Türkiye’ye tercih edilmiştir. Anlamış olduk ki; kişisel ajandalar uğruna, mübah sayılan, kuyruklu yalanlar; milletin kazandığı, bir büyük hakikate, tercih edilmiştir. Anlamış olduk ki; Yenilgi yenilgi büyüyen, küçük hesaplar, 85 milyonun kazandığı, kutlu bir zafere tercih edilmiştir. Aziz milletim; Biz İyi Parti’yi, bunun için kurmadık.

“Bugün çok kritik bir kırılmanın eşiğinde Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı göreve çağırıyoruz. Tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi, bugün de; vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı, tehlike altındayken, kurumlarımız yıpratılıp, içleri boşaltılırken, devletimizin itibarı, ciddiyeti ve hafızası, her gün yok edilirken; 100 yıl önce olduğu gibi, bugün de; Saray hükümeti, üzerine düşen sorumluluğu, yerine getiremeyip, milletimizi, yokluğa mahkûm ederken; 100 yıl önce olduğu gibi, bugün de, milletimiz; İstiklalini, yine kendi azim ve kararına bağlamıştır. Size de, ateşten bir gömlek giymeyi, vazife kılmıştır.”

Daha birçok sert ifade var, bu kadarıyla iktifa edelim. Akşener’in masayı dağıtış manifestosunun tamamını bu linkten okuyabilirsiniz.



Free counters!

Yorumlar