Muhalefette Son Durum

Eskiden muhalefet olmak ne kolaydı. İktidardaki parti öyle ya da böyle oy kaybederdi, siz de sıranızı beklerdiniz ve iktidar olurdunuz. Bu öylesine “öğrenilmiş çaresizlik” haliydi ki, seçim sonrası iktidar oylarında meydana gelen düşüşü “iktidar yıpranması” olarak tanımlayan siyaset yorumcularından geçilmezdi. Ne hikmetse kimse hem iktidar olunup hem de oy oranının yükseltilebileceğini akletmezdi. Aslına bakarsanız ülkenin mütemadiyen beceriksiz siyasetçiler tarafından yönetildiği gerçeğini kimse sorgulamazdı. Bu rutine fazlasıyla alışmıştık. Ta ki Erdoğan iktidarı ele geçirene kadar.


Erdoğan ve kurmayları Milli Görüş ekolünden gelen isimlerdi. Yani toplumun marjinal kabul ettiği köktendinci bir kafa yapısına sahiptiler. Parti kadrolarının arasına serpiştirilen liberal, solcu, milliyetçi, merkez sağdan isimler sadece görüntüden ibaretti. Bu durumun halk da farkındaydı. Ama ona rağmen Erdoğan’a destek verdi. Şu anda 30 yaş üstü seçmenler arasında Erdoğan’a en az bir kere oy vermiş oranı %80 civarındadır. Peki böylesine uç dünya görüşüne sahip bir lidere bu ciddi teveccühün sebebi neydi?


İlk paragrafta altını çizdiğim, beceriksiz iktidarlar silsilesinden millet ikrah etmişti. Varsın İslamcı olsunlardı. Son çare olarak bu tercihe yöneldiler. Yani çok bilmiş siyaset yorumcularının anlayamadığını halk anlamış ve Erdoğan’a şans vermişti. Zaten Erdoğan’ın İstanbul’daki yönetimi takdir toplamıştı, çok riskli bir tercih olmayacaktı. Devlet yönetiminde de iyi işler çıkarabileceğini düşündüler. Nitekim Erdoğan da kendilerini yanıltmadı. Ne olduysa da ondan sonra oldu.


Başta CHP olmak üzere muhalefet partileri alışageldikleri çizgide Erdoğan’ın “iktidar yıpranması” yaşayarak gerileyeceğini ve sonraki seçimde iktidara yürüyeceklerini hayal ediyorlardı. Oysaki Erdoğan’ın oylarında düşme ve hatta  aynı seviyede kalmayı bir kenara bırakın sürekli yükselme eğilimi vardı. Birkaç seçim ne olduğunu anlayamadılar. Ama bir süre sonra, eski kafayla giderlerse akibetlerinin “müzmin muhalefet” olduğunu kavradılar.


Erdoğan güçlü iktidarı ve siyasi yetenekleriyle muhalefeti hizaya getirdi. Artık kendisini hiç geliştirmeyen, sürekli aynı şarkıları söyleyen, milletin gerçeklerinden bir hayli uzak retoriklerle siyaset yapmayı alışkanlık haline getiren muhalefet de yeni yollar aramaya başladı. Doğal olarak gelişim kaydetti.


Şimdi bu ön girişten sonra siyasi arenadaki muhalefet partilerini değerlendirmeye başlayabiliriz.


HDP’den başlamak istiyorum, çünkü ilk dönemlerde en başarılı muhalefet figürü HDP idi. Köktendinci siyasetçilerden bile daha marjinal olan HDP, toplumun kabulde zorlanacağı çizgisi nedeniyle çok kurnaz ve başarılı politik manevralar yapıyordu. Çözüm süreci sonrası PKK’nın güdümünde olmadıklarını icbari sebeplerle deklare edemediler ve o andan itibaren yerlerinde saymaya ve dahası gerilemeye başladılar. Ancak %8-10 arası kemik bir oy oranına sahip olmakla hala siyasetin etkin figürlerinden biri olmaya devam ediyorlar.


CHP de kendisini geliştirdi ve değiştirdi. Bu değişim kimi yönleriyle faydalı, kimi yönleriyle de iç karartıcıdır. CHP’nin katı seküler, Türk toplumunun hassasiyetlerine bigane duran betonlaşmış kafa yapısı artık yok. Başörtüsü, cami, din alerjileri kalmadı. Partinin alt kadroları ya da seçmen kitlesinde belli oranda bulunan bu zihniyete en azından yönetim fazla prim vermiyor. Ama aynı yönetim mezhepsel ve etnik partizanlıkta -her ne kadar gizlemeye çalışsa da- gözle görülür bir anlayış kayması yaşadı. Bu konuyu içeren ve 4 sene evvel kaleme aldığım “Dersim’in Acı İntikamı: CHP” başlıklı yazıma göz atabilirsiniz.


CHP’nin muhalefet yapma biçimi bazı eski ilkel reflekslerden hala kurtulamadıysa da genel olarak rasyonel adımlar atmayı başarabiliyorlar. Aday belirlerken, seçim koalisyonu kurarken, vatandaşla irtibat esnasında daha akılcı ve kabul edilebilir bir çizgiye evrildiklerini kabul etmek lazım.



İyi Parti seküler milliyetçi kadroların muhafazakar milliyetçi çizgiyle başgösteren uyuşmazlığı sonucu kurulmuş bir partiydi. Girdikleri ilk seçimde de rüştlerini ispat ettiler. Artık siyasi yelpazede bir yer edindiler ve bu yer ülkenin demografik değişimi baz alındığında sürekliliği olacak bir alan. Her geçen gün MHP erirken İyi Parti büyüyecek.


Dikkatli gözlemlerseniz aslında İyi Parti’nin Kılıçdaroğlu öncesi eski CHP’nin boşalttığı yeri doldurduğunu fark edebilirsiniz. 2018 seçimlerinin hemen sonrasında kaleme aldığım ve İyi Parti’nin 2023 seçimlerine ana muhalefet partisi olacağını iddia ettiğim “İktidar Değil Ana Muhalefet Sallanıyor” başlıklı yazımda, CHP’nin seküler milliyetçi çizgiden uzaklaşmasıyla rahatsız olan tabandaki alternatif arayışlarına İyi Parti’nin rasyonel bir adres olduğunu belirtmiştim. CHP, Ak Parti ve MHP tabanından ufak ufak tırtıklayarak sürekli oy yüzdesini arttırıyor.


İyi Parti’nin zamanın ruhunu yakaladığını düşünüyorum. Batılılaşma ve kentleşme süreci arttıkça İyi Parti'nin söylemlerine prim veren insan sayısı da artıyor. Bencil, yabancı düşmanı, dünyalık zevkler peşinde koşma hedefiyle yaşayan tipik modern insanlar için İyi Parti makul bir seçim.


Yeni kurulan Gelecek Partisi ve lideri Davutoğlu siyasi yelpazenin muhafazakar kısmına hitap ediyor. Yani aslında doğrudan Ak Parti’nin tabanını hedef alıyor. Ancak Davutoğlu’nun siyasetçi kumaşı yok. Söylemleri ve yaklaşımları güzel, sunumu zayıf. Her yerde verdiğim karşılaştırmayı burada da yapayım. Ekrem İmamoğlu şu anda en vazıfsız siyasi figür, gerçekten bomboş bir adam. Davutoğlu cebinden 40 tane İmamoğlu çıkarır. Ama hangisinden siyasi lider çıkar diye sorduğumuzda cevabımız maalesef İmamoğlu olur. İmamoğlu’nda hiçbir numara olmayabilir, ama siyasi kumaşı var kesinlikle.


Davutoğlu vatan, millet, bayrak temalarını dilinden düşürmese de ilginçtir, siyasi ihtirasları çok belli oluyor ve milletin o adı konulamaz basireti tarafından deşifre edilmiş durumda. Siyasi liderlerin hepsinde ego var. Ego olmadan bu işi sürükleyemezsiniz. Ama Davutoğlu bu egoyu gizleyemiyor. Siyasetçilik bir oranda esnaflıktır. Geçmişinde esnaflık bulunan Erdoğan, İmamoğlu ve Babacan’ın bu yönleriyle avantajlı olduklarını düşünüyorum.


Zamanın ruhu diye bir kavram var. Erbakan’ın bir türlü yakalayamadığı, ama Erdoğan’ın bu ruha cevap verdiğini unutmayın. Şimdilerde Erdoğan değişen zamanı yakalayamamanın sancılarını yaşıyor, yani demode olmak üzere. Davutoğlu da zamanın ruhuna uzak düşmüş liderlerden. Yeri gelmişken zamanın ruhuna hitap eden yeni lider adaylarından Ali Babacan’a bir göz atalım.



Babacan Deva Partisi’ni kurarak siyaset sahnesine çıktı. Davutoğlu’nun bütün uğraşlarına rağmen kendisiyle beraber hareket etmedi. Beraber hareket etseler çok daha güçlü bir sinerji yakalayabilirlerdi. Bunun gerekçelerini “Yaktın Beni Ali” başlıklı yazımda dile getirmiştim. Abdullah Gül’ün üst akıl olarak yön verdiği Deva Partisi de yoğun olarak Ak Parti tabanına hitap ediyor. Fazladan yeni kuşak liberal gençliği de kucaklamaya çalışıyor. Ali Babacan yeni nesil için daha sempatik bir figür, arzu edilen lider profiline uygun bir tarzı var. Bu yüzden Ak Parti’ye küsen seçmenin yeni adresi Gelecek Partisi değil çoğunlukla Deva oluyor.


Solda da üç yeni parti kuruldu. Bir tanesi eski Musul başkonsolosu ve CHP eski başkan yardımcılarından Öztürk Yılmaz’ın kurduğu Yenilik Partisi. Ölü doğmuş bir parti. % 0,1 bile alamaz, hatta seçimlere bile giremeyebilir.


Mustafa Sarıgül’ün kurduğu Türkiye Değişim Partisi ölü doğmamışsa bile komada doğmuş, uzun yaşama şansı olmayan bir hareket. Yahut muhalefette ses getirebilecek bir parti hükmünde değil. Hatta CHP’nin canını sıkacak bir tınısı dahi yok diyebiliriz.



Solda kurulan partilerden en kayda değer olanı Muharrem İnce’nin önderliğinde kurulan Memleket Partisi. CHP’deki ideoloji değişiminden rahatsızlık duyan ve buna bir türlü engel olamayan siyasetçilerin desteğiyle kuruldu. CHP tabanına hitap ettiği kadar İyi Parti tabanına da hitap edebilecek bir çizgisi var. Güçlü bir çıkış yakalayacaklarını düşünmüyorum. Ama siyasi arenada küçük de olsa bir yer edineceklerini ve ilerleyen dönemlerde pozisyonlarını daha da güçlendirebileceklerini öngörüyorum. Şu anda iktidardan çok CHP’ye muhalefet yapmakla meşguller. Hatta iktidarın el altından desteklediği bir parti.


Marijinal sağda bulunan Saadet ve yeni kurulan Yeniden Refah Partisi oy oranları düşük partiler. Ama acıklı olan, oy oranı % 1 bile olmayan Saadet Partisi’nin yeni kurulan bu partiyle oy kaybı yaşaması. Karamollaoğlu iktidarı hizaya getirmeye çalışırken, arka bahçesine sahip çıkamamanın hazin sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda.



Kabaca muhalefetin şemasını çizmeye çalıştım. Bir sonraki yazımda muhalefette dönen siyasi manevraları masaya yatıracağız.





Yorumlar

  1. Dikkatimi ceken sözler ´´toplumun marjinal kabul ettiği köktendinci bir kafa yapısına sahiptiler´´ ,´´Köktendinci siyasetçilerden bile daha marjinal olan HDP,´´
    ´´Marijinal sağda bulunan Saadet ve yeni kurulan Yeniden Refah Partisi ´´

    bunlari bir Bekir Coskun da yazabilirdi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunları toplumun ortalamasının bakış açısı olarak yazdım. Anlamamış olmanız ilginç ???

      Sil
    2. Hangi toplum! Saadet ve yeniden refah ı ancak laik kesim öyle görebilir ama toplum geneli bu kadar ön yargılı değil. CHP hakkında söylediğiniz betonlaşmış kafa bırakın olmamayı giderek arttı.

      Sil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.