Öğretmen Değil Süpermen (2)


Pratik karşılığı olan ve çocuğa ahlaki, milli değerleri kazandıracak, özgüven pompalayacak, sorumluluk almayı öğretecek ve aynı zamanda inisiyatif kullanma cesaretini aşılayacak bir eğitimden bahsediyorum. Bütün bunları eğitimle vermek elbette kolay bir iş değil. Bir kere öğretim kadrosunun buna yetkin olması gerekiyor ki, bu da başlı başına bir proje. Öğretmen alımında ve atamalarında büyük zafiyetlerimiz var. Öğretmen olmak için gerekli şartların sadece bir veçhesiyle ilgileniyor ve şart koşuyoruz.


Şu anda üniversite sınavında iyi puan almak, okulu bitirebilmek ve sonrasında devletin açtığı öğretmen alım sınavlarında başarılı olmak, öğretmen olabilmek için yeterli. Oysa başarılı bir öğretmenlik için çok daha fazlası gerekli. Konuşması düzgün ve akıcı olmayan, bilgisini ve görgüsünü karşısındakilere düzgün aktaramayan bir öğretmen allame-i cihan olsa ne fayda. Bilgiyi ve görgüyü bir yetişkine, bir gence veya bir çocuğa aktarmak çok farklı şeyler. Hatta aynı yaş grubundaki çocukların her biri için bile farklılıklar gösteren, sezgi, psikolojik derinlik gerektiren zor ve maharet isteyen bir sanat öğretmenlik. Dahası var. Ahlaki değerlerde belli seviyenin üstünde olmak, milli kültür ve inançlarla mücehhez olmak da gerekiyor. Şimdi diyeceksiniz ki “Senin tarifine göre bize öğretmen değil süpermen lazım”. Aynen öyle. Önümüze şu ağır soru düşüyor: Bu kadar süpermeni nasıl bulacağız? Bu sorunun cevabı uzun, başka bir yazımın konusu olacak inşallah. Ama kesinlikle mümkün.


Okul öncesi eğitim öğretmenlerinden bekleyeceğimiz bazı temel özellikler var. Bir kere merhamet sahibi olması şart. Merhamet ve disiplin aynı kişide bulunmaz tezine şiddetle itiraz ediyorum. Aksine disiplinin de merhametin bir parçası olduğunu düşünenlerdenim. Merhamet sahibi aklı başında bir öğretmen, çocuklara en doğruyu öğretmeyi hedefler. Bunun için bazen ceza veya disiplin yaptırımları uygulamanın önemini de idrak etmiştir. Bir kabahate, kimi zaman kaş çatmanın gülümseyip geçiştirmekten -uzun vadede- çocuğun hayrına olacağını bilir ve içi acısa bile bunu tercih eder.

Öğretmenlerimizden pozitif enerji de bekliyoruz. Bu da, çocuğun öğretmeni sahiplenip bir ebeveyn gibi tanımasına ve onun yönergelerine daha yüksek oranda uyum sağlamasına vesile olacaktır.

Bir diğer beklentimiz beher çocuk bazlı eğitmenlik kabiliyeti. Bu konuyu biraz açalım. Her çocuğun ayrı bir yaradılışı var. Kendisine aktarmak/öğretmek istediğiniz bilgi veya davranışı hepsi farklı şekilde kabul etmek isteyecektir. “Milyonlarca çocuk var, milyonlarca farklı eğitim mi olmalı” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, her çocuk bir bilmecedir, öğretmenlik de bu bilmeceyi çözme yetisidir zaten. Yüzlerce mizaç parametresinden milyonlarca kombinasyonda çocukla karşılaşabilir bir öğretmen. Ama mizaç parametrelerine hakim olursa bu kombinasyonların tamamını doğru tanımlayıp her çocuğa özel eğitim teknikleri üretebilir.


Nazlı, sıkılgan, sokulgan, hırçın, özgüvenli, uysal, becerikli, sakar, içine kapanık, zeki, uyumlu, hareketli, durağan, pimpirikli, obsesif, cesur, paylaşmayı seven, kurnaz, algısı zayıf, yemeğe düşkün, neşeli, bencil… Bir çırpıda aklıma gelen mizaç tiplerini saydım. Bundan çok daha fazlası var. Bu özelliklerin 5-10 tanesi aynı anda bir çocukta olabilir. Üstelik hepsi farklı ağırlıkta davranışlarına tesir ediyor da olabilir. Bu durumda kimisi cezayla öğrenecektir, kimisi ödülle. Kimisi telkine açıktır, kimi taklit ederek öğrenir. Bazen ekstradan bir göz kırpma çocuğu motive eder, bazen inisiyatif kullanmasına izin vermek. Bütün bunlar zor gibi görünse de iyi bir öğretmenin üstesinden gelebileceği sorunlardır. Mutlak bir başarı beklemek de hayalperestlik olur. Ancak çocukların kahır ekseriyetine anlamlı ve etkili dokunuşlarda bulunmak gayet mümkün. Burada esas olan mizaç analizi yapıp, her mizaca uygun reçeteleri oluşturabilecek kadar psikoloji bilgisi ve eğitim yöntemi alt yapısına haiz olmaktır. Bu yetkinlikleri öğretmenlere yüklemek de eğitim fakültelerinin asli görevi olmalı.

Öğretmenlerimizin milli kültüre yatkın ve devleti sahiplenen, bu ilkelere paralel düşünen ve davranan insanlar olması da önemli bir kriter. Fakülte yıllarındaki siyasi tutum ve davranışları, istihbarattan gelecek bilgiler ve mülakatlardaki performanslarına bakılarak öğretmen atamaları yapılmalı. Gayet iyi biliyoruz ki ülkemizi bölmeye çalışan PKK terör örgütünü destekleyen ve hatta onlara öğrencilerden savaşçı tedarik eden bol miktarda öğretmenimiz var. Ha keza marijinal İslami gruplara, sol örgütlere adam devşiren öğretmenler de mevcut. Bu ciddi bir zafiyet ve gelecek nesillerimiz için büyük bir tehdit. Okul öncesi eğitimde bu türden öğretmenlerin siyasi etkisi olmaz zannetmeyin. Bilakis çok derinlere hastalıklı tohumlar ekebilirler. Hiçbir ciddi devlet bu türden öğretmenlerin görev yapmasına müsaade etmez, ama bizde maalesef siyasi kimliği öğretmen kimliğinden daha ön plana çıkan onbinlerce öğretmen görev yapmaya devam ediyor.


Okul öncesi eğitimde en önemli enstrümanlardan biri müzik olmalı. Bir bilginin hafızaya nakşedilmesi için muhteşem etkisi var müziğin. Sadece bilgi mi? Duygu ve davranış kazanımlarının da müzik eşleniğinde verilmesi, çocuk için bir hayat boyu sürecek yönelimlerine istikamet vermek demek. Devlet hiç üşenmeden okul öncesi eğitimde kullanılacak yüzlerce beste çalıştırmalı ve çocuklara bilgi ve görgünün bu müziklerle birlikte verilmesini zorunlu kılmalıdır. Bir çocuğa söylenen ninninin gideceği liseden daha önemli olduğunu söylesem abartmış olmam. Çocukların müzik kulağı, edinmesini istediğimiz müzik formuna göre bu yaşlarda şekillendirilmeli. Bu da kültürel olarak uzun vadede insanlarımızı mesela yabancı şarkıcılara hayran olmaktan kurtarabilir. Kültürün duygular üzerinden insanın tercih ve eğilimlerine ciddi tesiri bulunduğunun altını bir kez daha çizmek istiyorum.

Öğretmenlerden bir beklentimiz de aileleri doğru yönlendirmeleri. Anne-babanın çocuk eğitiminde düşebileceği yanlışlar eğitim seviyesiyle alakalı değil. Yüksek okul mezunu ebeveynlerle okuma yazması olmayan ebeveynler farklı veçhelerde farklı hatalar yapabiliyor. Bu konuda uyarmak ve bazen zorlamak da öğretmenlerin görevi olmalı. Bunun için devletin öğretmene sahip çıkması ve özellikle çok bilmiş, egoist ve hoyrat veliler karşısında ezdirmemesi gerekiyor. Eskiden öyle ya da böyle öğretmene belli oranda saygı gösterilirdi. Gerçi o dönemlerde de, birçok öğretmenin bu kutsal dokunulmazlığın arkasına sığınarak öğrencilere zulüm yaptığını biliyoruz. Şimdi iş tersine dönmüş durumda ve kendini bilmez bir kısım veliler öğretmenlere orantısız müdahale ve hakarete varan tepkiler göstermekte. Devletin bu konuda da hakkaniyeti tesis edecek bir sistemi hayata geçirmesi gerekiyor. Ne çocukları öğretmenlere, ne de öğretmenleri velilere ezdirmemek lazım.


Öğretmenlerle ilgili son notum da kılık kıyafet üzerine olacak. İnsanoğlunun yaradılış kodlarında görsel estetiğin ruha yansımaları oldukça güçlü yazılmış. Çocukların karşısına düzgün ve göze hoş gelen kıyafetlerle çıkmak öğretmenin önemli vazifelerinden olmalı. Körpe zihinlerin estetik algısını daha okul öncesinden deforme etmemek gerekli. Bu konuda da gerekirse öğretmenlere eğitim verilmesinden yanayım. Ayrıca okul öncesi eğitimde yoğunlukla bayan öğretmenler çalıştığını hepimiz biliyoruz, bu şefkatli muamele açısından doğru da bir tercih. Ancak bayan öğretmenlerin nasılsa bunlar çocuk diyerek dekolte kıyafetleri tercih etmelerine fırsat verilmemeli. Erken yaşlarda da yeterince uyarı geldiğinde cinsel hormonların çalıştığını gayet iyi biliyoruz. Özellikle erkek çocuklarda cinsel obje sapması ve çelişik ruh iklimi olmaması açısından bu da önemli bir tedbir olacaktır.


Yazımda şu ana kadar daha çok öğretmen nitelikleri ve eğitim teknikleri üzerine genel değerlendirme ve öneriler sundum. Bu önerileri çeşitlendirmek ve çoğaltmak mümkün. Bu konuda ciddi ve esaslı bir çalışma yapmak lazım. Eğitim meyvelerini onlarca yıl sonra verecek bir yatırım. Etraflıca düşünüp, geçmiş tecrübeleri de masaya yatırarak titiz bir planlama yapmak gerekiyor. Çağın ve teknolojinin uzun vadede yaşam formlarımızı nasıl etkileyeceğini iyi hesaplamak ve ona göre çözümler üretmek lazım. Bir yola çıktığınızda yolun yanlış olduğunu 20-30 yıl sonra öğrenecekseniz yolunuzu baştan çok iyi analiz etmelisiniz. Ben çok emin olduğum bazı gerek ve şartları yazdım.

Yazımızın son bölümünde ilk bölümde bahsettiğim yerleşke modeli okulların ne gibi artıları olacağına dair ayrıntıları sunacağım. Yani okul fiziki alt yapılarının nasıl planlanması gerektiğine dair mülahazalar yapacağım ve tezimi güçlü delillerle savunmaya gayret edeceğim.

3. Bölüm: Bir Masal Anlatalım
-----------------------------------------

Free counters!

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

 Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.












Yorumlar