Suriye Dosyası (7): Zemberekten boşanırcasına isyan
Türkiye ve Suriye arasında başlayan aşk tüm hızıyla evliliğe
doğru giderken, Ortadoğu’yu kasıp kavuran Arap Baharı patlak verir. Ortadoğu’daki
nerdeyse tüm arap ülke halkları asırlardır kendilerini ezen iktidarlara baş
kaldırmıştır.
İktidarını sarsılmaz sanan liderler teker teker devrilmeye
başlamıştır. Hemen her ülkede isyan naraları meydanları inletirken Suriye’de
çıt yoktur. Bunu ülkedeki asayiş,huzur ve memnuniyete yoran çok bilmiş Baas yöneticileri
kendilerini bekleyen cehennemden habersizdirler. Halkın arasına, iliklerine
kadar sızmış olan Suriye istihbaratı (Muhaberat) o kadar korku salmış, en ufak
eleştirilerde bile öylesine orantısız cezalar vermiştir ki millet kafası önde,
sus pus yaşamaya mecbur kalmıştır. Daha önce de altını çizdiğimiz gibi Beşşar
dönemindeki göreceli yumuşama yaraya kabuk bağlatmışsa da altta cerahat her gün
şişmeye devam etmektedir.
28 Ocak itibarıyle üllke genelinde başlayan küçük gösteriler
olmuşsa da hiçbiri doğrudan Rejim’in devrilmesine yönelik değildi. Yurt
dışındaki yasaklı Suriyeliler birkaç kez Twitter ve Facebook üzerinden “Öfke
Günü” ilan etmeye teşebbüs etmiş, ancak beklenen çıkış yakalanamamıştı.
Ürdün sınırındaki Dar’a (درعا) şehrinde, 6 Mart 2011 günü, Arap Baharı’ndan
etkilenen ve tamamı 17 yaş altında olan
15 genç delikanlı duvarlara şu notu düşer: Sıra sende “Doktor”. Beşşar’ın
devrileceğini ima eden bu grafitiyi yazan gençler yakalanır ve ağır
işkencelerden geçirilir. Çocuklardan 13 yaşında olanı ağır işkenceye
dayanamayarak hayatını kaybeder. Belki başka bir şehir olsa, olanlar sineye çekilecektir.
Ama Suriye’nin celadetiyle nam salmış yöresi olan Dar’a’da gençlerin aileleri
ve arkadaşları toplanıp protesto gösterisi yapar. Sivil polisler gösteriyi
silahla bastırır, 4 kişi hayatını kaybeder, birçok kişi gözaltına alınır. Her cenaze
öfkeyi tetikletip büyütür.
İlk gösteriler. Çoluk çocuk zulme direniş. (Dar'a) |
Tutuklanan çocukların salıverilmesi için düzenlenen protestolarda
21 Mart günü binlerce kişi toplanmıştır. Öfkeli kalabalık Beşşar’ın
posterlerini yakar, Hafız’ın büstlerini parçalar, kamu binaları ve Baas Partisi
merkezini ateşe verir. Tarihler 21 Mart
2011’i gösterirken Suriye rejimi günümüzde hala devam eden halk
ayaklanmasının ilk perdesine şahit olmuştur. “Allah, Suriye, Hürriyet”
sloganlarının yanı sıra “Korku yok! korku yok! Artık korku yok!” haykırışlarını
içeren görüntüler, sosyal medya üzerinden tüm Suriye’ye ulaşır ve ayaklanma ateşine dönüşür. “Korku yok!” Evet, işte bu kısa cümle,
Suriye’de rejimin nasıl bir zorbalık ve korku imparatorluğu üzerine kurulduğunu
gösteren en özet anlatımdır.
Beşşar Esad öfkeyi yatıştırmak için tutuklanan çocukların
aileleriyle görüşür ve çocuklar salıverilir. Fakat ok yaydan çıkmıştır bir
kere. Halk 48 yıldır süren OHAL’in kaldırılmasını, yolsuzluklara son verilmesi
ve siyasi tutukluların serbest bırakılmasını talep eder. Bunlar gerçekte Baas’ın
kabul etmesi imkansız taleplerdir. Fakat Beşşar kendisine süre tanınmasını,
kısa zamanda bu istekleri karşılayacağını söyler. İlk etapta 200’den fazla
siyasi tutuklu serbest bırakılır. Bunların çoğu radikal İslami eğilimleri olan
aktivistlerdir. Daha sonra yapılan yorumlarda özellikle radikal kişilerin
serbest bırakıldığını, böylelikle ayaklanmanın marijinalize edildiği
söylenecektir.
Bu arada Beşşar, halkın isyanını yumuşatmak için hükümetin
istifasını ister. Ülkedeki hükümetin göstermelik olduğunu gayet iyi bilen halk
tatmin olmamıştır. Sistemin baştan aşağı değişmesi gerekmektedir. Hükümet
değişikliği gösterileri yavaşlatmaya yetmeyecektir.
Bu ayaklanmayı takip eden ilk Cuma günü, 25 Mart’ta, Dar’a’da
yüz bin kişi toplanmıştır. Dar’a’nın ilçeleriyle beraber nüfusunun 150 bin
civarında olduğunu düşünürsek toplanan kalabalığın azametini daha iyi kavramış
oluruz. Halk mevcut zorbalığın arkasındaki ismi iyi bilmektedir. Hani ilk bölümlerde
anlattığımız dengesiz, gaddar karakteriyle nam salmış Mahir Esad; Hafız’ın en
küçük oğlu. Sloganlar yoğunlukla Mahir’i hedef almaktadır. Aynı anda Suriye’nin
diğer şehirlerinde Cuma namazı için toplanan insanlar özgürlük için sloganlar
atmaya başlamıştır. Pek çoğu silahlı müdahale ve tutuklamalarla bastırlan bu
protestolarda onlarca kişi hayatını kaybedecektir. Bir hafta içinde 200’den
fazla insan hayatını kaybeder, yüzlercesi tutuklanır.
Esad yanlısı karşı gösterilerden bir tanesi. |
Hükümet bir yandan protestoları yatıştırmaya çalışırken
diğer yandan kendi yandaşlarını organize ederek karşıt gösteriler
düzenletmektedir. Tabi bu gösterilere hiç müdahale yapılmamaktadır. Tansiyon
her gün yükselme eğilimindedir.
Gösteriler hafta arası da devam etse de büyük mitingler Cuma
günleri olmaktadır. Her Cuma için yeni bir konsept ve slogan üretilir ve
ayaklanma diri tutulur (Şehitler Cuması, Hürriyet Cuması, Direniş Cuması, İrade
Cuması, Öfke Cuması vs). Dar’a ve Şam’ın Doğu Guta bölgesindeki Duma semti
ayaklanmada öne çıkmıştır. Her iki şehir de ordu birliklerince abluka altına
alınır.
Duma'da düzenlenen ilk protesto gösterilerinden. Henüz ÖSO bayraklarıyok. |
İlk zamanlarda din, mezhep ve etnik kimlik fark etmeksizin
herkes sokaklara dökülmüştür. Nusayri şehri Tartus’ta bile sık sık gösteriler
düzenlenmektedir. Çoğu nusayri, bir kısmı sünni olan Lazkiye’de çok sayıda
insan hayatını kaybetmiştir. Dürzi Suweyda şehri de gösterilerde yerini
almıştır, kürt şehri Haseke de. Hristiyanlar da isyan bayrağı açanların
arsındadır. Bu, ülke genelindeki ağır siyasi baskının halkı ne kadar yorduğunun
en güçlü delilidir.
Rejim ayaklanmayı başlatan ve psikolojik olarak sürükleyen
Dar’a’ya ağır bir müdahalede bulunur. Bu şekilde ülkenin kalanına da gözdağı verilmiş
olacaktır. 250’ye yakın insanın katledildiği bu müdahalede bir kısım asker ve
subaylar orduyu terk ederek saf değiştirir ve göstericilerin safına geçer. Bu önemli bir gelişmedir. Çünkü saf
değiştirmek ölümü göze almak anlamına gelmektedir. Artık gemileri yakmış bir
halk hareketi başlıyor demektir.
Bu sırada Türkiye de olayları takip ediyor ve endişe
duyuyordu. Türkiye, aralarındaki sıcak ilişkilere güvenerek Suriye’ye reform ve
özgürlükler için baskı yapmaya başlamıştı.
Dar’a’da gösterilere katılan 13 ve 15 yaşlarında iki çocuk
kaybolmuş, yaklaşık bir ay sonra işkence görmüş cesetleri ailelerine teslim
edilmişti. Rejim “ayaklanmaya devam ederseniz başınıza gelecekleri görün”
mesajı veriyordu. Oysa bu uygulamalar yatıştırmaktan çok isyanı büyütüyordu.
Silahlı direnişe katılmış bir muhalif, nasıl isyana katıldığını şöyle
anlatıyordu: “En yakın arkadaşımla gösterilere katılmıştık. Birden askerler
ateş etmeye başladı. Arkadaşım kucağımda can verdi. O andan sonra gözlerim
karardı. Artık ailemi, dostlarımı düşünecek halde değildim. İlk işim kendime
silah ve mühimmat temin edip silahlı direnişe katılmak oldu.”
Dar'a'da devrimi ateşleyen gösteriden bir kare. |
Nisan sonuna kadar 500’den fazla insan can vermiş,
binlercesi tutuklanmıştı. İlginç olan Suriye’nin en büyük şehri olan Halep’ten
ve muhaliflerin merkezi olan Hama’dan hiç ses seda çıkmamasıydı. Hama
anlaşılabilirdi, çünkü Hama Katliamı’ndan sonra şehir sürekli sıkı denetim
altındaydı. Şehirdeki halka nefes aldırılmıyordu. İhvan’ın merkezi olan Hama,
geçmişten aldığı derslerle temkinli davranıyordu. Ama Halep’in sessizliğine
diğer şehirler fazlasıyla bozuluyordu.
Burada dikkat çekici hususlardan birisi, ayaklanmaların
tamamına yakınının şehirlerin fukara muhitlerinde patlak vermesidir. Baas
çetesi ve onlara yakın duranlar, ülke kaynaklarını sömürüp yolsuzluklarla
palazlanmış, keyif içinde hayat sürmekteydi. Halkın çoğunluğu sahipsiz ve yoksuldu.
Rejim milislerinin bitmek bilmeyen şımarık kabadayılıklarından usanmışlardı. Siyasi
baskılardan ses de çıkaramıyorlardı. Bu isyan, sabır taşına dönmüş insanların içlerindeki
öfkeyi haykırmak için fırsat vermişti. 40 yaşlarında bir protestocu kendisine
uzatılan mikrofonlara şöyle haykırıyordu: “Kendimi bildim bileli zulüm
altındayım. İlk defa sesimi yükseltecek fırsat bulmuşum, neden susayım?”
Protestolarda çok sayıda insan can verirken, Rejim geri adım
atmıyordu. Gözler Rejim’le arası o dönemde iyi olan Türkiye’deydi. Türkiye halk
arasında da muteber ve sevilen bir ülkeydi. Türkiye halka sırtını dönüp, Rejim’e
destek veremezdi. İki arada bir derede kalmıştı. Davutoğlu sık sık Suriye’yi
ziyaret edip reform ve özgürlük düzenlemeleri yapmaları için üst yönetim ve
Beşşar’la görüşüyordu.
Suriye Dosyası (8) için lütfen tıklayınız
Suriye Dosyası (6) için lütfen tıklayınız
-----------------------------------------
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.