Terlik ve Ceket Arasına Sıkışmış Türk Siyaseti

Bir önceki seçimde geçtiğimiz yeni sistemle birlikte mevzu %90 oranında cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden dönüyor. Meclis neredeyse devede kulak türünde bir değere sahip artık. Bu yüzden herkes CB seçimi üzerine odaklandı ve tüm kavga da bu çerçevede sürüyor. Küçük partiler de bu kavgada ortaya saçılan ganimetlerden pay koparma derdinde.

YSK dört CB adayını açıkladı ve yarış startı verildi; Erdoğan, Kılıçdaroğlu, İnce ve Oğan. Oğan’ın şansı sıfır. İnce’ninki de yok denecek kadar az. Yani yarış Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında geçecek. Ama İnce ve Oğan’ın aday olması seçimlerin kaderini yeterince etkiledi. Şayet iki adayla seçime gidilseydi ilk turda kazanan belli olacaktı. Oysa şimdi seçimin ikinci tura kalma ihtimali fazlasıyla yükseldi. Gerek Erdoğan fanatikleri, gerek Kılıçdaroğlu sevdalıları seçimi ilk turda kazanacaklarını iddia ediyorlar. Ancak her iki adaydan da memnun olmayan genişçe bir kitle var. Bu kitlenin ortak yanı, aynı zamanda hem Erdoğan’dan ikrah etmiş olmaları, hem de Kılıçdaroğlu’nun seçilmesinden ülke bütünlüğü adına endişe duymaları.

Bir tarafta Erdoğan “ceketini koysa kazanır” diyenler, diğer yanda “”Erdoğan’ın karşısında terlik olsa ona oy vereceğiz” diyenler. Yani aslında seçimler tamamen Erdoğan’ın şahsı üzerinden çözümlenecek bir kurguya saplanmış durumda. Ortada muhalefet falan yok. Bir bakıma Erdoğan nefreti ve hayranlığı var. Bir de kendisini ceket-terlik metaforlarından sıyırıp aklı selim bir şekilde mevzuya çözüm arayan biçareler var. İşte bu insanların tamamına yakını ilk turda İnce’ye oy verecekler. Marijinal seviyede faşist söylemleri sahiplenen %2-3 civarında küçük bir kesim Oğan’ı destekliyor. İnce’ye oy vereceklerle birlikte %10’dan fazla bir topluluğun güçlü iki adaydan farklı bir tercihte bulunması oyları birbirine yakın olduğu düşünülen Erdoğan veya Kılıçdaroğlu’nun ilk turda %50’yi yakalamasını zora sokmuş durumda.


Normalde Millet İttifakı Erdoğan’ın karşısına adı geçen onlarca adaydan herhangi birini koysa ilk turda seçimi rahatlıkla alabilirdi. Ama büyük bir basiretsizlik örneği göstererek seçimi zora sokacak tek adayı, yani Kılıçdaroğlu’nu aday göstererek dengeyi sağladı. Sanırım muhalefetin vatandaşlara seçim heyecanı yaşatmak gibi bir fantazisi var. Şaka bir yana, şayet Erdoğan yeniden seçilirse Kılıçdaroğlu ve yoldaşları bir daha sokağa bile çıkamaz. Erdoğan’ı elinin belki de en düşük olduğu şu günlerde bile yenemiyorsan “sizin siyasetle ne işiniz var, gidin kumda oynayın” demezler mi insana?


Son beş yılda özelde Erdoğan’ın, genelde iktidar cephesinin büyük zafiyetleri oldu. Kısaca özet geçersek 1) Erdoğan’ın ekonomideki takıntılarının vatandaşa yarattığı geçim sıkıntısı 2) Ak Parti etrafında kümelenmiş yiyici kitlenin iyice hoyratlaşıp halkın zoruna gidecek bir davranış kalıbına girmeleri 3) Erdoğan tarzı liderlerin genç nesilde arkaik ve itici görülmesi 5) İktidarın diğer büyük bileşeni MHP’de dönen mafyatik mevzular gibi başlıca faktörlerle Erdoğan’a teveccüh bir hayli azalmıştı. Azalmak ne kelime, düpedüz halkın çoğunda nefret ya da en azından Erdoğan antipatisi oluşmuştu. Aslında Erdoğan’a olan destek üflesen uçacak seviyeye kadar gerilemişti.


Türkiye’nin gelmiş geçmiş en karizmatik lideri Erdoğan’ın hali böylesine içler acısıyken, birazcık stratejik mahareti olan bir muhalefet işi çoktan bitirirdi. Fakat Erdoğan öyle fena tökezledi ki, muhalefet olmayacak bir senaryoyu hayata geçirmeye kalkacak kadar zafer sarhoşluğuna kapıldı; kazanma şansı en düşük olan adayla Erdoğan’ın karşısına çıktı. Evet kazanma şansı diğer adaylara göre çok düşüktü, ama Kılıçdaroğlu’nun CB olmasının getirileri çok büyük olacaktı. Bir bakıma muhalefet büyük bir kumar oynadı. Ama Kılıçdaroğlu kazanırsa ABD’nin Türkiye üzerinde yaptığı derin hesapların hayata geçmesi çok büyük ivme kazanacak. Zaten muhalefete bu kumarı oynatan doğrudan ABD istihbaratı.


14 Mayıs’taki seçimler bir grup insan için çaresizliğin en yoğun olduğu seçimler haline geldi. Öyle ki, “iyi olan kazansın” demek yerine, “daha kötü olan kaybetsin” diyeceğimiz bir seçim. Ülkem ve insanlarım adına ümidimi çok yitirmiş haldeyim. Bu seçimi kim kazanırsa kazansın, gerek ekonomik, gerek toplumsal, gerek iç ve dış siyaset olarak büyük bir türbülansa gireceğimiz muhakkak. Ülkenin şartları fazlasıyla kırılgan ve devletin başına gelmesi muhtemel iki kişinin de bu şartları milletin ve ülkenin faydasına toparlayacak ehliyeti yok.


Bu durumda bizi, ilk turda ve/veya ikinci turda ne türden senaryolar bekliyor? Bunu bir sonraki yazıma saklıyorum. Şimdilik seçim savaşının oldukça vahşi seviyelere çıkacağını, yalan, dezenformasyon, iftira, belden aşağı vurma, seçim hilesi gibi sayısız gayri ahlaki operasyona maruz kalacağımız şimdiden söyleyebilirim.



Yorumlar