Ortadoğu'da Meksika Açmazı (18)
Türkiye,
Suriye üzerinden Ortadoğu’ya akacak akmasına da İsrail çok şiddetli direnç
gösteriyor. Büyük aktörlerin makro planları ile İsrail’in mikro planları
arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanan gerilimin sonuna yaklaşılıyor. Diplomaside
İsrail’e karşı büyük öfke var. Çünkü her geçen gün aleyhine işleyen ABD,
İsrail’in mevzuyu tıkama çalışmalarından ikrah etmiş durumda. Benim tahminim
her şeye rağmen planın yürürlüğe gireceği şeklinde. Bu durumda SDG
fesholunacak, hatta uzun vadede Dürzi ayaklanmacılar da bertaraf edilecek.
Suriye yekpare bir yönetime ve toprak bütünlüğüne kavuşacak. Son problem olan
Golan Tepeleri bile çözülecek. İsrail, yaklaşık 60 yıldır işgal ettiği bu
topraklardan çekilmek zorunda kalacak. Bunu da karşılıklı güvenlik anlaşmaları
çerçevesinde çözecekler.
Suriye bütün
risklerden yalıtıldıktan sonra yeni bir süreç başlayacak. Türkiye ve Suriye
arasındaki entegrasyon süreci nasıl ilerleyecek? Yukarıda yaptığım tahminler
gerçekleşirse bizi hangi ihtimaller bekliyor, bunlara bir göz atalım.
Öncelikle
Türkiye’nin bu sürece hazırlanması için yasal bazı adımları atması gerekecek.
Anayasa değişikliği çok boyutlu ve sıkıntılı bir süreç. Hatta diyebilirim ki
bütün sürecin en zor ve sancılı safhası anayasa değişikliği olacak. Bu işin
analizine soyunmadan önce CHP’nin bu süreçteki rolünün kırmızı kalemle altını
çizmek istiyorum.
Türkiye – Suriye Entegrasyonu
Aslında buna
entegrasyon demek yerine Türkiye’nin Suriye’yi yutması demek daha doğru olur.
Ancak diplomatik nezaket ve kamuoyunun incitilmemesi adına mevzubahis süreç bir
entegrasyon olarak pazarlanacak. Bu entegrasyonun şekli nasıl olursa olsun
önümüzde aşılması gereken yapısal sorunlar var; dil problemi, ekonomik refah
farklılıkları, etnik dini azınlık beklentileri, din algısındaki öncelikler,
hukuki bariyerler, uzak ve yakın tarihi hafıza. İhtimalleri madde madde masaya
yatırırken bu bu yapısal sorunları da tek tek çözümlememiz gerekiyor.
Başlayalım.
1)
Tam Entegrasyon
İki ayrı
devletin birleşerek tek çatı altında yönetilmesi. Böylesi bir süreçte her iki
ülkenin kendi içinde yapacağı referandumla birleşmeye ayrı ayrı “evet” demesi
gerekiyor. Bu şekilde bir entegrasyon başarılması en zor, ancak sonuçları
itibarıyla en etkili yöntem. Sadece başarılması zor değil, başarılabilirse
şayet, sonrasını yönetmek de hayli maharet isteyen bir operasyon.
Halkların
ülke birleşimine karşı tutumları nasıl olur? Suriye halkı buna büyük destek
verecektir. Ama Türkiye halkı için önemli soru işaretleri mevcut. Her iki
ülkeyi ayrı ayrı inceleyelim.
Suriye’nin %75’i Sünni Müslüman. Bunların %80’i de Arap (Genel nüfustaki oranları %60 civarında). Dindarlık oranları hayli yüksek. Radikal İslami görüşlere sahip kitle iktidarı domine ediyor olsa da toplumdaki oranları o kadar güçlü değil, azınlık seviyesindeler. Eski El-Kaideci bu grup reel politik uyarınca kendilerini revize etti. Eskisi kadar keskin olmadıkları gibi, kendi fikirlerini topluma dayatma aymazlığına da düşmediler. Bu çerçevede halkla sağlıklı ilişki kurup güven inşa ettiler. Yani yönetimin yönelimlerinin halkta mutlaka karşılığı olur. Evet, Sünni Arap kitle genel manada itikadi ve ameli olarak dindar, ama radikal değil. İhvan’ın çizgisine yakın. Türkiye’den bakıldığında marijinal gözükebilecek bu tablo, sanıldığı kadar ürkütücü değil. Türkiye’deki Milli Görüş tabanının inanç ilkelerine ve yaşam tarzına benzer bir kitle.
Kürtler de
Sünni grubun parçası ve yaklaşık olarak ana Sünni gövdeyle aynı manevi
iklimleri var. Ancak etnik kimlik hassasiyeti yüksek seviyede ve son yarım
asırlık süreçte sadece Kürt olmaktan dolayı
hem Suriye hem Türkiye’de yaşadıkları eziyetler hala hafızalardaki
tazeliğini koruyor. Sınır engeline rağmen Türkiye’deki Kürtlerle yoğun
psikolojik ve sosyolojik birliktelikleri var. Türkiye’deki Kürtlerin
entegrasyona göstereceği teveccühe göre hareket edecekler. Nüfusta %8 gibi bir
ağırlıkları var.
Türkmenler,
Çerkezler ve diğer Kafkas göçmeni halklar genel nüfusun yaklaşık %5’ini
oluşturuyorlar ve koşullar ne olursa tamamı birleşmeye sıcak bakacak
durumdalar. Sünni halkın yaklaşımı bu çerçevede özetlenebilir. Anormal bir
durum olmazsa tamamı entegrasyonu arzu ederler diye düşünüyorum.
Suriye’nin %10’u farklı mezheplerden Hristiyan. Suriye’deki Hristiyan azınlığı Türkiye veya Avrupa’daki Hristiyanlarla karıştırmayın. Mesela Lübnan Hristiyanları Avrupai yaşam tarzına sahipken Suriye’dekiler dini pratikleri yüksek bir topluluk ve muhafazakar yaşam tarzına sahipler. Türkiye gibi azınlık haklarındaki öngörülebilirlik oranı Suriye’ye göre çok daha yüksek bir ülkenin vatandaşı olmayı seve seve kabul ederler.
Nüfusun
%12’sini oluşturan Nusayri ve Şiilerde durum biraz karışık. Nusayriler yaklaşık
%10 ve tüm Suriye’de yaşam tarzı seküler olan tek kitle. Esad Rejim’in mezhepdaşı
olmaktan ötürü mevcut rejimle kanlı bıçaklı haldeler. İsrail ve İran ne kadar
propaganda ve baskı yaparsa yapsın bu kitle birleşmeye en gönüllü olacak grup.
Hem Türkiye’nin özgürlük garantilerine daha çok güveniyorlar, hem de mevcut
yönetimden kurtulmak için Türkiye vatandaşı olmayı tercih edeceklerdir. Şii
gruplarda durum tam tersi seyrediyor. Ağır İran politik etkisiyle bu türden bir
birleşmeye karşı tavır göstereceklerdir.
Son grup olarak %3’lük Dürzi cemaati de büyük oranda Türkiye’ye sıcak bakacaktır. İsrail güdümündeki Dürzi grupların zayıf reaksiyonu da pek bir ağırlık taşımıyor.
Suriye’nin
Türkiye’ye göre daha fakir, bakımsız ve politik istikrardan yoksun olması doğal
olarak Suriyeliler arasında birleşme arzusunu ekstradan güçlendirecektir. Yukarıdaki
tablodan anlaşıldığı üzere doğru tutumlar takınılır ve mevzu güzel izah
edilirse Suriye’de Türkiye’yle entegrasyon fikri rahatlıkla %80-90 oranında
hüsnü kabul görür. Doğru tutumlardan kastımız nedir? Türkiye’den yükselecek
faşist söylemler, Türkiye ve Türklük vurgularının sık sık yapılması bu sürece
zarar verir. Bu süreçte karşı tarafın onur ve kimliklerine saygısız
yaklaşımları mutlaka bastırmak, susturmak gerekiyor. Suriye’deki Türkmenler de
azınlıktan çoğunluğa geçişin cezbesine kapılıp üstencil ve hamasi bir tavır
sergilememeli. Yani tam entegrasyon niyetlenilirse, süreç öncesinde hem Türkiye
hem Suriye’de sahada bilinçlendirme ve rehabilitasyon çalışması yapılmalı. İran
ve İsrail tarafından gerçekleştirilmesi muhtemel sosyolojik sabotajlar ve
sosyal medyada zuhur edecek kışkırtıcı mesajlara karşı yumuşak güç ve sıkı
istihbari tedbirlere başvurularak önlemler alınırsa Suriye tarafında pek bir
sorunla karşılaşılmaz diye düşünüyorum. Tabii tüm bunların geçerliliği, dilde,
dinde ve etnik faliyetlerde yasal özgürlük garantileri verilmesiyle mümkün.
Aksi durumda ortalık karışır ve mevzunun nereye gideceği hiç belli olmaz.
Suriye tarafı
kolay, turpun büyüğü Türkiye’de. Türkiye’deki sosyolojik tabloyu kabaca
kategorize ederek, tespit ettiğimiz kitlelerin tam entegrasyona nasıl reaksiyon
gösterebileceğine göz atalım.
Toplumumuzdaki
mukaddesatçı kitle Suriye’yle birleşmeyi büyük oranda sevinçle karşılar.
Milliyetçi muhafazakar kitle de mevzuya benzer şekilde yaklaşır. Her iki grupta
da Neo-Osmanlıcılık standard reflekstir. Suriye’nin zaten bize ait olduğuna
dair inanca sahiptirler. Ak Parti ve MHP tabanı bu iki kitleyle %100 olmasa da
büyük oranda uyuşur. Yani, yaklaşık %35’lik bir kitle iktidarda kim olduğundan
bağımsız bir halde böylesi bir teşebbüse destek verir. “Tamam, neredeyse yarıya
ulaştık” diye düşünüyorsanız yanılırsınız. Kalan %65 farklı gerekçelerle bu
birleşmeye karşı gelebilir veya gelecektir.
-----
Not: Cumhurbaşkanı
Erdoğan 25 Aralık’da Lübnanlı mevkidaşı Joseph Aoun ile bir telefon görüşmesi
gerçekleştirmiş ve Türkiye'nin, Lübnan'ın güvenliğini destekleyecek
uluslararası mekanizmalarda görev almaya her daim hazır olduğunu ifade etmiş.
Bir önceki
bölümde Türkiye’nin Lübnan üzerindeki etkisinin artabileceğine dair bir tahmin
paylaşmıştım. Belki de bu telefon görüşmesiyle ısınma turlarına başlandı.
Devam edecek…
---------------------------
lginizi çekebilecek diğer yazılar:



Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.