Seçim Senaryoları (1)

Yazılarımı takip eden birçok arkadaşım seçimin sonuçlarıyla ilgili tahminlerimi sordular. Hepsine aynı cevabı verdim: İlk kez bir seçimden önce toplumun nabzını tutmayı beceremiyorum.

Aslında seçim çok basite indirgenmiş durumda; Erdoğan mı? Kılıçdaroğlu mu? Hal böyleyken bir tahminde bulunamamamın sebebi daha önce hiç test etmediğimiz parametrelerin bu seçimde belirleyici olması. 30 yaş altı gençlerin dünyaya ve olaylara bakışı alışılagelmişin dışında. Ayrıca ilk kez seçilme ihtimali bulunan Alevi bir CB adayıyla karşı karşıyayız. Meseleye yaklaşırken 30 yaş altını ayrı bir platformda incelememiz gerekiyor.

Y ve Z kuşağı olarak nitelendirilen 30 yaş altı neslin önceki nesillerden çok farklı öncelikleri ve değişik algıları var. Bir kere bu nesil genel olarak konforlu bir hayat sürerek büyüdü. Bilişim çağında yaşadılar ve sınırları aşarak küresel dünyayla temas kurdular, çerçeveleri değişti. Eskilerin ideolojik kökenli düşünüş tarzına bir hayli uzaklar. Pek çoğu teknolojiyle güçlü bir bağa sahip ve bu konuda eli zayıf olan ebeveynlerinin zımni olarak az gelişmiş buluyorlar ve görüşlerine çok itibar etmiyorlar. Zaten internet hayatımıza girdiğinden beri ebeveynler de akıllı telefon, bilgisayar ve televizyondan vakit ayırıp da çocuklarına fazla bir şey aktaramadılar. Yani bu çocukları ebeveynleri değil, daha çok içine dahil oldukları sanal veya toplumsal ortamlar şekillendirdi.


Mesela eskilerde çok daha keskin görünen sünni-alevi ayrımı yeni nesilde daha düşük tonda seyrediyor. Bir liderin ideolojisinden çok kendilerine yaklaşım tarzını önemsiyorlar. Aslında konforları bozulmasa çoğunlukla siyasete de mesafeli duracaklar. Son dönemde başgösteren ekonomik buhran ve işsizlikten dolayı siyasete ilgileri artmış durumda.


Ak Parti döneminde dindar insanların sosyoekonomik güçlerinin artması ve dindar insanlarla alakalı hor görme, tecrid, hak mahrumiyeti gibi dezavantajlı konumlarının değişmesiyle dindar gençlerin sosyolojik marijinalitesi azaldı ve farklı dünya görüşünden pek çok genç değişik ortamlarda bir araya geldi. Bu iletişimler esnasında mevcut önyargılar büyük oranda kalktı. Herkes karşısındakinin hatasıyla sevabıyla etten kemikten birer insan olduğunu fark etti. İslamcı bir hareketin uzantısı olarak Ak Parti planlayarak olmasa da böyle bir yumuşamaya sebebiyet vererek ülkeyi kısmen normalleştirdi. Erdoğan’ın ötekileştirici dili eskilerde makes bulabilir, ama yeni nesilde kesinlikle itici olarak görülüyor.


Bugün sosyal medyada başörtülülere veya dindar insanlara karşı hala öfke kusanlara rastlıyoruz. Muhafazakar kitlenin eski tüfekleri bu çağdışı refleksleri işaret ederek “Bakın bunlar gelirse dindar insanlara yine zulmedecek” diye propaganda yapıyorlar. Şunun altını çizmeliyim ki, gerek dindar insanlara hala nefret kusan arkaik, az gelişmiş seküler insanlar, gerekse bu nefretin muhtemel sonuçlarını göstererek prim yapmaya çalışan muhafazakarların tamamı eski nesil dinozorlar. 


Bu ülkede muhafazakar insanlara yaşam tarzından dolayı eski dönemlerdeki gibi bir muamele yapılması artık imkansız. Kanas Canan bile neredeyse tesettüre girecek. Seçimlere kadar takiyye yapıyorlar diye düşünebilirsiniz. Evet inanmadıkları değerlere iltifat gösteriyorlar, hatta sadece İslam’a değil Atatürk’e gösterdikleri teveccüh de yapmacık. Ama köprüyü geçtikten sonra tavırları çok değişmeyecek. Çünkü seçimi kazanıp da eski CHP gibi politikalara dönerlerse bir daha sittin sene iktidara gelemezler. 


Aynı şekilde yaşam tarzlarına müdahale edileceğini düşünen seküler kitle de 21 yıllık Ak Parti iktidarında hiçbir kısıtlamaya maruz kalmadı. “Bunlar biraz daha güçlenirse şeriatı getirecekler” diye eski korkuları üzerine yaygara yapan kişiler de hep belli yaş üstündeki tipler. Ben buradan şöyle bir iddiada bulunayım. “Türkiye’ye şeriat gelsin mi” diye sorularak bir referandum yapılsa, bu referanduma sadece “Şeriat istiyoruz” diyenler katılsa ve referandum gizli yapılsa sonuç kesinlikle HAYIR çıkardı. Çünkü şeriatçı söyleme sahip pek çok kişi -özellikle de erkekler- seküler ortamın kendilerine vaad ettiği birçok nimete fazlasıyla müptela durumda. Konuşurken sıkı şeriatçı gibi görünebilirler, ama mevcut düzenden gayet memnunlar. Hasılı Türkiye’ye şeriat falan da gelmez, sekülerler rahat olsun.


Seküler gençlerde şeriat gelecek korkusu çok zayıf. Muhafazakar gençlerde de dini baskılar gelecek korkusu zayıf. Bence gençler yaşlılar gibi yaşanmış acı tecrübelerden dolayı bazı önyargılarla yetişmediklerinden daha makul düşünüyorlar.


Ancak belli yaş üzerindeki insanların hala eski reflekslerle hareket ettiğini görüyoruz. Yavuz Sultan Selim’le Şah İsmail’in bugünlere kadar taşınmış kavgası eski neslin karar mekanizmalarında etkinliğini sürdürüyor. Erdoğan’a son on yıldır ateş püsküren avukat bir arkadaşımın “Alevi bir adama oy veremem, mecburen Erdoğan’a verecem” demesi bunun bir göstergesi. Şehirli ve eğitimli insanlarda bile bu refleks varsa Anadolu’da çok daha fazlası vardır. Ama İslamcı veya dindar olup Kılıçdaroğlu’na oy vereceğini açıklayan çok arkadaşım da var. Sünni algılarını aşıp Kılıçdaroğlu’nun ülkeye daha huzurlu bir ortam sunacağını düşünüyorlar. Bu aslında Erdoğan ve Ak Parti’nin son dönemde iyice zıvanadan çıkan hoyrat tavırlarına bir tepki. Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun son 3-4 yıldır helalleşme ve normalleşme ekseninde ortaya koyduğu çabalar muhafazakar camiadaki pek çok insanda karşılık bulmuş durumda.


Aslında Kılıçdaroğlu’nun kendisi saf ve iyi niyetli bir adam. Yani kendime komşu seçecek olsam Erdoğan’ın veya Davutoğlu’nun yerine Kılıçdaroğlu’nu seçerdim. Ama iş siyasi liderlik gömleğini giyince değişiyor. Saflık ciddi bir dezavantaja dönüşüyor. Vitrindeki tipitip görünümlü sevimli dedenin arkasında fazlasıyla tedirgin edici bir ekip var. Kılıçdaroğlu’nun karizma, hitabet, duruş ve iddia konusunda Erdoğan’dan 3 gömlek, İnce’den 2 gömlek geride olduğu aşikar. Partinin başına kendi karizmasıyla gelmedi, liderliğini de karizmasıyla sürdürmüyor. Dahası aldığı kararların hemen hiçbiri kendine ait değil. Kısacası, biraz ağır olacak ama arkasındaki şebekenin kuklası. CB seçilirse aynı statüsü devam edecek. İşin en tedirgin edici tarafı da bu.


Seçimlere girilirken çok önemli bir ayrıntımız daha var: CHP ve Kılıçdaroğlu’nun PKK iltisakı. Bu konuyu yazının ikinci bölümüne bırakarak sözlerimi noktalıyorum.

İkinci bölüm için lütfen tıklayın.

Yorumlar

  1. “Bu ülkede muhafazakar insanlara yaşam tarzından dolayı eski dönemlerdeki gibi bir muamele yapılması artık imkansız.“ şeklindeki yorumunuz maalesef gerçeği yansıtmıyor. Özel sektörde bile yaşam şekli yadırganmaya yetiyor. Özel okulların çoğu halen baş örtülü öğretmen almıyor ki yakın zamanda çevremde bu şekilde ötekileştirilenler oldu. Nitelikli bir başörtülü mü yoksa vasat bir açık mı tercihi sekülerlerin (ki eğitimli ve şirket yöneticileri) açık bayandan yana oluyor. Sadece yemekli bir organizasyonda alkol almamak bile yetiyor ötekileştirmek için. Seküler kibri diye bir başka seviye kibir var. Topluma bu dinamit cumhuriyetin ilk yıllarında atıldı ve 3-4 nesil değişmediği sürece de bu böyle devam eder.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu söyledikleriniz benim yazdıklarımı nakzetmez. Toplumsal olarak ya da özel sektörde bu tür ayrımcılıklar devam edecektir. Benim bahsettiğim devlet-vatandaş ilişkisi. Tabi ki Tayyip Erdoğan dönemindeki gibi olmaz. Ama 28 Şubatçı kafası da tarihe gömülmüştür.

      Sil
    2. Benim yorumum devlet-vatandaş bağlamından çok kadrolaşma bağlamındaydı.28 şubattaki gibi "kamusal alan" saçmalığı olmasa bile atama ve yükselmelerde kendine yer bulacaktır.Maalesef yakın zamanda gördüklerim ve yaşadıklarım bunu gösteriyor.Saygılı görünenlerin de sineye çektiklerini düşünüyorum.

      Sil
    3. İktidara gelen üst düzey kadrolara kendi adamlarını atar. Bu iktidarın hakkıdır ve beklenen bir durumdur. Ak Parti de aynısını yaptı diğer partiler de.

      Sil
    4. Kaymakam, hakim, savcı , asker veya polis. Gelecekte ülkenin bürokrasi nde yer alacak herhangi bir kadro için de bu durum geçerli. Özelde tahammül edemiyorlar kaldı ki kamuda etsinler.

      Sil
  2. Kamuda da durum farklı değil. Özel sektörde namaz kılan adamı işe almayan zihniyetin kamuda dindar adama tahammül etmeyeceği bir gerçek. Dönüşüm dindarlarda yaşandı, dindar olmayanlarla aynı çorbanın içindeki et olmaya razılar. Sorun şu ki o çorbayı yapanlar vejeteryan.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kamuda kendi adamlarını getirecekler evet. Bu iktidarın kılıç hakkıdır. Dindar insanları pasifize de edecekler, bu da normal. Tam tersini de Tayyip yaptı. Ama görevden alma, Cuma'ya gitmesini engelleme, başörtüsüne müdahale beklemiyorum.

      Sil
    2. Kendi içinde tutarsız bir yorum. Hem kılıç hakkı , hem pasifize edilir hem de cumaya gidilene veya baş örtüsüne karışılmaması. Bi kere cumaya sınav koyan zihniyet cuma saatine iş de koyar. Böylece cumaya gidemezsin demeden engellemiş olur

      Sil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.