(8) Kurtaracak.
Kürt
meselesinin sağlıklı bir zemine oturtularak çözülmesi için sistemli bir çalışma
yapılıp, ardından yasal düzenlemeler yoluyla topyekün bir zihinsel reform
gerçekleştirilmesi gerekiyor. Şimdi kürtlerde ve türklerde mevcut algılar
üzerine birtakım tasnifler yapalım.
Türklerin
tamamına yakını kürt kimliğine antipati duyan bir ruh haline sahip. Buna
maalesef, ilkesel olarak kavmiyetçiliğin yasaklandığı İslam öğretilerini çokça
benimseyen insanlar da dahil. Az sayıda dindar müslüman türkün ve yine az
sayıda marijinal sosyalist türkün haricinde hemen hepimiz faşist bir kafa
yapısına sahibiz. İşin kötüsü bunun farkında bile değiliz. Bunu kolayca ispat
edebilirim. Mesela bir kürtle tanıştığınızda kendinizi ondan daha yukarıda
konuşlandırmıyor musunuz? Elbette konuşlandırıyorsunuz. Kızınızı bir kürt
delikanlı istediğinde gerilmiyor musunuz? Tabi ki geriliyorsunuz. Ya da oğlunuz
bir kürt kızına talip olduğunda bazen içten içe, bazen açıktan vazgeçirmek için
yakınmıyor musunuz? Yakınıyorsunuz. Yanınızdaki eve veya karşınızdaki daireye
bir kürt ailesi taşındığında huzursuz olmuyor musunuz? Ya da evinizi kiralamaya
gelen bir kürde temkinli yaklaşmıyor musunuz? Karadeniz, Orta Anadolu veya Ege
şivesiyle konuşan bir köylü size sevimli gelirken, Doğu şivesiyle konuşan biri
itici gelmiyor mu? Dürüst olalım, hepimizde benzer habis duygular var.
Devam
edelim. Şırnak’ın Uludere ilçesi Ortasu köyü (Kürtçe’si Roboski) yakınlarında
yanlış istihbarat sonucu bombalanarak katledilen 35 sivil kürde üzülmek yerine
“kaçakçı onlar, hırsız” diyerekten bir bakıma “oh olsun” çekmedik mi? Oysa
kaçakçılık yapmak ülkeye vergisiz mal sokmak demek. Yani vergi kaçakçılığı.
Türkiye’de vergi kaçırmayan kaç kişi var? Başarılı muhasebeci dediklerimiz, az
vergi ödeten muhasebeciler değil mi? Vergi kaçırdığını bildiğiniz 35 türk
işadamı yanlışlıkla katledilse “oh olsun, onlar kaçakçıydı” der misiniz?
Üstelik Batı’daki kaçakçılar milyonlarına milyonlar ekleyebilmek için vergi
kaçırırken, sınırdaki kaçakçılar aç kalmamak adına ve onlarca risk alarak
yapıyorlar tüm bu işlemleri. Yanlış anlaşılmasın, vergi kaçırmayı tahfif etmek
istemiyorum, sadece insanımızın çifte standardına ayna tutuyorum.
Batı
bölgelerinde bir kişi soygun, tecavüz, darp, adam öldürme gibi bir suça karışsa
ve türkse sadece şahsına hakaret edip yargılarken, kürtse bir de işin içine
etnik kimliğini ekleyip öylece veryansın etmiyor muyuz? Tıpkı suç oranları
türklere göre onda bir seviyesinde olduğu halde, bir göçmen suç işlediğinde
suriyelilere gösterdiğimiz bayağı reaksiyonlar gibi. Bu kulaklar onlarca kez
farklı insanlardan “En iyi kürt, ölü kürttür” cümlesini duydu. Türklerin kürtlere yaklaşımı büyük oranda
benzer ve bu yaklaşım değişmeden bu mesele hallolmaz.
Kürtler
cephesinde durum çok daha karmaşık. Kürtlerin bir kısmı PKK ile kanlı bıçaklı
halde. Korucu köyleri ve aile mensupları asker, polis olanların PKK nefreti
türklerden çok daha yüksek. Olası bir bölünmede bu insanların bölgede
kalmayacakları kesin. PKK ağır bir katliam yapar. Dindar kürtlerin çoğu da
PKK’ya çok yakın durmuyor. Şu anda Hüda-Par çatısı altında faaliyetlerini
sürdüren grubun PKK’yla ilişkileri gayet mesafeli. PKK ile ideolojik olarak iki
ucu temsil ediyorlar. Nasıl şu anda muhalif bir gruplarsa, ilerde bir bölünme
olursa yine muhalif bir yapı olarak yaşamaya devam edecekler. Gözü kara bir
grup olduklarından Kürdistan kurulsa bile PKK’nın çok fazla üstlerine
gidemeyeceği açık.
Sünni şafii
ekolden gelen tekke ve medrese merkezli dindar kürtler PKK’nın ideolojik
yapısından dolayı PKK’yla fazla samimi olmamakla beraber, bir kısmı kürt
halkının haklarını baz alarak siyasi destek veriyor. Dindar kürt arkadaşlarla
yaptığım muhabbetlerde şunu açıkça gözlemledim. Çoğu, PKK’nın bir devlet
kurmasından hoşnut olacak durumdalar. Belki HDP’ye oy vermiyorlar, belki PKK
ile organik ilişkileri yok, ama o faşist damar nasıl dindar türklerde varsa
aynen dindar kürtlerde de var. Az sayıda şuurlu dindar kürdü bu çerçeveden beri
tutuyorum. Bu insanlarda PKK’nın kuracağı devletle Türkiye Cumhuriyeti
arasındaki kıyaslamada PKK ağır basıyor. Çünkü bu ülkede hem dindar hem kürt
olduklarından çifte aşağılanmaya maruz kalmışlar. Hiç olmasa PKK kürt
kimliğimizden dolayı aşağılamaz diye düşünüyorlar. Kürt devletinde kürt
kimliğinin önemsizleşeceğini ve İslami kimlikleri yüzünden Türkiye’de
gördükleri baskıdan çok daha ağır bir baskıya maruz kalacaklarını ben gayet
rahat görüyorum. Ama onlar bu konuda kafalarını kuma gömmüş vaziyetteler. Bu
şekilde düşünenlerin çoğu eğitimli dindar kürtler.
Şu anda
HDP’ye oy veren ve PKK’ya sempati duyan, ya da doğrudan örgütsel bağı bulunan
kürtleri de üç gruba ayırmamız gerekiyor. Bir kısmı dağa adam yollamış,
devletle arasına kan girmiş kitle. Bunlar ölümüne PKK’lı. Diğer bir kısmı da
siyasi olarak PKK ile iltisaklı, genel olarak seküler, ateist ve marksist kafa
yapısına sahip, ancak silahlı eylem bazında bir teşebbüsleri olmamış insanlar. Bölge
münevverlerinden Sinan Başak bu grubun eskiden beri var olduğunu, daha önce sol
partilere destek verdiğini, şimdilerde ise PKK safına geçtiğini vurgular.
Üçüncü grup da
PKK’ya sempati duyan ve HDP’ye oy veren ama bir taraftan makul yönelimleri de
bulunan, fanatik bir tarafgirliği olmayan, daha çok hayat gailesini merkeze
almış insanlar. İlginçtir bu insanlarda Tayyip Erdoğan’a da sempati var. Yani
ikinci bir oyu olsa Ak Parti’ye verecek çok sayıda insan var kürtler arasında.
Tayyip Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’ndan daha fazla oy aldığı illerin tamamı
kürtlerin çoğunlukta olduğu iller. Kaldı ki, gardı düşürmemek adına Selahattin
Demirtaş’a oy verenlerin de olduğu bu grubun tamamının, iş ikinci tura kaldığında,
HDP ne kadar baskı yaparsa yapsın Muharrem İnce veya Meral Akşener’e değil de
Erdoğan’a destek verecekleri kesin. Yani Erdoğan’ın HDP içerisinde saklı
yaklaşık %3-4 gibi ihtiyati bir oyu var. İlk turda %45’i geçtiği müddetçe
rahatlıkla başkan seçilebilir.
Nihai
durumda kabul etmemiz gereken bir gerçek var. Kürtlerin çoğunluğu psikolojik
olarak Türkiye’den kopmuş ve Kürdistan hayaliyle yatar kalkar vaziyete gelmiş
durumda. Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerimizden sadece Bingöl, Adıyaman ve
Urfa’da PKK’nın hareket alanı çoğunluğa teşmil edecek seviyede değil. Burada
Bingöl’e bir parantez açmak istiyorum.
Bu ülkedeki
şuuru en yüksek, zihni en aydın insanlar Bingöl’de yaşıyor. Bugün hemen
herkesin lanetle andığı, ama ne gariptir ki zamanında % 93’le onay verdiği 12
Eylül cuntası ve anayasasına, o gün en fazla hayır oyu veren ilimiz Bingöl’dü
(%32). Bunun sebebini bingöllü arkadaşlara sorduğumda, kadim medrese eğitiminin
yaygınlığı ve bölgedeki dini önderlerin/alimlerin gelen tehlikenin farkına
vararak mevcut sosyal örgü üzerinden halkı bilinçlendirmesi olduğunu söylediler.
Bugün de PKK’nın alan hakimiyetini frenleyen işte bu şuurlu algı geleneğidir. Bingöl
Türkiye’deki kürt kitlenin kırmancilerden sonra ikinci büyük kolu olan
zazaların yoğun yaşadığı bir ilimiz. Gerçi zazaların bir kısmı türk olduklarını
iddia ediyor. Bir kısmı da “Ne kürdüz ne türküz, ayrı bir millet olarak zazayız”
diyorlar. Kürtlerin bir kolu olduklarını iddia edenler de var, kürtlerle
türkler arası melez bir kavim olduğunu söyleyenler de. Bir not da Palu için
düşelim. Elazığ’a bağlı Palu ilçesi de zazalardan müteşekkil ve aynı zamanda
Şeyh Said’in memleketi. HDP lideri Selahattin Demirtaş da Palu’dan, ama Palu
zazalarında PKK sempatisi yok denecek kadar az.
PKK’nın
emperyalist devletlerin kucağına oturarak kendine alan açmasından müşteki aklı
başında solcular da var. ÖDP sözcüsü Alper Taş “Biz kürt halkının ayrı devlet kurma hakkına karşı değiliz.
Sadece bu çözümün 21’inci yüzyıldaki bölge ve emperyalizm koşullarında doğru
bir yol olmadığını söylüyoruz. Doğru çözümün birlikte yaşamak olduğunu
söylüyoruz.” diyerek yazının önceki bölümlerinde altını çizdiğim esasa
değiniyor. Tabi, Taş burada anti-emperyalist bakış açısıyla sunuyor bu fikrini.
Bense, hem insanlığın görüp göreceği en vahşi zihni kurgu olan kapitalist ve
emperyalist düşünceye nefretimden, hem de -müslüman olmakla- İslam düşmanlığı
ekseninde hareket eden PKK’ya olan öfkemden dolayı iki kez karşıyım.
Bugün dindar insanlara da kapılarını açan ve “kürt
halkının değerleriyle barışığız” atmosferi pompalayarak kendisine taban
oluşturmaya çalışan PKK’nın takiyye yaptığını bal gibi biliyoruz. Şahsi ikbal
hesapları adına, PKK gibi din düşmanı bir yapılanmada boy göstererek mütedeyyin
kimliğini peşkeş çeken ve bu sayede birçok dindar kürdün bataklığa
sürüklenmesine aracı olan İslami kimlikteki PKK mensuplarını Allah’a havale
ediyorum. Birazcık tarihi bilinci olan herkes, PKK’nın köprüyü geçtikten sonra
tüm dindar kürtlere kan kusturacağını kolaylıkla öngörebilir. Kurtuluş Savaşı
esnasında Allah, Kitap, Din için kıyama kalkanların nabzına göre şerbet verip,
Cuma günü dualarla Meclis’i açanların, arkayı sağlama aldıktan sonra nasıl
Allah demeyi, Kur’an okumayı yasakladıklarını, İslam’la hercümerç olmuş bu
milletin inanç ve kültürüne nasıl baltalarla saldırdıklarını biliyoruz.
Kürtlerin türklerle birlikte o dönemde yediği kazığı, şimdi kürtlerin tek
başlarına tekrar yemek üzere olduklarını görmemek için enayi olmak gerekiyor,
ya da ruhunu şeytana satmak.
HDP milletvekili Hüda Kaya |
Bölgedeki
sosyopsikolojik temayüller yaklaşık olarak böyle. Bu iklimde gerek kürtlerin
gerekse türklerin aklı başında bir tavır almaları gerek. İslam coğrafyasında
tarihteki en uzun ve candan kardeşliği yaşamış bu iki milletin ayrılması çok
ağır bedelleri olacak bir süreç. Mevcut konjonktürdeki kopma sadece iki ayrı
devlet manasına gelmiyor. Çok daha derin uçurumlara kapı açacak ve yüzyıllar
boyu sürecek bir kavganın fitilini de ateşleyecek. Ama kürtlere sadece
ayrılmayın demekle bir sonuç alınamayacağı ortada. Kürtler gayet zeki ve
onuruna düşkün bir millet. Gerek Selçuklu ve Osmanlı döneminde, gerekse
Cumhuriyet tarihinde çok sayıda münevverle mevcut kültürümüzün inşasına ve
idamesine ciddi katkıda bulunmuşlar. Çok uzağa, Ahmed-i Hani’lere, Saidi
Nursi’lere, Cezeri'lere gitmeden, günümüzde ülkemizin medarı iftiharı olan Nobel ödüllü Aziz
Sancar’a veya İslam’ın bilim tarihi alanında namusunu kurtaran yüce gönüllü
insan rahmetli Fuat Sezgin’e bakmanız yeterli. Her ikisi de kürt. Hiçbir
şekilde de PKK ideolojisine prim vermemiş, milli duruş sergilemiş mutena
şahsiyetler.
Fuat Sezgin |
Kürtlerin entelektüel dünyamıza katkıları için, değerli kürt alimi
rahmetli Sadrettin Yüksel’in oğlu sosyolog Müfid Yüksel’in araştırmalarına göz
atabilirsiniz. Ayrıca Müfid Bey’in bir kürt ve şuurlu bir müslüman olarak nasıl
tavır alınacağına dair fikirleri bugüne kadar okuduğum en aklı başında
yaklaşım. Kendisi, kürtlerin onurunu koruyarak, hakkını vererek ama firaktan
yana değil, ümmet birliği şuurundan yana tavır koyarak önemli bir duruş
sergiliyor. Kürt olduğu için önyargılı yaklaşılarak fazla itibar gösterilmese
de, sağduyulu insanlar için çok değerli görüşler ürettiğini görebilirsiniz.
Türkiye’de
kürtlere karşı bilinçli bir asimilasyon uygulandı. Ancak asimilasyonun bir
kısmı da doğal süreçte meydana geldi. Özellikle türklerin yoğun olduğu büyük
şehirlere göç eden kürtlerin birkaç nesil sonra kürt kimliğinden sıyrılarak
türkleşmeleri karşı konulması güç içtimai bir hakikat. Benzer asimilasyona kürt
bölgelerine yerleşen arap ve süryanilerin de maruz kaldığını ve
kürtleştiklerini biliyoruz. Bu yüzden bol miktarda seyyid kürdümüz var.
Türkiye’nin öncelikle bu asimilasyon sevdasından vazgeçmesi lazım. Bir
asimilasyon olacaksa bu doğal süreçte ve gönül rızasıyla olursa olur. Baskıyla
bir kısım insanları asimile edersiniz belki, ama kalan çoğunlukta direnç
oluşur. Hatırlayın, benzer şekilde ülkemizdeki dindarları sekülerleştirerek
asimile etme adına yapılan ağır baskılar ancak bir kısmında karşılık bulmuş,
kalan çoğunlukta direnç oluşmuştur.
PKK’nın ve
siyasi aktörlerinin hala vazgeçmedikleri ve ısrarlı taleplerini
dillendirdikleri mevzu ise ana dilde eğitim. Bence PKK sempatizanlarının ve HDP
kurmaylarının en samimiyetsiz oldukları konu bu. Ana dilde eğitim hiçbir
devletin kabul etmeyeceği bir uygulama. İran, ülkesinde yaşayan on milyonlarca
azeriye Azerice eğitim hakkı veriyor mu? Ya Almanya’daki milyonlarca türk,
çocuklarına Türkçe eğitim isteyebiliyorlar mı? İngiltere’deki hintlere Hintçe,
Amerika’daki hispaniklere İspanyolca, Çin’deki uygurlara Uygurca eğitim hakkı
var mı? Dahası Avrupa’da yaşayan kürtler Avrupa devletlerinden Kürtçe eğitim
hakkı talep ediyorlar mı? Henüz devlet bile kurmadan Suriye’deki araplara
Kürtçe eğitim zorunluluğu getiren PKK’nın, Türkiye’den Kürtçe eğitim hakkı
istemesi düpedüz ikiyüzlülük. Hepimiz biliyoruz ki Kürtçe eğitim talebinin
arkasında kopuşa zemin hazırlamak var. Dağdakiler bunu doğrudan
söyleyebiliyorlarsa da ülke içindekiler açıktan devlet kurma hülyalarını
dillendiremediklerinden, güya insani hak olarak talepte bulunuyorlar. Bir
ülkede yaşıyorsan o ülkenin geçerli ve resmi dilini bilmek zorundasın. Devletle
ve ülkenin kalan kısmıyla nasıl iletişim kuracaksın? İletişim kopunca ayrılık
kaçınılmaz hale gelmez mi?
Yazının devamı için lütfen tıklayınız.
Önceki bölüme dönmek için tıklayınız.
-------------------------------------------
Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.