O Ağacın Altı

Ağaçları hepimiz severiz. Bize birbirinden lezzetli meyveler ikram ederler. Meyveleri yoksa, çiçekleri vardır ağaçların. Damağımızı doyurmasa da, göz zevkimizi beslerler. Çiçekleri de yoksa, dalları ve yapraklarıyla her biri bir tablo gibi arz-ı endam edip bize keyif verirler. Havayı temizler ağaçlar, yağmuru tetikler. Kimi zaman gölgelik, kimi zaman yağmurdan koruyan şemsiyelik görevini deruhte ederler bizim için. Bazen siper olup gövdemizi korurlar, bazen yaslandığımız dinlenmelik olurlar. Ölünce bile işe yarar ağaçlar. Odun olup ıstarak, kereste olup yüzlerce çeşit eşya ve gereçle bize fayda sunmaya devam ederler.


Bütün bu faydalarını ağacın toprak üstündeki kısmından sağlarız. Hâlbuki toprak altında ağacın hemen hemen yarısı kadar bir parçası daha vardır da kimseler umursamaz o kısmını. Bir ağacın tabiata ve insanlığa sunduğu tüm güzellikler o görmediğimiz kısmın sayesindedir. Minerali, suyu, organik bileşenleri sabırla toplayıp toprak üstü kısmının güzelliklerle donanması için didinip dururlar. Sert taşları bile delerler gerektiğinde. Ama kimse alkışlamaz kökleri, kadrini kıymetini bilmez. Çünkü göz önünde değillerdir. Tıpkı husule gelen başarılarda ciddi emeği olan, ama adını sanını kimsenin bilmediği, emektar ve mütevazı pek çok insan gibi.



Hani kaynağı tam belli olmamakla birlikte Timurlenk’e atfedilen bir atasözü vardır ya “Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir eri, bir er bir cengi, bir cenk bir ülkeyi kurtarır” diye. Verilen bir işi, alınan bir sorumluluğu bihakkın yerine getirmenin önemine vurgu yapmak için kullanılır. İşte nalın mıhını hakkıyla çakan o nalbant var ya o nalbant, ağacın altında toprağı azimle delerek suya, minerale uzanan o mübarek kökün ta kendisidir. Bu yüzden işini tastamam ve güzel yapan herkese derin bir saygı duyuyorum. Yalnızca ben değil, hemen herkes bu türden insanlara saygı duyar, rağbet eder. Ama mesele bu insanlara sadece saygı duymak değildir.

İşini imtina ile yapan insanları sadece gördüğümüzde veya tesadüfen fark ettiğimizde kıymet veriyoruz. Hayır! Hayır! Onları arayıp bulmak, kadrini kıymetini bilmek, iltifat etmek, madden ve manen ödüllendirmek ve bazen de nasırlı ellerini öpmekle mükellefiz. Küçük güzelliklerden damıtılarak inşa edilen büyük eserler hem kalıcı, hem daha kuşatıcı olur. Bu tür birlikte bina edilen eserlerin manevi sarmalaması, toplumsal ahengin ve saygının mayasını zenginleştirir. Bireysel iş ahlakı, tam da bu sebeplerle ihtişamlı cemiyetlerin hasıl olması için lokomotif güçtür. Pekala, önderler ne işe yarar o vakit? Belki de bir liderin en büyük vasfı, maiyetindeki bireylerin tekâmülü ve mevcut potansiyellerini -gönlünü kırmadan, “ah”larını almadan- azami limitlerine çekme maharetidir. Bazen tüme varılır; bireyler gelişmiştir, liderleri kaliteli bir çizgide tutarlar. Kimi zaman tümden gelinir; kutlu bir lider çıkar, bireylere hayat verir. Neresinden bakarsanız bakın bireylerin gayret ve ciddiyeti olmadan liderler güdük kalacaktır. Bu yüzden önemli bir başarı, görkemli bir eser varsa, büyük olasılıkla spot ışıklarının aydınlattığı kişilerden başka binlerce isimsiz kahraman da mevcuttur.


İsimsiz kahramanlar kimi zaman görünmeyi ister de beceremezler. Kimi zaman da görünmekten ar edecek kadar engin gönüllü, insan-ı kamil vasfına haiz, “Rıza-yı Bari” hedefiyle yaşayan yüce ruhlu insanlardır. Tıpkı toprağın altında sükunet ve sabırla didinip duran kökler gibi.

Yazıyı okudun. Bu vakitten sonra, “O ağacın altını, bilmem hatırlar mısın?”
-----


Not: Bu yazıyı, yazılarımın uzunluğundan şikayet eden okurlarıma armağan ediyorum :)  

-------------------------------------------
Free counters!
-------------------------------------------

 Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.


Yorumlar