Çayna, Çayna!
Bir önceki
ABD başkanı Donald Trump, gerek seçim çalışmaları sırasında gerekse seçildikten
sonra kendisini modern dünyanın temsilcisi ve insanların en gelişmiş grubu vehmeden
ana akım liberal tayfa tarafından çok ağır eleştiri ve aşağılamaya maruz
kalmıştı. Türkiye’den mevzuya tam hakim olamadığımızdan ABD’de yaşayan yeğenime
bu tahkir ve öfkenin sebebini sormuştum. Şöyle bir cevap vermişti: “Ali
Ağaoğlu’nun TC Cumhurbaşkanı olduğunu düşün, aynısı ABD’de oldu.” İlk anda hak
vermiştim tepkilere, sonra düşündüm de…
Zamanla Trump’ı da tanıma fırsatımız oldu. Yeğenimin teşbihinin gayet başarılı olduğunu bu vesileyle anladık. Ali Ağaoğlu ve Trump’ın temsil ettiği tipolojinin birçok itici yanı var gerçekten; hoyrat, eğitimsiz, derinliksiz, kaba… Ancak bu tür insanlarda -belki de derin düşünmediklerinden- çok gelişmiş bir pragmatizm ve basit düşünme yeteneği de bulunuyor. Hayat felsefeleri birkaç satıra sığdırılacak kadar sade. Mesela paranın insanlar üzerindeki gücünü kavramışlar ve para kazanmaya odaklanmışlar. Ayrıca ikiyüzlü entel liberallerden daha mert olduklarından bana daha insani geliyorlar.
Sizin için
hayatta önemli şeyler az sayıdaysa ve netse, zihninizi ve enerjinizi onlara
teksif eder ve genelde de başarılı olursunuz. Hani ünlü çıkarsamalar vardır ya,
“bir sorunun cevabı genelde ilk düşündüğünüzdür” veya “zor problemlerin çözümü
en basit görünendir” diye. Aslında çok da yabana atılacak önermeler değildir.
Filhakika enine boyuna, çok sayıda parametreyi göz önüne alarak bir cevap
arayışında yanlışlara düşme ihtimaliniz de artar. İşte Ağaoğlu/Trump gibi
şahıslar belki basit düşünür, ama doğru karar alma yetenekleri hafife
alınmayacak kadar iyidir.
Trump seçim çalışmaları esnasında sürekli Çin’i gündemine taşımış, hatta Çin’le ilgili söylemlerinden bir kolaj yapılarak piyasaya sürülmüştü. Ardı ardına İngilizce’de Çin’in söylenişi olan “Çayna” kelimesi tekrar ediyor ve komik bir tekerleme görüntüsü veriyordu. Hepimiz seyredip güldük, eğlendik, ama Trump’ın niye ısrarla “Çayna, Çayna” diye çırpınıp durduğunu çok da fark edemedik. Muhtemelen Trump para merkezli düşünüyordu. Çin’in ekonomik istilasını görmüş, bunu engelleyerek Amerikan halkının refahına katkıda bulunmayı planlamış, ekonomik konfora kavuşan vatandşların sonraki seçimlerde kendisine teveccüh göstereceğini hesaplamıştı. Bütün kırdığı potlara, kabalıklarına, zelilliklerine rağmen sırf ekonomik rahatlamanın yarattığı etkiyle son ana kadar seçimi başa baş götürdü.
Çin’in gayri
safi milli hasıla rakamlarında ABD’ye her geçen gün yaklaştığını, hatta bazı
hesaplama tekniklerinde 2019 yılından itibaren ABD’den daha büyük bir ekonomi
olarak gösterildiğini not düşerek Çin üzerine kapsamlı bir analiz yapalım.
Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.
Benim
ilgilendiğim kısmıyla Çin, iktisadi bazlı bir meseleden çok daha öte insani
ölçekli bir problem. Komünist rejime geçtikten sonra uzun süre içine kapanık
yaşamış, sadece yakın çevre ülkeler üzerinde hegemonik faaliyetleri olmuştu. Ne
zaman ki ABD Çin’deki ucuz insan gücü ve doğal kaynakları sömürme niyetiyle
kapitalizmin üretim enstrümanlarını Çin’e taşımaya başladı, o vakit dünyada pek
çok şey geri dönülemeyecek bir yola girdi. Aslına bakarsanız ABD bu yolla Çin
halkına kapitalizmin karşı konulamaz konforunu sunarak komünist rejimin
çözülmesini de planlamıştı. Fakat beklenen olmadı, Çin yönetimi rejimini
koruduğu gibi kapita-komünist bir sosyal hayat inşa etmeyi de başarabildi.
Batı’nın Çin’e
yaklaştığı dönemde Çin her ne kadar fakirlik ve geri kalmışlıkla boğuşuyorduysa
da, otoriter rejim bir şekilde ülkenin karışmasına ya da isyanların çıkmasına
müsaade etmemişti. Ama bunun nereye kadar dayanacağı, halkın ne zaman gemileri
yakarak canı pahasına da olsa rejimi devirmeye kalkışacağı kestirilemiyordu. Çin
Komünist Partisi yaklaşan tehlikenin kokusunu 1989’da Tiananmen meydanında bir
kez almış, sosyal basınç patlamalarını bine yakın insanı katlederek
savuşturabilmişti. Ancak olası yeni isyan dalgalarına tahammül
edemeyebilirlerdi? İşte tam bu şartlar altında Batı dünyasından gelen teklife yeşil
ışık yakıp dünyaya kapılarını açtı.
Çin’in ivmeli bir büyüme yakalaması, uzun vadede başta ABD olmak üzere dünyanın lokomotifi görülen Batı ülkelerinin hepsini tedirgin ediyor. Peki Çin’in gümbür gümbür yükselişi sadece Batı’yı mı endişelendirmeli? Tam tersine bütün üçüncü dünya ülkeleri ve bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin ayaklarının çok daha fazla titremesi lazım. Bunun gerekçelerine geçmeden önce Çin’in yönetim halk ilişkisini doğru okumamız gerekiyor.
Demokrasi ve
despotik yönetim şekilleri arasında ciddi farklar var. Bu farkların kimi zaman
avantaj kimi zaman da zafiyet yarattığını düşünüyorum. Despotik rejimler
baştaki yöneticinin veya yönetici kurumun yönetim yeteneklerinden doğrudan
etkilenir. İyi bir kral ülkeyi ayağa kaldırır, kötüsü devleti batırır.
Sıvıların basıncı olduğu gibi iletmesine benzer şekilde yönetimin uygulamaları
tüm ülke sathında birebir hissedilir. Bu durum sadece devlette değil, şirket,
aile, STK gibi örgütlenmiş her grupta benzer şekilde bakidir. Aslında
demokratik yönetimler de ülkeyi sosyal ve psikolojik olarak şekillendirir, ama
yöntemleri farklıdır, yumuşak güç kullanır, haliyle de şekillendirme daha yavaş
olur.
Çin’de
insanlar asla özgür değil. Yani kısıtlanma halk arasında iç öfke biriktirmeye
devam ediyor. Bir farkla ki öfke birikim hızı daha yavaş. Çünkü çok sayıda
insan 30 sene öncesini hala hatırlıyor ve şu anki kısmi ekonomik ve sosyal konforla
nispeten daha rahat. Eski rejimde biriken yoğun psikolojik basınç Çin’in
ekonomik ve sosyal açılımlarıyla büyük oranda boşaldı. Yeni öfkenin birikebilmesi
için en az iki neslin bu yeni statüde büyümesi gerekiyor. Çabuk karar alabilen
ve bu kararları çok hızlı ve itiraza mahal bırakmadan uygulayabilen Çin
yönetimi, adeta dört nala giden bir at kadar hızlı gidiyor. Mesela durdurulamayan
nüfus artışının önünü kesmek için tek çocuk yapma zorunluluğu getirdiler ve
bunu başarıyla uyguladılar. Böyle bir yasayı Batı’da uygulamaya kalksanız
kızılca kıyamet kopardı. Yine son covid-19 salgınında, yeni bir virüsle ilk
tanışan devlet olmalarına rağmen gayet vahşi yöntemler kullanarak çok hızlı
toparlanma şansı buldular. İnsanların kapısını çivilemekten, sokak ortasında
infazlara kadar çok sayıda gayriinsani uygulamayla pandemiyi kontrol altına
aldılar. Aynı metodlar Batı dünyasında uygulansa yer yerinden oynardı.
Bu uygulamaları tabi ki tasvip etmiyorum. Ama demokrasinin alameti farikası olan sivil itirazlar yüzünden gerekli sertlikte davranamayan Türkiye dahil onlarca Batı ülkesi pandemi yüzünden ağır fatura ödüyorlar. Kontrol altına alınamayan salgın yüzünden çok sayıda insan vefat etti, ekonomik darboğazlar yaşandı ve daha derin şekilde yaşanacak. Sosyal ve psikolojik hasarları da ilave ettiğinizde Çin’in pandemi münasebetiyle halkına yaşattığı zulmün daha ağırını diğer ülkeler uzun vadede vatandaşlarına yaşatmış olacaklar.
Bütün bu
kargaşa bittiğinde ülkeler birkaç adım gerilerken Çin birçok avantajla öne
çıkacak. Zaten yakaladığı bir ivme vardı, şimdi daha da güçlü konuşlanacak. Pek
çok kişi pandemi sonrası Çin’den kaçış olacağını iddia etti ve biz de bu tatlı
hayallere inandık. Sermaye gayet basit düşünür. İstediği kalitede malı daha
ucuza ürettirebileceği bir yerden vazgeçmez. Üstelik Çin de vura kıra kendisi
için en büyük zafiyet olan kalite standardını yükseltti. Öyle ki hemen her
sektörde kendi markalarıyla rekabet edebilecek hale geldiler. Önümüzdeki 20-30
yılda zihinlerdeki “Çin malı-kalitesizlik” ekürisinin kaybolup gideceğini
düşünüyorum.
Hasılı, Çin
durdurulamaz bir şekilde yükseliyor. Bu yüzyılın ikinci yarısında gündemimiz ABD
değil, daha çok Çin olacak. Hani diyebilirsiniz ki “al birini vur ötekine”.
Öyle değil işte. Nasıl mı? Bir sonraki bölümde bu konuyu derinlemesine
işleyeceğiz inşallah.
Sonraki bölüme geçmek için tıklayınız.
Önceki bölüme dönmek için tıklayınız.
-----------------------------
Not: Umarım Ali Ağaoğlu Trump'la benzeştirilmesinden ilham alarak politikaya atılmaz. ABD belki kaldırabilir, ama Türkiye gibi muhafazakar bir ülkede hovardalığıyla maruf kart horozların siyasette hiç şansı olmaz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.