Ortadoğu'da Meksika Açmazı (16)

ABD, Çin’i ekonomi üzerinden vurmak zorunda. Bu Çin’i dağıtmaz, yok etmez veya küçültmez. Sadece hızını azaltır, ki bu da az bir başarı değildir. Mesela ABD markalarının Çin’de üretilmesini engelleyip başka ülkelere kaydırabilir. Bunun için işgücü ucuz ama insan kalifikasyonu yüksek ülkeler lazım. Bu tanıma en uygun ülkeler Pakistan, İran, Endonezya, Türkiye, Irak, Suriye, Mısır, Hindistan, Bangladeş, Vietnam, Filipinler gibi Kenar Kuşak ülkeleri.

İngiltere’nin eski arka bahçeleri Pakistan ve Hindistan’da köprülerin altından çok sular aktı. Pakistan net bir biçimde Çin’le ittifak halinde. Diğer yandan Batı’nın nüfuzu hala varsa da Hindistan da artık eski Hindistan değil. Çin’in nüfus-kaynak eksenli yükselişini gördükten sonra maymunun gözü açıldı. Bütün pespayeliği ve fukaralığına rağmen Hindistan’ın önümüzdeki 15 yıl içerisinde dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi olması bekleniyor. Ayrıca Hindistan da BRICS’in kurucu üyelerinden biri olarak bir ayağını diğer kutba atmış durumda. Trump Mayıs ayında “Hindistan ve Rusya’yı Çin’e kaptırmış gibiyiz. Onlara uzun ve müreffeh bir gelecek diliyorum” şeklinde bir açıklama yaptı. Belli ki ABD, Hindistan’ın başına buyruk, özgüvenli tavırlarına atfen bu şekilde düşünüyordu. Hindistan, Pakistan’a da aynı özgüvenle saldırdı. Savaşta sağlam bir tokat yiyen Hindistan’ın muharebe yetenekleri konusunda kağıtttan kaplan olduğunu başta kendileri olmak üzere tüm dünya gördü. Kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştıran Hindistan ABD ile Ekim ayı sonunda 10 yıllık bir savunma anlaşması imzaladı. Çok kimse fark etmedi ama Pakistan ve Hindistan arasındaki o kısa savaş Türkiye’nin ve özellikle de Çin’in elektronik harp ve hava gücü açısından ne kadar önemli mesafeler kat ettiğini gösterdi.

Çin'in son 30 yılda dünyada at koşturmaya başlayan markaları.

İran’ın durduğu yer ve durumu malum. Endonezya, Filipinler ve Vietnam gibi ülkeler de coğrafi ve demografik kısıtlar nedeniyle Çin’le ilişkilerini riske etme lüksüne sahip değil. Hasılı Çin’den kaydırılacak üretim için en makul alan Ortadoğu gibi duruyor. Önümüzdeki dönemde ABD’nin Çin’e çifte sıkıştırma yapması gerekiyor ki sonuç alsın. Sadece üretim hatlarını başka ülkelere kaydırarak Çin’i durduramazsınız. Çin artık küresel tanınırlık eşiğine erişmiş markalara sahip ve çok güçlü üretim tesisleri var. ABD ilk tedbire ek olarak Çin’in kendi üretimlerinin dünya pazarına arzını engellemesi gerekiyor ki rakibini frenleyebilsin. Bu yüzden de uyduruk bahaneler üreterek dünya genelinde Çin mallarına ambargo uygulatması, ya da aşırı yüksek ithalat vergileri koydurarak Çin’in rekabet gücünü azaltması gerekiyor. Bunun için de tüketim kapasitesi yüksek ülkelere sözünü dinletmesi gerekiyor. Türkiye, bahse konu olan bu iki sıkıştırmada da eli güçlü bir ülke. Dahası, yakın zamana kadar sürekli kontrol altında tutulmaya çalışan ve kafasında sopa kırılan Türkiye kendisini bu cendereden çıkardıktan sonra kıymete bindi ve bir şey istenirken bir şeyler verilmesi gereken bir güç haline geldi.

Kısacası ABD’nin artık eskisi gibi Çin’le tek başına mücadele ettiğinde galebe çalacak kadar güç farkı yok. Yeni ittifaklar yapmak ve elini güçlendirmek zorunda. Önümüzdeki dönemde Türkiye geniş bir alanda jandarmalık yapacak gibi duruyor; ABD’nin Ortadoğu’daki tımarlı sipahisi. Kendisine sunulan hakimiyet alanında hem ekonomik kaynağını üretecek, hem de bölgenin asayişi ve istikrarını sağlayacak. Buna, bölgeden sürekli neşet eden radikal unsurların sıkıntılarıyla uğraşmak ve bertaraf etmek de dahil. Böylece Çin’den kaydırılan alt yapılar hem sağlıklı bir şekilde, istikrarlı bir ortamda üretime devam edecek, hem de Çin’in ekonomik damarlarından bir kısmına neşter vurulmuş olacak.

Peki Türkiye kendisine tevdi edilen bu pozisyona hangi nazardan bakıyor? Şu anda mevzuya fazlasıyla teşne olduğu aşikar. Önüne çıkan bu konjonktürel fırsatla büyük bir sıçrama yapacak. Fakat Türkiye’nin gizli bir ajandası var ve başta İsrail olmak üzere bu ajandanın herkes farkında. Ancak onların da geleceğe matuf planları muhakkak vardır. Son bir asırda ilk defa bu kadar geniş alanda at koşturan Türkiye, sahadaki paramiliter akıncı dönemi kapatıp düzenli orduya geçtiğinde paradigma tamamen değişir. Eskiden kaybettiğin mevziler zaten senin geçici olarak sahiplendiğin yerlerdir. O bahçelerden koparıp getirdiğin elmalar yanına kar kalır. Fakat bundan sonra aynı bahçeler malın mülkün hükmünde olacak ve onlara uzanacak eller Ankara’nın kalbine ve onuruna halel getirecektir. Bu organizasyonel ve psikolojik olarak yönetilmesi hayli zor bir süreç. Halihazırda var olan fay hatlarının daha derin ve büyükleriyle yüzleşmek, onları idare etmek zorundasınızdır. Kırılganlık riskiniz bir o derece yükselir. Ve zamanı gelip de sizin üstünüzü çizmek isteyenler için o fay hatları her zaman yumuşak karnınız olarak oracıkta bekler.

Türkler gibi skaler değeri büyük milletler vektörel açılım fırsatı bulduğunda çok tehlikeli bir güç haline gelebilir. Çinliler bunun son kırk yıldaki en güzel örneğidir. ABD’nin Almanlar ve Japonların başında sürekli elinde sopayla beklemesi de aynı sebepledir. Önümüzdeki dönem, Türkiye’ye duçar olan İngiltere ve ABD’nin sahip olduğumuz potansiyeli kendi hedefleri doğrultusunda kontollü kullanımı ve buna mukabil Türkiye’nin bu süreç zarfında edebildiğince güç kesbedip konumunu muhkem hale getirme çabasıyla geçecek. Zamanı gelip de kendisine ayar verilmeye kalkışıldığında Türkiye’nin buna güçlü bir reaksiyon vermesi elzem. Şu günlerde yaşadığımız ve yardımcı oyuncu rolüyle sahne aldığımız baş döndürücü gelişmelerin bir benzerinde, ilerleyen süreçte bu sefer tıpkı Çin gibi başrol oyuncusu olarak boy göstermemiz gerekecek. Şayet o günkü role yeterince hazırlanamazsak sahnelere bir daha hiç çıkamayacak kadar kenara itilebiliriz. Yazı boyunca sıkça vurguladığım gibi büyük riskler ve fırsatları bir arada barındıran şu gelişmelerin ehemmiyetinin umarım ki devlet erkanı farkındadır. Ciddi endişelerim yok değil. Hamasetle kendimizden geçebilir, küçük zaferlerin sarhoşluğuyla ipi gevşetebiliriz. Şahsi ikbal hesapları devleti destinasyonundan saptırabilir. Bütün bunların üstesinden ancak akil ve ağırbaşlı kurumsal bir devlet mekanizması gelebilir. Büyük devlet olmanın farzı da budur.

Hamaset ve şahsi ihtiraslar deyince aklıma Ahmet Davutoğlu geldi. Evet birçok zaafiyeti ve heyecanıyla ülkeye ve bölgeye yorgunluk yaşattı, doğrudur. Ancak burada hakkını verelim. Türkiye’nin skaler büyüklüğüne inanan ve buna vektörel bir perspektif kazandıran isim Davutoğlu’ndan başkası da değil. Durağan, defansif ve küçük düşünen bir ülkeye aktif ve hayalleri olan bir vizyon kazandırdı. Arıza karakterler taşları yerlerinden oynatır. Yanlış işleyen düzenlerde bu bir hayrın başlangıcı olabilir. Kendisine buradan minnetimi sunarken, bir yandan da kitaplarının başına dönmesini rica ediyorum. Düşünsün, yazsın, çizsin, ama pratiğe bulaşmasın fıtratı müsait değil. Erdoğan da arıza bir karakter değil mi? Ama ensemizde boza pişiren bozuk bir düzeneği de yine Erdoğan hırpalamadı mı? Mevcut düzen devam ediyor olsaydı bugünleri bu şekilde karşılayabilir miydik? Düzen bozucular bence görevlerini yaptılar, sıra yeniden inşacılarda.

Yazı dizimizin sonuna yaklaştık. Önce Avrupa’yı sorgulayacağız. Ardından önümüzdeki süreçte Türkiye’nin nasıl bir yol haritası izlemesi gerektiğine dair ukalalıklar yaparak yazı dizimi tamamlayacağım inşallah.

lginizi çekebilecek diğer yazılar:

Free counters!

Yorumlar

  1. Once o ukalalıklar lafını estağfurullah ile karşılayalım. Tam aksine böyle öngörü denemelerine cok ihtiyacımızın olduğunu da ekleyelim. Adına skaler karakter dediğiniz mjlletimizin özelliği gerçekten calibi dikkat. Her firsat bulduğunda başını kaldırıyor, ben burdayım diyor. Dolayısıyla aslında Menderes, Özal, Erbakan, Fetö vb çıkışlar bu özelliğin farklı yansımaları hatta bazen de Fetöde olduğu gibi erken doğumlara zorlayarak zehirleme çabaları olarak gözlemleniyor. Burada asıl aktör millet, asıl potansiyel onun özünde mündemiç, yönetenlere düşen bunun gereğini yapmak, enerjiyi dogru yere kanalize etmek, daha da önemlisi kamufle etmek. Millet zaten alttan alttan işini görüyor. Önemli olan yol kazalarının önüne geçmek. Böyle özelliği olan milletler cok azdır. Burada Çin örneği cok dogru bir örnek. Çin ile öyle kolayca başa cikilabilecegini da düşünmüyorum. Bunun icin Çin'in ustalığını aşacak politikalara ihtiyac var. Körükörüne boğma teşebbüsü bana gore tam tersi sonuç doguracaktir. Önümüzdeki dönemde bana göre ihtiyacımız olan derin bir stratejiye eşlik edecek olan bütün bir kamufle politikasıdır. Sessiz ve derinden, iyi hesaplanmış, Ingilizvari adimlar. İçerinin adamakıllı tahkimi ve az gürültü çok iş. Ne diyelim, inşallah.

    YanıtlaSil
  2. Mahmut Çağlar24 Aralık 2025 01:52

    Çok iyi yazı, çok iyi yorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.