Bir Damat Portresi: Berat Albayrak (3)

Yaklaşık 3 yıl önce Berat Albayrak’la ilgili iki bölümlük bir yazı dizisi yayınlamıştım. Şimdi gördüğüm zarurete binaen bu serinin üçüncü ve dördüncü bölümlerini kaleme alıyorum.


Yazıları yayınladığım dönemde Albayrak ekonomiden sorumlu bakanlık görevinde 14 ayı doldurmuştu. Kendisinden umutluyduk, baş aşağı giden ekonomiyi toparlama gayretleri vardı. Köprülerin altından çok sular aktı. Yaklaşık 28 ay süren görevinden 8 Kasım 2020’de istifa etti.



Önce bu istifanın arka planı ve istifa sürecini ele alalım.


15 Temmuz sonrası küresel güçlerin ellerinden uçup giden Türkiye’yi ve bu işin mimarı Erdoğan’ı hedefe koydukları herkesin malumu. Batı böyledir, yönetmek isteği ülkeleri kendilerine boyun eğen başkan veya devlet erkanına yönettirirler. Şayet istemedikleri bir lider çıkarsa güç kullanarak indirirler, askeri ya da yargı darbeleri gibi. Bunları da beceremezlerse son çare ellerindeki yumuşak enstrümanları devreye sokarlar. Ekonomik taarruzlar ve ambargolar bu enstrümanların başında gelir. 15 Temmuz sonrası ekonomik saldırılar olduğunu, kimi zaman finansal kimi zaman da psikolojik araçlarla Erdoğan’ın zayıflatılmaya çalışıldığını hepimiz müşahede ettik.


Berat Albayrak da ekonominin zor günler geçirdiği bir dönemde göreve başlamıştı. Bütün negatif yüklemeler ve psikolojik faktörlere rağmen dengesi bozulan ekonomiyi belli bir istikrara kavuşturduğu söylenebilir. Erdoğan’ın -Yiğit Bulut’tan mülhem- düşük faiz takıntılarını da bir oranda kırmış, ekonomik doğrulara göre, o zamanın şartlarına göre müdahalelerde bulunmuştu. Erdoğan’ın onca faiz takıntısına rağmen piyasa istikrarı için MB politika faizini %6 arttırmıştı.

Berat Albayrak istediği Merkez Bankası başkanını da göreve getirmişti. Dolayısıyla ekonominin bütün ipleri elindeydi. Yani ekonomideki tüm gelişmelerden günahıyla, sevabıyla sorumlu tutma hakkımız var. O dönemde dolar kurunun sürekli yükselmesi ve kur yükselişini yaklaşık altı ay geriden takip eden enflasyon rakamlarının da tırmanmaya başlaması yeni faiz artırımları gerektiriyordu. Ama Erdoğan belki bir-iki seferliğine verdiği izni tekrar vermediğinden faiz uzunca bir süre sabit bırakıldı. Bu arada mevzuyu meşru göstermek için TÜİK’in enflasyon rakamlarını düşük gösterdiğini herkes biliyordu.


Devletin halkını aldatması çok iç acıtan bir durum. TÜİK rakamlarla ne kadar oynarsa oynasın halk pazarda gerçeği iliklerine kadar hissediyordu. Gerçekleri örterek veya görmezden gelerek ancak bir süre idare edebilirsiniz.Zaten öyle de oldu. Sonunda döviz alıp başını gitmeye başlayınca, piyasaya dolar satışıyla müdahale edilmek zorunda kalındı. Güneşe kar dayanmaz misali, sürekli yükselmeye çalışan dövizi baskılamak için Merkez Bankası’nın döviz rezervleri de hızla eritilmeye başlandı. Anlamanız için rakamlarla ifade edeyim. 2013 yılında 100 milyar doların üzerinde olan net döviz rezervlerimiz Berat Albayrak’ın görevi bıraktığı 2020 Kasım’ında 30 milyar doların altına düşmüştü. Aynı garabet politikalar devam ettiğinden şu anda da eksi 50 milyar dolara geriledi. Yanlış duymadınız, eksi 50 milyar dolar.


Berat Albayrak’ın üç büyük günahı var. 1) TÜİK’in veri politakalrına müdahale ederek devletin en önemli kurumlarından birini itibarsızlaştırdı. Bu, aynı zamanda develete olan güvenin de azalması demek. Buna hiçbir bürokratın veya siyasinin hakkı yok. 2) Erdoğan’ı içine düştüğü teorik bataklıktan (Faiz sebep - enflasyon sonuç) çekip alamadı. Yani bir Yiğit Bulut kadar olamadı. 3) Erdoğan’ı düzeltemediği gibi, Erdoğan’ın suyuna giderek eyyamcılık yaptı ve yaşanan ekonomik buhranın baş sorumlularından oldu. 


Ekonominin diğer fragmanlarında başarılı müdaheleler, milli refleksler gösterdi. Ama yukarıdaki üç büyük günah, özellikle de son ikisi diğer bütün yaptıklarının sevabından 10 kat zarar verdi ekonomiye.


TÜİK enflasyonu ne kadar düşük gösterirse göstersin halk her geçen gün pahalanan emtia fiyatlarıyla geçim derdi yaşamaya başlamıştı ve bunu partinin yetkililerine dillendirmeye başladılar. Doğal olarak ekonominin dümenindeki Berat Albayrak hakkında parti içinde menfi bir algı yükselmeye başladı. Aslında Berat bey, tıpkı Ahmet Davutığlu gibi, hizipçilik yapıyor ve Erdoğan’a yakınlığını kullanarak parti içinde kendisine biat edenleri üst makamlara taşıyordu. Aynı zamanda bürokraside de benzer yandaş atamalarıyla kendisine iktidar alanı yaratmaya çalışıyordu. Bundan rahatsız olan çok sayıda isim, ekonomideki kötü gidişatı fırsat bilerek Berat Albayrak’ı açıktan eleştirmeye ve sorumlu tutmaya başladılar. 


Berat Albayrak’a karşı bayrak açmak kolay iş değil. Erdoğan’ın ailesinden biri. Milletvekillerinin bile artık randevu alamadığı Erdoğan’la en kötü ihtimalle ev ziyaretiyle görüşebilecek biri. Ayrıca Erdoğan damadının hüsn-ü niyetine ve çalışkanlığına güveniyordu. Bu da insani ve doğal bir refleks.


Erdoğan, damadıyla ilgili giderek artan irili ufaklı yakınmaların yavaş yavaş artmasıyla cesaretlenen ve doz yükselten serzeniş sahiplerine karşı bir parti toplantısında damadına açıktan sahip çıkan açıklamalar da yapmıştı. Kısacası kalın bir kırmızı çizgi çekmişti. Ta ki ekonominin diğer kurmaylarını çağırıp bilgi alana kadar.


Erdoğan ekonomik gidişatın iyi olmadığı bilgisini alıp da mı çağırdı kurmaylarını, yoksa durumdan endişelenen ekonomi kurmayları mı kendisinden talep etti bilmiyorum. Ama Nurettin Canikli ve Naci Ağbal’dan aldığı bilgiler fazlasıyla can sıkıcıydı. Sürekli hava attığı Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin eridiğini öğrendiğinde ciddi bir hayal kırıklığı yaşadı. O hızla neler yapılması gerektiğini sorduğunda aldığı cevaplara ikna oldu. Burada önemli bir not düşelim. Kendisini sürekli ekonomi uzmanı (!) olarak lanse eden Erdoğan’ın Merkez Bankası rezervleriyle alakalı aylarca bilgisi yokmuş.


Mezkur toplantıyı haber alan Berat Albayrak, ekonominin komuta dümeninde olmasına rağmen kendisinden habersiz bir toplantı düzenlenmiş olmasından gayet rahatsız olarak hızlıca Külliye’ye ulaştı ve rivayetlere göre koridorda o sırada toplantıdan çıkan Naci Ağbal’la karşılaşarak ağır bir tartışmaya girişti. 


Ertesi gün Erdoğan Merkez Bankası başkanlığına Naci Ağbal’ı atadığında olanlar oldu. Berat Albayrak Instagram hesabından ağır mesajlar içeren bir istifa mektubu yayınladı. Ortalık buz kesmişti. Önce bu açıklamanın bir komplo olup olmayacağı konuşuldu. Acaba gerçek miydi, yoksa hesabı hacklenmiş miydi? Bana da sordular. Sosyal medyada mektubun gerçek olma ihtimalinin güçlü bir ihtimal olduğunu belirtmiştim (8 Kasım 2020). Şahsen tanışmasam da etrafından çok sayıda insan tanıyordum, yetiştiği iklimi, yaşadığı hayatı biliyordum. Nitekim istifa mektubu gerçek çıktı. 



Bu arada yaşanan korku ikliminin ne kadar dramatik seviyede olduğunu şuradan anlayın. İstifa mektubunun medyaya düşmesi ve istifanın Erdoğan tarafından kabulü arasında geçen yaklaşık bir günlük süreçte, Ak Parti’ye yakın medya grubunda bulunan gazetecilerden birkaç istisna hariç kimse tek kelam etmedi. Menfi ya da müsbet bir yorumdan bahsetmiyorum, onu yapabilen zaten yok. Mektubu gündeme bile getiremediler. Çünkü gündeme getirmek sanki istifayı istiyormuş gibi bir tavır olarak algılanabilirdi ve şayet Erdoğan istifayı kabul etmezse o gazetecinin kariyeri bitebilirdi. Mektubun uydurma olduğunu söyleseler Beratçı gibi görünebilirler, akabinde Erdoğan istifayı kabul ederse oluşan yeni güç dengelerinde yine kariyer erozyonu yaşayabilirlerdi.Ciğercinin kedisi olmak kolay değildi elbette. Aşağıdaki Orhan Veli şiiri medya kalemşörlerine gelsin.


KUYRUKLU ŞİİR


Uyuşamayız, yollarımız ayrı;

Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;

Senin yiyeceğin, kalaylı kapta;

Benimki aslan ağzında;

Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.


Ama seninki de kolay değil, kardeşim;

Kolay değil hani,

Böyle kuyruk sallamak tanrının günü.


Berat Albayrak Erdoğan’a hem kırgın, hem kızgındı. Kendisine güvenmeyip, başkasından aldığı bilgilerle kendi uhdesindeki önemli bir makam üzerinde kendisine danışmadan tasarrufta bulunmuştu. Kırgınlığı da kendisine bir türlü açmadığı yolu (faiz artırımı) Naci Ağbal’a açmasındandı. Berat bey, Naci Ağbal’a da çok kızgındı. Döviz rezervlerindeki erimeyi Erdoğan’a söyleyerek bir nevi ispiyonlamış ve Erdoğan’ın bam tellerinden birine basmıştı. Berat Albayrak bu duygularında kısmen haklı ama büyük oranda haksız.


Son bölümde Albayrak’ın hangi konularda haklı hangilerinde haksız olduğunu yazacağım. Ayrıca psikolojik bir tahlil yapcak ve kendisine tavsiyeler verip onun üzerine düşen iki milli görevi açıklayarak yazıyı tamamlayacağım inşaallah.


Sonraki bölüm için tıklayın.


Önceki bölüm için tıklayın.


İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

Free counters!









Yorumlar

  1. Albayrak istifasından sonra ekonomi politikalarında rota değişikliği olmadı. Halen aynı istikamete doğru ısrarla yol alınmaya çalışıldığı görülüyor. Nebati gibi iktisat ve ekonomi bilgisi olmayan birinin seçilmesi ise işin sadece vitrin kısmı olduğunu ortaya koyuyor. Nebati ülke adına bu denli ciddi risk barındıran politikaların icracısı olamaz. Ben gelen tepkilerden kaçarak ekonomiyi hala albayrakın idare ettiğini düşünüyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.