(4) Fakir Ama Gururlu...



Kürt meselesinin esas kırılma noktası 1980 Darbesi oldu. Cuntanın tek tip vatandaş (müslüman ama seküler, kemalist, türk milliyetçisi) dayatması devlet ideolojisi olarak benimsendi ve uygulamaya kondu. Bu zaten Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki yaklaşımdı. O zaman için bile, hafifletici nedenleri olmakla birlikte yanlış bir politikayken, 21. asrın eşiğinde iyiden iyiye köhnemiş, ilkel bir fikir olduğu halde yürürlüğe sürüldü. Sadece kürtler değil bu tanımlamanın dışında kalan herkes baskı altına alınarak hizaya getirilmeye çalışıldı. Sosyolojik zorbalık her zaman baskı yaptığı fikirleri besler. Toplumun tüm ezilen kesimlerinde olduğu gibi, kürtlerde de bu dönemde kürt kimliklerini daha çok benimseme ve sahiplenme refleksi gelişti.


Diğer yandan anarşi ortamının durulmasıyla üniversite eğitimine rağbet arttı. Anadolu’dan göçen ve kendileri okuma fırsatı yakalayamayan aileler, Türkiye’de sınıf atlamanın en garanti yolu olarak gördükleri üniversite eğitimi için çocuklarına türlü fedakarlıklara katlanarak destek oldular. İkinci kuşaktan olup okuma istidadı bulunan on binlerce genç üniversitelere gitti. Tabi ki bunlar arasında kürt gençleri de vardı. Bu arada Fethullah Gülen ve çetesindeki müritleri kendilerine adam devşirebilmek adına Anadolu’nun en ücra köşelerinde bile yetenekli genç avına çıktılar. Bu proje işlerlik kazanınca başkaca yapı ve kurumlar da Anadolu’ya el attılar. Artık üniversite eğitimi büyük şehirlerin tekelinden çıkıp tüm Türkiye’ye yayılmıştı. Üniversitelere gelen kürt gençleri de toplumdaki tecritten nasibini alacaktı. Dindar kürt gençlerinin bir kısmı cemaatlerin çatısı altında kürtçü ideolojiden uzak tutulsa da önemli bir bölümü marijinal sol grupların yörüngesinde önce komünist ve sosyalist öğretiler üzerinden kadim kürt kültürünün havuzunu terk etti, ardından da kendilerine yeni bir yol tutturdu. İşte bugün bütün kürt sosyolojisini sarmış olan kürt milliyetçiliği bu gençlerin sistemli çalışmaları sayesinde tabana doğru yayılmıştır.

Özal döneminde iletişim enstrümanları güçlenmeye başladı. Özel televizyonlar ve telekomünikasyon alt yapısı o güne kadar kendi küçük dünyasında yaşayan milyonlarca kürde ülkenin kalan kısımlarında ne olup bittiğine dair şaşırtıcı bilgiler sunuyordu. Kendileri kıt kanaat hayat sürerken birçok insanın vur patlasın çal oynasın modunda gününü gün ettiğini görmek, o güne kadar kenarda bırakılma hissini kısmen yaşayan kürtleri keskin uçlu sorgulamalar yapmaya zorladı. İşte PKK yukarıda özetlemeye çalıştığım bu dinamikler çerçevesinde neşv ü nema buldu.


PKK’nın gelişimi elbette sadece bu faktörlere bağlı olmadı. PKK 1984’teki ilk silahlı eylemiyle terör bazlı bir örgüt olduğunu göstermişti. Her ne kadar kürtler arasında devletin ve toplumun geri kalanının kendilerine gösterdiği baskı ve ayrımcılığa bir tepki vardıysa da, terörist bir yapılanmaya doğrudan katılmak kolay değildi. Fakat örgütün gelişimi kısık ateşte pişmeye konulmuştu. Belki ilk başlarda TC’nin bir tezgahıydı, ama PKK bu ilişkiden sıyrıldı. Devletin siyasal kütçülere uyguladığı işkencelerden bahsetmiştik. Gerek bu isimlerin katılımı ve desteği, gerek bölge insanının devlet uygulamalarına duyduğu öfkeden dolayı örgüte manevi yakınsaması ve bölge gençlerinde oluşan sempatiyle PKK bir anda anarşist başkaldırıya dönüşmeyi başardı. Kendilerini biraz ispat edince de muhtelif dış güçlerin dikkatini çektiler. Türkiye ve Ortadoğu’da siyasi hedefleri olan küresel aktör konumundaki çok sayıda devlet PKK ile irtibata geçti. Kimi zaman strateji, kimi zaman para, kimi zaman lojistik, kimi zaman medya, kimi zaman da istihbarat desteği sağladılar.

Devletimizin büyüyen PKK tehlikesini bertaraf etmek için planladığı yöntemler derinliksiz ve zorbaca oldu. Bu yöntemler PKK’yı eylem alanı olarak daraltmış görünse de, psikolojik hinterlandına ciddi katkılar sağladı. Mesela her PKK’lı cenazesi sonrasında oluşan matem havası ölen gencin arkadaş ve akrabaları arasında PKK lehine duygusal yüklemelere sebep oldu. Bu acının sevkiyle bir süre sonra kuzeni, kardeşi veya arkadaşı psikolojik olarak dağa çıkmaya müsait hale geldi. “Devlet ne yapsaydı, terörü seyretse miydi?” diye sorabilirsiniz. Tabi ki seyretmesin. Ama ya bu işi daha henüz yara büyümeden adam akıllı ele alıp kökünden kazımalıydı, ya da sulh için sıkı bir diplomasi yaparak bölgenin beklentilerine yönelik düzenlemeler yapabilirdi. Vurup yaralıyorsun, ama öldürmüyorsun, sonra daha öfkeli, daha saldırgan daha baş edilmez bir örgüt buluyorsun karşında. Masaya oturmaktan imtina ediyorsun, ama bekleyip iyice eli güçlenen örgütün karşısına oturuyorsun. Erken otursan ve bir takım reformlar yapsan jest gibi algılanacakken, iş çığrından çıktığında masaya mecburen oturduğun için “hakkımızı söke söke aldık” propogandasına mahal veriyorsun.


Ha keza PKK’ya nefes aldırmamak adına, başlarda örgütle hiçbir alakası olmayan kişilere orantısız baskı yapıldı. Zaten kürt halkı devlete küskün, duyguları kırılgan. Bütün bunların üstüne tuz biber olacak zorbalıklarla kürtler PKK’nın kucağına doğru itildi. Ne devletin bölgeyle ilgili aklı başında bir analiz yapacak şuuru vardı, ne bu analiz sonucunda ortaya çıkmış sağduyulu terörle mücadele planı, ne de bölgede görev yapan ve terörle mücadelede istihdam edilen mülki amir, rütbeli subay ve emniyet amirlerine sunduğu bir eğitim. Çalakalem, kaba kuvvet içeren bir uygulamayla terörü dize getirmeye çalıştılar. Herkes kendine bir yol tutturdu. Bölgedeki az sayıda vicdanlı yöneticinin kendi inisiyatifiyle sorunların köküne doğru ve merhamet eksenli yaklaşımları hariç, herkes silahın kabzasını tutmanın aşağılık şehvetiyle yakıp yıkmaya, asıp kesmeye, kırıp dökmeye koyuldu. Ama asıl kırılan, o günlere kadar akil duruş sergileme adına tüm sabrını sonuna kadar kullanan kürt halkının kalbiydi.


Hem yabancı istihbarat örgütlerinin yardımı, hem Türkiye’nin hoyrat politikaları sayesinde kürtler arasında iyiden iyiye sahiplenilen PKK kılcallara kadar inen sivil yapılanmalarıyla alan hakimiyetini de fazlasıyla kesbetti. Psikolojik eşik aşılmış, açıktan PKK desteği dillendirilir olmuştu. Pek çok sosyal yapıda (mahalle, aşiret, STK) atmosfer PKK lehine öylesine güçlenmişti ki PKK hakkında en ufak eleştiri ya da rezerv ağır mahalle baskısıyla, o da kar etmezse silah zoruyla sindirilmekteydi. Halihazırda da durum kısmen zayıflasa da büyük nispette benzer şekilde sürmektedir.

Erdoğan’ın iktidara gelmesiyle kürt siyasetinde büyük çaplı devrimler hayata geçirildi. Belirli bir periyota yayılarak hayata geçirilen hak ve özürlüklerin iadesi PKK tarafından tamamen kendi başarısı olarak lanse edildi. Ana akım medyada geçilen haberler açıkçası bölge halkını çok ikna etmiyordu. Halkla temasını azami seviyede tutan PKK’nın şehir yapılanmaları, birebir markaja alarak hem kendi tezlerini sarahatle izah ediyor, hem de devletin propagandasını baltalayacak argümanlarla ana akım medyanın haberlerini boşa çıkarıyordu. Ne acıdır ki bölgede açıktan PKK söylemleriyle konuşmak caiz, devletle ilgili müspet herhangi bir yorum yapmak yasak hale gelmişti. Bu kadar cüretkar bir duruşu bölgeden konuştuğum bir arkadaşım şu cümleyle özetliyordu; “PKK/KCK ses duvarını aştı”. Yani kürtler kelleyi koltuğa almış, sonuna kadar direnme ruhuyla cesaretlerini kavileştirmişlerdi. Bir kişinin ölümü dramdır, yas tutar üzülürsün. Birkaç kişinin ölümü faciadır, sadece yas tutmaz sesini de yükseltirsin. Ama mütemadiyen birileri ölüyorsa ve artık rakamlar on binlere dayanmışsa ölüm sıradanlaşır, korkutmaz insanı. Bu münasebetle mevzuyu bu raddelere getiren ve kanayan yarayı bir türlü durduramayan TC politikalarını ne kadar eleştirsek haktır.

PKK’nın gerek sosyal baskı gerekse silahlı tehditle sindirdiği ve kendisi gibi düşünmeye zorladığı insanlar bir süre sonra örgütü sahiplenir oldular. Bir insan baskı altında uzun süre kendisiyle ters düşecek fikirleri savunursa, ruhundaki çatallaşmanın psikolojik yükünü kaldıramaz ve sonunda ya mevcut sosyal ağından kopar, ya da başta uzak olduğu o fikirleri içselleştirip ruhunu rahatlatır. Mezkur baskıdan bölgeyi terk ederek yahut sosyal platformunu yeni bir eksene oturtarak uzaklaşabilen az sayıda kişi haricinde, diğerleri PKK’nın tezlerine ısınıp benimsedi. Haklı olarak “Madem sindirme, baskı ve silah sonuç veriyor, o halde devletin baskısını neden eleştiriyorsun” diye soracaksınız. İzah edelim.

Devlet üst otorite konumunda ve toplumsal normlar üst otorite yoluyla ıslah edilmeye çalışıldığında bu yüzyıllar sürebilir. Oysa PKK ve yandaşları doğrudan cemiyetin içinde ve kürt cemiyetlerinin toplumsal algılarını mütemadiyen kontrol edebilmek adına, anlık reaksiyon verebilecek bir esnekliğe sahip. Yani nefes aldırmayacak kadar alan hakimiyetleri var. Filhakika toplumsal baskının tesiriyle zihni algoritmalarını PKK lehine güncelleyen insanlarda PKK’ya karşı içten içe, belki kendilerinin de çok farkında olmadıkları bir hınç olabilir. Bu hınç, gerekli zeminler oluşturulabildiğinde bölgesel dinamiklerle beraber hızlıca kendisini gösterebilir. Ama işin püf noktası şu ki, kürt halkı PKK mensuplarının aile içinden görürken, devleti yabancı dış bir güç olarak algılıyor ve fazlasıyla tepkisel olabiliyor. Son olarak da şunu eklemeliyiz. Kavmiyetçilik hızla yayılma yeteneği olan sinsi ve habis bir ruhsal zafiyet. Nasıl türkler kolayca türk faşisti olabiliyorsa, kürtler de aynı şehvetle kürt faşisti oluveriyorlar.

Yazının devamı için lütfen tıklayınız.

Önceki bölüme dönmek için tıklayınız.
-------------------------------------------

Free counters!
-------------------------------------------

 Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.

Yorumlar

  1. Yazılar güzel her zamanki gibi. tarihsel okumalarında bir özgünlük var. kırılma noktaları, kritik olayları iyi tahlil ediyorsun bence. Ayırca bireysel tecrübelerden toplumsal psikolojiyi okuma girişimleri de kanaatimce başarılı. Gel gör ki bu yazılar 20 yıl önce bir türk tarafından yazılsa ve bizim mahallelerde yeterince ilgi görse ve metinler üzerinden bir dil bir zihin inşa edilseydi, bu mevzuuda bu kadar açık vermezdik İslami camia olarak. hayırlısı diyelim. tabi bu zamanda bile artık konuşan yok ya, o da ayrı mesele. 20 yıl önce olsaydı daha fazla sevineceğim, ama şimdi de gördüğümde mutlu olduğum yazıları kaleme aldığın için teşekkür ederim ağabey. Kalemine sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.