Önce Ölen Kazanır
Her bir insan, yaşadığı müddetçe başkaları için rekabet
etmesi gereken bir rakiptir. Dedikodu, gıybet ve entrikalar hep bu bitip
tükenmeyen mücadelenin zehirli meyveleridir. Bir taraftan insanlar olmadan
yaşayamayız, hayatımıza anlam katan etrafımızdaki fertlerin varlığıdır. Ama diğer
yandan aynı insanların her biri toplum içindeki çıkarlarımız ve güç
mücadelemizde bizim için birer tehdit unsuru olmaktan kurtulamazlar.
Geçen hafta hayatını kaybeden cumhuriyetçi senatör Mccain,
anma merasiminde amansız rakibi demokrat Joe Biden tarafından övgüler ve gözyaşlarıyla
uğurlanırken. İnanalım mı?
2017 yılındaki Anayasa Referandumu sırasında Çapa’da
yatmakta olan bir arkadaşıma refakat ediyordum. Altı kişilik koğuştu ve
hastalar sürekli değişiyordu. Arkadaşımın tedavisi uzun sürdüğünden, koğuşta
bizim gibi uzun zamandır bulunan emekli memur bir amcayla muhabbetimiz oldukça
ilerlemişti. Aksaraylı bu amcamız, seküler milliyetçi dediğimiz bir siyasi çizgiye
sahipti. Seçim sathi mailinde olduğumuzdan konu haliyle sık sık siyasete
geliyor, farklı fikirlere sahip olduğumuz için bolca tartışıyorduk. İki taraf
da nezaket sınırlarını aşmadığından, neşeli atışmalarımız oluyordu.
Yine bu politik muhabbetlerden biri esnasında, konu rahmetli
Necmettin Erbakan’dan açıldı. Kendisi Aksaraylı olduğundan Erbakan’ın sanayi
hamlelerini gayet yakından biliyordu (Bkz Aksaray Motor Fabrikası). “Erbakan
çok büyük adamdı” diyerek başladı söze. Yere göğe sığdıramayan ifadelerle
rahmetli Erbakan’ı iltifatlara boğarken aniden sözünü kestim ve şu soruyu
sordum: “Hayatında hiç Erbakan’a oy vermedin değil mi?” Birden sendeledi ve
neyse ki dürüst bir şekilde “Vermedim” dedi.
Sohbetimize kulak kesilenler gülmeye başlamışlardı. Ses tonundaki
tereddüt, yüzündeki faka basmış ifade görülmeye değerdi. Ben de avını kapana
kıstırmış tilki sinsiliğinde sırıtıyordum. “Erbakan yaşasaydı bu iltifatları
yapmazdın. Artık rahmetli olduğu için senin taraftarı olduğun siyasi harekete
bir zarar veremez. O yüzden şimdi yücelt yüceltebildiğin kadar.”
Atalarımız ölen insanların yüceltilmesine kinayeli bir
gönderme yapmak için boşuna “Kör ölünce badem gözlü, kel ölünce sırma saçlı
olur” dememişler. Aslında toplumdaki bu tutarsızlığın herkes belli oranda
farkında. O kadar ki, toplum işte böyle kendisiyle dalga geçecek türden bir
atasözü yumurtlayacak kadar.
Dünya genelinde neredeyse bütün içtimai yapılanmalarda “ölülerin
arkasından kötü konuşmamak” diye bir kaide ihdas edilmiştir. Bunun kendi içinde
birkaç rasyoneli vardır. Mesela en işe yaramaz veya nefret edilen kişi de ölse
onun ölümüne üzülen birileri bulunur. En azından annesinin yüreği yaralıdır. Bu
insanların acısına hürmeten ölen hakkında ileri geri konuşmamak, edep sınırları
içerisinde kalmanın bir gereğidir. Özellikle de ölüm acısının taze olduğu
dönemlerde ölen hakkında zinhar kem kelam edilmemeye gayret gösterilir.
İslam’da da ölünün arkasından konuşmamak kati kurallardan
birisidir. Burada, yukarıda zikrettiğimiz matem havasına saygı göstermek kadar,
geri dönüşümsüz gıybet yapma riskinin
mevcudiyeti de önemli bir faktördür. Yaşayan bir insanın arkasından dedikodu
yaptığınızda yanına gidip helalleşme şansınız bakidir. Fakat ölmüş bir insanın
arkasından yaptığınız gıybetin helalleşmesi mümkün olmadığından işiniz ahirete
kalır. Bir müslüman için, dünyada işlediği günahların bedelini dünyadayken
ödemekten daha güzel bir lütuf var mıdır?
Evet ölülerin
arkasından kötü konuşmayalım. Ama olmayan hasletlerle ölmüş kişileri ululamak
da çok düşük profilli bir yaklaşım. Kişileri mikro/makro tarihte hak
etmedikleri yere oturtmak, adalete vurulmuş bir darbe sayılmaz mı? Aslında fazla
da üstün olmayan bir insanı, güçlü bir mütefekkir, muhteşem bir insan diye
abarttığınızda, o insandan rivayetler yoluyla bizlere gelen söz, yazı veya
sanat eserinin özgül ağırlığı hakikattekinin birkaç misli değer bulur. Cemiyet
üzerinde mistik veya ilmi tasallut sağlamaya çalışan cin fikirli ahlaksızların
en çok kullandığı metodlardan birisi de geçmişte yaşamış insanların abartılı
hikayeleriyle etkili retorikler üretmek ve bunları kalabalıkların üzerine boca
etmek olagelmiştir.
Ölmüş insanların muvazenesiz methiyelerle hikaye edilişinin
arkasında nihan nefsi bir alçaklık bulunur. Ölen insanla teşriki mesaisi olmuş
kişiler onu överek yüceltirler ve o insanın yareni, dostu, talebesi, arkadaşı
ya da en azından canlı şahidi olmakla paye kazanırlar. Özellikle genç nesillere
gol atmak, onlara psikolojik üstünlük kurabilmek için paha biçilmez bir
yöntemdir. O muhteşem(!) insan artık yoktur ve karşısındaki gencin kendisi gibi
onunla temas etme şansı da kalmamıştır.
Geçenlerde bir delikanlı şahsıma abartılı bir iltifatta
bulundu. Kendisine “hiçbir insan için
abartılı fikirlerin ve sözlerin olmasın” diye uyarıda bulundum. Benimle
geçireceği ortak mesailer veya hakkımda zamanla edineceği bilgilerden sonra,
ciddi hayal kırıklığı yaşayabileceğini anlattım. Emin olun, eski dönemlerde
yaşamış ve methiyelere gark edilmiş insanların tamamına yakınının -onlarla aynı
dönemde yaşayıp birlikte okula gitme, bir ticari ortaklık yapma, bir cemiyette
çalışma şansınız olsaydı- çok da matah insanlar olmadığına hükmedeceğiniz çokça
zaafiyetini görebilirdiniz.
Aslında tarihe mal olmuş bir insan hakkında, çağdaşı isimler
tarafından sağlığında yapılan değerlendirmeleri bulup okursanız, daha nesnel bir
kalibrasyon yapma fırsatı yakalayabilirsiniz. Bu değerlendirmeler çoğunlukla
acımasız, haset yüklü ve kısmen iftira içeren, nadiren iltifat barındıran ifadelerdir.
Haklı olarak böylesine sübjektif kaynaklardan nasıl objektif bir bakış açısı
yakalayabileceğimizi merak ediyorsunuzdur. Şahıslar hakkında yapılan menfi
yorumların bir kısmı yalan ve iftiraysa da bir kısmı doğrudur. Ayrıca ölümünden
sonra düzülen methiyeleri de ele alırsak toplamda yaklaşık bir orta yol bulup
sağlıklı bir konumlama yapabiliriz. Ne göklere çıkarıp her dediğine ayet gibi
sarılır, ne de her yaptığını yerden yere vurma aymazlığına gireriz. Kaldı ki
dostluk, hizipçilik, çıkar sağlama gibi saiklerle dönemdaşları arasında aynı
şahıs için övgü ve yüceltmeler içeren yorumlar yapan çok sayıda kişiye de
rastlarsınız.
Aynı erek içinde rekabet halinde olduğunuz yahut farklı
cephelerde konuşlandığınız hasımlarınızın
dahi, iyi hasletlerini ve doğru, faziletli davranışlarını hayattayken alkışlamaktan
beri durmayın. Bu tutum sizi daha erdemli, tutarlı ve ahlaklı yapar.
İnsanların sözünüze itibarı artar. Dahası rakibinizin de size karşı yaklaşımlarını
ehlileştirir, onu daha olgun bir düzleme çeker.
Sigmund Freud’a, yaşadığı dönemde farklı ekolü temsil eden
ve kendisiyle amansız bir bilimsel rekabeti bulunan Carl Gustav Jung hakkında, kamuoyuna
açık ortamda “Benim rüyalar hakkında iddia ettiğim tezleri, yaptığı başarılı deneylerle
çürüttü” diyebilecek erdemi gösterdiği için saygı duymaktan kendimi alıkoyamamıştım.
Şüphesiz, kendi döneminde yaşayan insanlarda da bendekine benzer takdir duygusu
husule gelmiştir.
Herkesin az ya da çok rekabet halinde olduğu kişiler vardır.
Size tavsiyem bu insanlardan önce ölmeniz J.
Mecburen ardınızdan güzel kelam edecek, dahası cenazenizde hakkını helal
edecektir (oysa o sizden helallik alamamıştır). İlk anlarda sizin yokluğunuzda
bir rakipten kurtulmanın tatlı serinliğine dalacaktır belki. Ancak zamanla,
sosyolojik nişinizde dalga dalga büyüyen, dilden dile dolaşan bir efsane olarak,
uzun vadede kendisi için bir karabasan olacağınızdan habersizdir. Bir şekilde
kamuoyuna mal olmuş ve genç yaşta ölmüş kimseler hak ettikleri şöhretin çok fevkinde
şöhretle, işte bu yüzden taltif olmuşlardır.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Nöbetlerin en güzel tarafı, günlerin birbirine bağlandığı saatlerde yazılarınızı okumak oluyor. İyi çalışmalar
YanıtlaSilYazılarımı genelde Boğaziçi mezun ve öğrencileri takip ediyor. Eski bir Harbiyeli olarak Harbiyeli okurlarım olduğunu bilmek beni mutlu etti.
SilHavacılar arasında özellikle de üsteğmenler arasında epey popülersiniz. İlgimizi çekmeyeceğini düşündüğümüz yazılarınızı bile farkında olmadan soluksuz okuyoruz. Bizim için dezavantajı yazıların aralığını uzatacağınızı duyurmanız oldu.
SilTeşekkür ederim. Bu arada taceddinserhad@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz. Geç oldu, ama oldu.
Sil