Bir Masal Anlatalım; Gerçek Bir Masal (3)

Yerleşke şeklinde tasarlanmış anaokullarının önemine geçmeden önce, anaokulu eğitiminin iki yaşında başlaması gerektiğini vurgulamak isterim. Çiş/kaka eğitimini tamamlamış çocukların eğitim hayatı hemen başlamalı. Anne ve babaların çocuk eğitimine güvenmediğim gibi, bakıcıların eğitimine hiç güvenmiyorum. İki yaşın çok erken olduğunu savunanlara şu cevabı verebiliriz: Çocuklar gerekirse anneleri eşliğinde profesyonel anaokulu öğretmenlerince hayata hazırlanmalı. Pekala mevcut anaokulu öğretmenlerine ne kadar güvenebiliriz? Öğretmen kalitemiz de düşük seviyede, ama ebeveynlerden daha doğru çocuk yetiştirebileceklerini düşünüyorum. Hem burada ideal ilkeleri çizmeye çalışıyoruz. İkinci bölümde sıraladığım öğretmen standartları sağlanabilirse, eğitmenlerin ailelerden açık ara daha iyi çocuk yetiştirebileceğine inanıyorum.



İdeal bir anaokulunu tasvir ederken bir bakıma Alis Harikalar Diyarı’na benzer bir kurgu çizebilirim. Yerleşke şeklinde tasarlanmış anaokullarının geniş bir arazide ve büyüleyici bir çevre düzenlemesiyle inşa edilmesi gerekiyor. Mimari tasarım da gayet özenli ve ergonomik olmalı. Aslında söylemek istediğim şey özetle şu: Çocuk anaokuluna geldiğinde evine dönmek istemeyeceği kadar güzel bir ortamla karşılaşmalı. Çiçeğinden ağacına, çimeninden çalısına, binasından mobilyasına kadar her ayrıntısı çocuğu pozitif yönde etkileyecek, mutluluk hormonlarını tetikleyecek nitelikte olmalı. Çocuğa böyle bir ortam sunarsanız, bu ortamda vereceğiniz tüm bilgilere ve davranış kalıplarına karşı koyamadığı bir sevgi ve hatta tutku ile bağlanacaktır. 0-6 yaş arası dönemle ilgili hafıza kayıtları çok büyük oranda şuuraltından ve farkedemediğimiz şekilde tesir gücüne sahiptir. Bir çocuk, çılgınlar gibi mutlu olduğu bir ortamda, sevgi ve hayranlık beslediği bir öğretmenden alacağı telkinlere ilerleyen dönemlerde bigane kalamaz ve bunları neden yaptığının farkında bile olmaz.

Okullar düz arazide bile inşa edilse, suni tepeler vasıtasıyla eğimlerin oluşturulması gerekir. Çocukların meyilli arazilerde hareket ettiklerinde kas yapıları çok daha güçlü bir alt yapıya sahip olacaktır. Hele ki önümüzdeki çağlarda, bizi her ihtiyacını oturduğu yerden karşılayacak bir nesil bekliyorsa, bu tür tedbirler olağanüstü önem kazanıyor. Sadece eğimli arazi de yetmez. Çocuğun fiziksel gelişiminin sağlıklı olabilmesi için aktif egzersiz içeren oyunlar da planlanmalı ve buna yönelik alt yapı oluşturulmalı. Son dönemlerde –özellikle erkek çocuklarda- fiziksel aktivitelerde hızla azalma yaşanıyor olması ve bu atalete bağlı olarak hormonal dengesizliklerin giderek artması, uzun vadede içinden çıkılamayacak sosyolojik sorunlarla boğuşmamıza neden olabilir. Kısırlık veya cinsiyet kaymaları psikososyal dinamikleri ve toplumun devamlılığını menfi yönde etkileyecektir.



Anaokulu eğitiminde ideal öğrenci sayısı bir sınıfa/öğretmene 15 öğrenci düşecek şekilde hesaplanmış durumda. Mevcut anaokullarında sınıf sayısı 2-10 arası değişiyor. Benim idealize ettiğim anaokullarında her yaş grubu için ortalama 10 civarı sınıf öngörüyorum. Bu da (2-3-4-5 yaşlarda) toplamda 40 sınıf eder. Yani yaklaşık 600 öğrencili bir okul anlamına gelir ki okul ortamını bir panayır kadar renkli ve hareketli kılar. Bir çocuk böyle kalabalık bir ortamda yeterince neşeli, mutlu ve motive olacaktır. Sosyalleşme açısından çok ciddi kazanımlar elde edecekleri gibi, fazla sosyal iletişimden kaynaklanan erken dönem tecrübelerle gerçek hayatta karşılaşacakları bazı mefhumlara (rekabet, yardımlaşma, tartışma vs) daha erken yaşlarda adapte olacaklar ve bu da uzun vadede bir çok hayal kırıklığı ve travmanın bertaraf edilmesi için psikososyal aşı görevi görecektir.

Öğrenci ve sınıf sayısının çokluğu bize bir çok avantaj sunar. Mesela 5 sınıflı bir anaokulu için yüzme havuzu yaptırmak lüks ve ağır maliyetli bir gider olacaktır ki, halihazırda bu büyüklükteki okullarda yüzme havuzu falan yok zaten. Oysa 40 sınıfınız varsa yüzme havuzu optimum bir gider haline dönüşür. Bununla paralel olarak bir yüzme hocası istihdam etmenin maliyeti de minimize edilmiş olur. Aynı şekilde spor salonu inşası ve beden eğitimi öğretmeni istihdamı, müzik sınıfı ve müzik öğretmeni istihdamı da rasyonel bir seviyeye gelir. Ha keza lisan veya sanat eğitimi için de benzer avantajları yakalama şansımız olacaktır. Yeri gelmişken anaokullarında beden eğitiminde üç kategoriyi olmazsa olmaz gördüğümü belirteyim: Jimnastik, yüzme ve savunma sporları.



Çocukların sorumluluk bilincini geliştirmek adına bir dizi tedbirler alınmalı. Örneğin her çocuk için bakımını üstlenebileceği nitelikte hayvanların sorumluluğu verilebilir. Ya da sulamasından sorumlu olduğu bir çiçek, fidan tahsis edilebilir. Bu sadece sorumluluk duygusunu değil, tabiat ve hayvan sevgisini de kavi kılacak bir uygulama olacaktır. Okul arazisi elverirse 4-5 yaş grubu çocuklara mevsimlik ürünler ekebilecekleri küçük tarlalarda çalışma fırsatı tanınmalı. Çocukların elde ettikleri ürünleri kurulacak küçük panayırlarda satmalarına olanak sağlanırsa ticari yetileri erken dönemde gelişmeye başlar. Yetiştirdikleri ürünlerin bir kısmını evlerine götürmeleri de aile içinde çocuğun kişilik gelişimine ciddi katkıda bulunabilir. Bir kısmını da ayırarak ihtiyaç sahiplerine dağıtmalarına imkan vermek gerekir ki paylaşma ve merhamet duyguları gelişsin.

Biliyorum, yazıyı gülümseyerek okuyorsunuz, hayal aleminde romantik bir adam diye geçiriyorsunuz içinizden. Masal gibi geliyor yazdıklarım. Oysa ben fazlasıyla ciddiyim. Keşke okul öncesi eğitimin üniversite eğitiminden daha önemli olduğunu anlayabilseydik. Devam edelim.

Okul binaları tek katlı olmalı. Ama tavan yüksekliği standart 3 m den daha yüksek ve ferah bir şekilde tasarlanmalı, aydınlık ve geniş sınıflarda ders verilmeli. Tek bina yerine çok binalı bir yerleşke olmalı. Çocukların bazı günler okulda gecelemelerine fırsat verecek küçük bir yatakhane de bulunmalı. Aileden ayrı geçirilecek bir gece, çocuğun özgüvenini sağlamlaştırmaya katkıda bulunacaktır.



Okulun büyüklüğüne ve içeriğine göre hemşire, veteriner ve hatta ziraat mühendisi de istihdam edilmesi uygun olacaktır. Özellikle hemşire istihdamı önemli. Kaza ve ateşlenmelere erken müdahale gibi bir şansımız olduğu gibi, pek çok sağlık problemi okul içerisinde çözüleceğinden gerek velilerin işgücü kaybı, gerekse hastanelerin gereksiz meşguliyetinin önüne geçilebilir. Bu sayede hemşire istihdamının getireceği mali yük, fazlasıyla kazanç olarak ülke ekonomisine döner.

Ders ve teneffüs süreleri özenle belirlenmeli. Teneffüslerin mümkün olduğunca uzun olması ve bu sürenin açık havada geçirilmesinin sağlanması da oldukça önemli. Çok soğuk veya çok sıcak günlerde çocukların iklim şartlarından etkilenmesi veya hastalanması mümkün. Ancak sınıfta geçirilen teneffüslerin çocuk sağlığına menfi etkilerinin daha büyük boyutta olduğunu düşünüyorum. Ana okuluna giden öğrenciler zaten neredeyse her ay hastalanıyor. Bağışıklık sistemlerinin gelişmesi açısından çok da dramatik bir durum değil. Hastalık bulaşması kaçınılmaz ise yapacağımız şey, çocukların hastalıkları hafif atlatmalarını sağlamak. Doğru beslenme ve grip aşılarıyla bu meseleye makul bir çözüm getirilebilir. Nasıl olsa hemşiremiz var.



Beslenme demişken bu konuyu da es geçmemekte fayda var. Çocukların kahvaltı ve öğlen yemeklerini okulda yemelerini gerekli görüyorum. Ailelerin çocuk besleme rejimlerine asla güvenmiyorum. Mümkün olsa çocukların akşam yemeklerini bile okulda yemelerini sağlardım. Okullardaki öğünler uzmanlarca belirleneceğinden çok daha dengeli ve besleyici olacaktır. Yemekler için kullanılan ürünlerin doğal ve sağlıklı olması da, yüklü miktarda mal alımı yapıldığından rahatlıkla kontrol edilebilir. Sabah kahvaltılarının okulda verilmesinin özellikle çalışan anneleri ne kadar rahatlatacağını da öngörbiliriz. Pek çok evde özellikle okul günleri çocuklara derme çatma ve sağlıksız kahvaltılar verildiğini biliyorum. Çocuklarda sıkça rastladığımız iştahsızlık probleminin yaşıtları arasında topluca yemek yendiğinde ciddi oranda azalacağını tahmin edebilirsiniz.

Anaokullarında engelli öğrencilerin normal öğrencilerle birlikte eğitim almaları için bütün şartlar zorlanmalı. Buna göre bir alt yapı tesis edilmeli. Anaokulu dönemi, engelli öğrencilerle sağlıklı öğrencilerin birlikte eğitim almalarına en müsait yaş aralığı. Çocukların engellilerle iletişim yeteneğinin kesbetmesi, empati oluşturabilmesi ve ötekileştirmemesi için güzel fırsatlar sunulabilir. Bu sadece engelli öğrenciler için değil, diğer çocuklar açısından da katma değeri yüksek bir birliktelik olacaktır.

Lisan eğitiminin de -şayet verilecekse- büyük oranda anaokullarında ve ilkokullarda verilmesi lazım. Dünyada yaygın konuşulan diller ve bölgesel olarak teşrik-i mesaimizin güçlü olduğu halkların dillerine hakim çok sayıda insanımız olması gerekiyor ki bölgesel/küresel aktör olma hedefimize ulaşalım.



Kabaca bir anaokulu tablosu çizdim. Çok daha fazlası yazılabilir, ayrıntılara da girilebilir. Bazı hususlara da özellikle değinmedim. Mesela oyunla öğretim metodları. Bunlar zaten uygulanıyor.

Şimdi gelelim meselenin büyüğüne. Hala romantik olduğumu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Mevzuya oldukça rasyonel yaklaştığımı göreceksiniz. Bu yazıda bahsettiğim yerleşke modeli anaokulu şemasının çok ağır mali külfeti olacaktır. Türkiye gibi bir ülkede, yurt genelinde böyle bir hamleye kalkışsanız ekonominiz çöker. Projelerdeki sorunları nasıl çözebileceğimize bakalım.

Ana okulu eğitimini 2 yaşa kadar düşürmek öğrenci sayısını ve doğal olarak istihdam edilecek öğretmen sayısını ciddi oranda arttıracaktır. Bunun ağır bir mali bedeli olur elbette. İlk-orta-lise eğitimlerinde fazla sene harcandığını düşünüyorum. 1-2 yıl buradan tasarruf edilerek okul öncesi eğitime aktarılmalı. Özellikle liselerin 4 yıl olmasını hiç kabul edemedim. Bu konular üzerine de yazı yazacağımdan şimdilik detaylara inmiyorum.

İkinci meselemiz bahsettiğim anaokulu modeli için çok geniş araziye ihtiyacımızın olması. Özellikle büyük şehirlerde bu tür geniş arazi bulmak çok zor. Bulsanız bile maliyeti astronomik seviyede olacaktır. Küçük şehirler ve kasabalarda bu ciddi bir mesele değil. Bol miktarda geniş araziyi uygun fiyatta temin edebilirsiniz. Büyük şehirler için de perifer mahallelere nisbi olarak çözüm getirmek kolay. Ancak dikkat ettiyseniz anaokulu modelimiz, bir bina yığınından çok daha fazla yeşil alan kimlikli bir tesis. Yani devlet, büyük kentlerde yeşil alan için ayırdığı bölgelerin bir kısmını bu türden yerleşkelere ayırdığında, yeşil alandan feragat etmeyeceği gibi, yeşil alana en çok ihtiyaç duyan 2-6 yaş arası çocukların derdine de ciddi bir çözüm getirmiş olur.

Bu türden bir yerleşkenin inşa maliyeti normal bir okula göre tabi ki yüksek olacaktır. Bu da doğru. Ama milli eğitim bütçesinin bir kısmı bu projeye tahsis edilerek peyder pey projenin hayata geçirilmesi mümkün.  5 yılda değil 40 yılda tamamlayalım. Zira ne kadar çocuğumuzu kurtarırsak o kadar kardır. Pilot bölgeler seçilerek çalışmalara başlanabilir. Projelere hususen kırsal bölgelerde başlanması daha avantajlı olacaktır. Hem okul tesis etmek daha ekonomiktir, hem de kırsalda verilecek bu türden bir eğitimin uzun vadede ülke gelişimine katkısı daha fazla olacaktır.

Yazımızın ilk bölümünde ulaşımın da yerleşke modeli okullar için ciddi bir maliyet olduğunu belirtmiştim. Buna getirebildiğim bir çözüm yok maalesef. Ülkemizde daha çok petrol bulunup üretilmesi için dua edebiliriz, o kadar.

Bir ülkenin güçlü ve egemen kalabilmesi için benim gördüğüm üç mihenk taşı; eğitim, kültür ve adalet. Kültür büyük oranda eğitime bağlı. Hani nereden başlamalıyız diye sorarsanız illa da eğitim derim. Eğitimde de okul öncesinin en önemli hamle olduğunu düşünüyorum. Nesillerinizi iyi eğitirseniz sağlık, teknoloji, adalet, kültür, sanayi, savunma, çevre gibi aklınıza gelecek tüm alanlarda güçlü bir ilerleme kaydedersiniz.



Belki şu konuda itiraz edenler olacaktır: Şayet tüm çocuklar devlet tarafından standart formda, üstelik senin dediğin gibi etkin bir eğitime tabi tutulursa sterotayp bir nesil yetişmez mi? İnsanımız renksiz, inisiyatifsiz kalmaz mı?

Standart eğitimden dem vuruyorsak, çocuklarımızın yönelimlerine ket vurmaktan bahsetmiyoruz. Bilakis her çocuğun ayrı bir derya olduğunu ve ayrı özelliklere sahip olduğunu vurgulamış, öğretmenlerimizin her çocuğa özel ayrı eğitim teknikleri uygulaması gerektiğinden bahis açmıştık. Çocuklarımızın yeteneklerini de doğru alanlara kanalize etmek bu sayede mümkün olacaktır. Okullar tarla, çocuklar tohum. Tarla sağlıklı ürünler yetiştirecek kadar verimli olursa, genetik kodları farklı olan her çocuktan rengarenk çiçekler, farklı estetik yapraklar ve binbir çeşit lezzetli meyve sadır olacaktır. Çocuklara borcumuz çok. Hemen ödemeye başlasak iyi ederiz.


-----------------------------------------

Free counters!

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:


 Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.



Yorumlar

  1. Osmanlı mekteplerinde "Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz…" yazdığında dair rivayetler var. İnşallah yeni nesil okullar da bu uygulamayı benimserler ve çocuklarımız da bizim gibi eğitim anlamında iğdiş edilmezler.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.