Son Delikanlı


Hayvanların bir kısmı, tehlike anında ait olduğu sürünün faydası veya bekası için kendini feda eder. Böylece türünün devamlılığını, yahut daha iyi konumda kalmasını sağlar. Bunun biyolojideki terminolojik ifadesi “altruistic behaviour”. Türkçesini tam bilmemekle beraber “özgecil davranış” olarak çevirenlerin tabirini kullanabiliriz (özgecil, bencilin zıt anlamlısı). Genetik kodlarındaki bu eğilime hiçbir hayvan karşı gelmiyor/gelemiyor. Şartlar oluşunca hayatından veya huzurundan içgüdüsel olarak vazgeçiyor. Fedakâr davranış biçimi insan türünde de mevcut. Bir farkla ki, fedakar olup olmamaya kendimiz karar veriyoruz. Bu yönüyle kendinden veya hakkından vazgeçme tüm kültürlerde asil ve erdemli bir davranış kalıbı olarak saygı görür. Modernizmin bir hayat tarzı olarak iyiden iyiye benimsenip, bireyselciliğin artan bir ivmeyle toplumda hâkim olmasına, bencilliğin cemiyetler içerisinde kol gezmesine rağmen, hala şu yerkürede bu tarz diğerkâm yiğitleri görüyor olabilmek umut verici.

Fedakarlık zor bir haslet. Ama bir şekilde herkes, kısmen ve zaman zaman da olsa ucundan kıyısından bu türden alicenap tutumları takınabiliyorlar. Fedanın en uç noktası canından vazgeçebilmek. Pek çok alanda hatırı sayılır fedakarlık gösteren, toplumun faydası için birçok hakkından feragatte bulunabilen insanların bile çok büyük kısmı, iş can vermeye gelince bin bir bahane uydurarak ufaktan sıvışmayı tercih ediyorlar. Oysa biliyoruz ki asaletin, yiğitliğin, delikanlılığın tek mutlak seviyesi canından vazgeçebilmek.

İnsanlar ölüme birkaç farklı süreçle yürür. Kimi ortada ölüme ait hiçbir şey yokken, bir kör kurşun ya da patlama ile can verir. Ölümle yüz yüze gelme süreci yaşamaz, kurşunun vızıltısını, patlamanın gürültüsünü bile duymaz. Bazıları ölmeden önce birkaç saniye, bazıları birkaç saat, kimisi birkaç hafta ölüm süreci yaşar. Bazısında aylar veya yıllar sürer. Ölüm kesinleştiğinde insan neler hisseder? İlginçtir bunu sadece ölenler değil, yaşayanların büyük kısmı da biliyor. Ya bizzat ölümle burun buruna gelmiş olmaktan hakkel yakin, veya bu tecrübeyi yaşamış olanların anlatımından diğer insanlar da ilmel yakin bu süreçte kişinin neler hissettiğini bilirler. Bu bahsettiğim süreçler ölümün istem dışı gelmesiyle ilintili. Asıl konumuza gelelim. Pekala, bilerek ölmeyi tercih etmek nasıl bir duygu ve akıl eşliğinde olur?

Kimi zaman insan insiyaki olarak ölüme gider; Arabanın altında kalacağını gördüğü bir çocuğu kurtarırken, çok sevdiği bir insanın ölümünü engellemek için kurşuna göğsünü siper ederken vs. Veya cinnet anında, bir bunalım esnasında veya anlık öfkeyle ölüm tehlikesi içeren bir aksiyon alabilirsiniz. Bunları bir kenara koyalım. Bazen düşünüp tartarak, karar vererek, şuurla ölüme yürürsünüz ki, işte en zorlu yürüyüş budur.

15 Temmuz gecesi, meşum darbe girişimini engellemek adına, kadınlı erkekli milyonlarca insan sokaklara çıkarken yukarıda bahsettiğimiz şuurlu yürüyüşün mümtaz örneklerinden birini sergilemiş oldular. Tabi ki sokağa çıkan herkesin ölmeyeceğini kestirebiliyorlardı. Ama bir kısmının can vereceğinden de gayet emindiler. Kimisi marketlere koşup stok yapmanın derdine düşmüşken, kimileri bankamatiklerde kuyruğa girerken, kimileri olan biteni rahat koltuğunda televizyondan film seyreder gibi izlerken, kimileri de ölüme yürüyordu o esnada. Bu insanlar saygıyı fazlasıyla hak ediyorlar.


Ama o gece bazıları sadece ölüme değil, kahramanlığın zirvesine yürüdüler. Onlar ön cephede, ölümün değil yaşamanın küçük ihtimal olduğu saflardaydı. Bir arkadaşım 15 Temmuz gecesiyle ilgili çok can alıcı bir yorum yapmıştı: “Allah darbeyi zaten akim bırakmayı murad etmişti. Herkes o olay sürecinde kendi nefsinin ve şeytanının darbesine karşı kendi imtihanını verdi”. Bana göre o gece en çetin sınava giren ve imtihanını başarıyla tamamlayan isim Ömer Halisdemir olmuştur. Bir sınav ne kadar zorsa, o sınavı geçmek de o denli ihtiram ve övgüyü hak eder.

Şehit Halisdemir’in sınavının ne kadar zor olduğunu şöyle anlatalım. Bu yazıyı okurken telefonunuz çalsa ve sevdiğiniz, güvendiğiniz bir kişi size 1-2 saat içerisinde ölmeniz gerektiğini söyleyip telefonu kapatsa, neler hissederdiniz bir düşünün. Hani birkaç aylık bir süreniz olsa kendinizi psikolojik olarak hazırlardınız belki. Sevdiklerinizle doya doya koklaşır, onlar bilmese de içten içe vedalaşırdınız. Yarım kalan işlerinizi tamamlar, kalbini kırdıklarınızla helalleşirdiniz. Ama 1-2 saatlik vaktiniz varsa her şey çok farklı bir süreçte tezahür eder. Şeytan, o birkaç saatlik zaman diliminde sizi vazgeçirebilmek için sürekli kulağınıza bir şeyler fısıldar. Ölüm ve sonrasının bilinmezliğiyle gözünüzü korkutur. “Milleti sen mi kurtaracaksın?” der, sinsice. Halisdemir, karargahı basmaya gelenlere müdahale etmeyip, sorduklarında “Ben içeride hazırlanırken gelmişler, müdahale edemedim” diye haklı bir gerekçe uydursaydı, kim ne diyebilirdi ki mesela. Sadece ölüm korkusu yoktur gündeminizde. Küçük çocuklarınız varsa -ki Halisdemir’in vardı- şeytan onların geleceğini, yetim kalınca ne acılar çekeceklerini hatırlatır insana. Hayatın gözlerinin önüne gelir, hayallerin sıralanır bir bir. Çocukların okullarını bitiriş törenlerinde olmayı, mürüvvetlerini görmeyi, torunlarını kucağına almayı, huzurlu bir kasabada eşinle emeklilik yaşamayı hayal etmişsindir. İşte dünyalık her şeyi geride bırakarak, şeytanın ve nefsinin yoluna koyduğu tüm tuzakları aşarak şehadete yürümüş bir kahramandır Ömer Halisdemir.

Halisdemir hem ailesine, hem kendi halinde mütevazı bir Orta Anadolu şehri olan Niğde’nin ismine de görkemli bir değer nakşederek ebediyete intikal etmiştir.

Gençler arasında, yiğitlik, efelik taslayanlara “Son delikanlılar Çanakkale’de şehit oldu” diyerek istihza edilir. Hayır, gözlerimiz nice yiğit gördü 15 Temmuz akşamı. Tüm şehitlerimizi, özellikle de “Son delikanlıÖmer Halisdemir’i rahmetle anıyorum. Ruhları şad olsun.
-------------------------------------------

Gazilerimiz de övgüyü ziyadesiyle hak ediyor. Ama özellikle havalimanında üzerine gelen tanka kafa atan Vasfi Yılmaz, köprüde kurşun yağmuruna rağmen cesaretle yumruğunu kaldırıp direnen Muhammed Emin Tekin ve üstünden iki tank geçen Sabri Ünal’a da buradan saygı ve selamlarımı sunuyorum.


 -------------------------------------------
Free counters!

-------------------------------------------

 Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.



Yorumlar

  1. 1st Lieutenant24 Eylül 2018 06:19

    Genel hatlarıyla güzel bir yazı olsa da; FETÖ'nün yaydığı şaiyalar kısmına -bana kalırsa- hiç gerek yoktu. Hayatında hiçbir defa akıllı telefon sahibi olmamış bir insana dahası bir şehide arkasından ByLock kullanıcısıydı vb. mesnetsiz ifadeler ancak bu adi, kancık ve haymatlos örgüte yakışırdı.

    Not: http://www.hurriyet.com.tr/aksakalli-akilli-telefon-kullanmamis-omer-hali-40896186

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin sosyal çevrenizde neler konuşuluyor bilmem. Ben bu dedikoduları FETÖ düşmanı isimlerden bile duyunca mevzuyu ele alma ihtiyacı hissettim. Mevzuyu analitik mantıkla kapatma yoluna gittim. Yani şayiaya aldanan insanların çıkış yolunu sımsıkı kapattım. Müsterihim.

      Sil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.