Suriye Dosyası (2): Kucaktan Kucağa


Suriye’nin tarihine bakacak olursak sürekli başka milletlerin devletlerinin gelip hüküm sürdüğünü görebiliriz. Bunun en önemli sebebi Suriye’de yaşayan insanlarda Mısır, Türkiye, İran’daki gibi oturmuş bir millet şuurunun olmamasıdır. İlk bölümde zikrettiğim kozmopolit yapının bu zaafiyete maya olduğunu düşünebiliriz. Çok eski dönemleri bir tarafa bırakalım. Ama Suriye’nin yakın tarihini özet olarak vermeden bugünkü gelişmeleri anlamakta zorlanabiliriz.

Fransız subay Suriye'de yerel askerlerden bir birliği denetlerken.

Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın yaklaşık 400 yıllık egemenliği sona erdikten sonra Suriye Fransa-İngiltere arasında güç mücadelesine maruz kalır. Önceleri Fransız sultası baskın çıksa da sonra tedrici olarak İngiltere de devreye girer. Fransız manda yönetimine karşı ayaklanan Ulusal Grup Oluşumu 1928 yılında tanınmak zorunda kalır. Akabinde 1936 yılında Fransa Suriye’yi bağımsız bir ülke olarak tanır. Fransa o vakitten sonra, Suriye’nin doğal bir parçası olan ve hristiyan nüfusun yoğun olduğu Lübnan’ı ayırarak etki alanını daha çok Lübnan’da gösterecektir.

Fransız askerler 2. Dünya Savaşı esnasında Şam'da.

İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere ve Fransa bölgeye asker gönderse de 1946 yılında her ikisi de tüm askerlerini çeker. Suriye bundan sonra çiçeği burnunda bir devlet olarak uzun süre iç çalkantılarla boğuşacaktır. 1949 yılı içerisinde 3 kez askeri darbe olur. Son darbeyle iktidar olan albay Edip Çiçekli 1954 yılında gerçekleştirilen başka bir darbeyle indirilir. Bu arada 1943 yılında kurulan Baas Partisi giderek güç kazanmakta ve Suriye’de siyasette önemli aktörlerden biri olmaktadır. Baas partisi o dönem bölgedeki pek çok arap devlet ve topluluğunda gündeme gelen, arap milliyetçiliği ve sosyalizm merkezli doktirine sahip bir harekettir.

Baas partisi henüz iktidarda değilse de yönlendirici gücü vardı ve Şubat 1958’de Suriye ve Mısır’ın birleşmesi sonucu oluşan Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin kurulmasında etkili rol almıştı. 3 sene sonra Mısır’ın Suriye’nin iç işlerine müdahale ettiği iddiasıyla bir askeri darbe daha gerçekleşecek ve yeni gelen cunta yönetimi Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni feshedecektir. Sünni liderlerden oluşan cunta, Baas Partisi’nin yönetimdeki etkisini kırdıktan sonra, tamamen zıt yönde aksiyonlar almaya başlayacaktır.

Hafız Esad

Baas üyeleri 1962 yılında başarısız bir darbe girişiminde bulunurlar. Ama bir kez daha denerler ve 1963 yılında bu sefer başarırlar. O yıldan günümüze (2018) -farklı formlarda da olsa- Suriye tam yarım asırdır Baas Partisi tarafından yönetilmektedir. ’63 darbesinden sonra sular durulmamıştır. Generallerin iktidar hırsları birçok darbe girişimine sebep olur. Bu dönemde kırsaldan güç devşiren ve sosyalist görüşleri ağırlıkta olan Neo-Baasçı bir grup general 1966’da başarılı bir darbe girişimiyle iktidara gelir. Salah Cedid’in başını çektiği bu darbede Hava Kuvvetleri Komutanı olarak atanan ve sonrasında Savunma Bakanlığı’nı da yürütecek olan isim Hafız Esad’dır.

Ordu içinde nusayri örgütlenmeye ağırlık veren Hafız Esad, 1970 yılında eski yol arkadaşı Salah Cedid’i darbeyle alaşağı eder ve Suriye’nin yeni devlet başkanı olur. Hafız Esad hızlı operasyonlarla yönetimin kilit noktalarına nusayri kökenli isimleri getirerek iktidarını sağlamlaştırır. Özellikle istihbarat birimleri neredeyse tam kadro nusayrilerden oluşmaktadır. Hava Kuvvetleri’nde zaten çok sayıda nusayri subay mevcuttur. Suriye’de %12’lik bir orana sahip olan nusayrilerin yönetime bu kadar egemen olmasının halkta yaratacağı tepkiyi iyi hesaplayan Esad, diğer azınlık gruplardan da (hristiyan, kürt, türkmen, çerkez, ermeni vs) birçok ismi önemli mevkilere getirir. Ayrıca kullanılmaya elverişli çok sayıda sünni arap da kritik görevlere getirilir.

Fransa, tipik bir Batılı sömürgeci taktiği olarak çoğunluğu azınlığa yönettirmeyi hedeflediğinden nusayrilerin devlet içinde önemli pozisyonlara gelmesine ön ayak olmuştur. Yani Esed’i ve yandaşlarını bugünlere hazırlayan, sinsi Fransız siyasetidir.

Suriye’de ve Lübnan’da karşılaştığım eğitimli ihtiyarların tamamı Fransızca bilirken, gençler daha çok İngilizce konuşuyordu. Bunu da bölgedeki hakim unsurlara dair kronolojik bir ipucu mahiyetinde olduğundan not düşüyorum.

Diğer yandan Baasçı yönetim sosyalist ideolojileri gereği iyiden iyiye Rusya’ya yaslanmıştır. 1971’de Rusya’yla yapılan anlaşma uyarınca Rusya, Suriye’nin Tartus şehrinde bir askeri deniz üssü açar. Bu sadece Rusya’nın Akdeniz’deki operasyonlar için elini güçlendirmemiş, aynı zamanda Suriye’nin İsrail tehdidine karşı bir güvencesi de olmuştur.

Tartus'taki Rus deniz üssünün havadan görünümü.

Fransa ve İngiltere’nin Suriye üzerinde zaten zayıflamış olan etkileri Rusya’nın Suriye’ye gelmesiyle tamamen bitmiştir. Ama bir süre sonra Rusya’nın yanına yeni bir aktör daha katılacaktır; İran.

Suriye’deki İran etkisine geçmeden önce Lübnan-Suriye ilişkisine ve ünlü Hama Katliamı’na değinmek istiyorum.

Kader Ortakları: Suriye ve Lübnan

Lübnan ve Suriye etle tırnak kadar yakın iki ülke. Lübnan’da yaşayan hemen her müslümanın Suriye’de bir arkadaşı, akrabası var. Bu yüzden Suriye İç Savaşı sırasında Lübnan’a 1,5 milyon Suriyeli mülteci olarak göç etti. Lübnan’ın nüfusunun 6 milyon olduğunu düşünürsek ülkenin1/4’i kadar nüfusu ağırlamak zorunda kaldığını görürüz. Şöyle hayal edelim, Türkiye’ye 20 milyon Suriyeli gelse halimiz nice olur? Dahası Lübnan’ın yaklaşık yarısı müslüman. Dahanın dahası sığınmacıların çok büyük kısmı sünni ve Lübnan’daki sünni nüfustan başka sahip çıkan da pek yok. Sünni nüfus 1,5 milyon. Yani kabaca 1,5 milyon sünni Lübnanlı, 1,5 milyon sünni Suriyeliyi misafir ediyor diyebiliriz. Haliyle Lübnan’daki mültecilerin durumu Türkiye’dekilere oranla içler acısı.

Lübnan'da bir mülteci kampı

Lübnan iç siyaseti her zaman Suriye’nin ilgi alanına girmiştir. Ülkenin yarıya yakını hristiyan olsa da, Suriye istihbaratı Lübnan devlet yönetimine her fırsatta müdahale etmeye yeltenmektedir. Özellikle Hizbullah’ın kurulmasından sonra Suriye’nin Lübnan’daki tasarrufunun iyice arttığı bilinmektedir. Lübnan’da Fransa’nın kuruluşundan beri bir nüfuzu olduğunu da belirtelim.
Lübnan’ın yaklaşık ¼’i şii. Bunların büyük kısmı Suriye sınırına ve İsrail’e yakın bölgelerde yaşıyor.

Hama Katliamı

Hama, 20. asrın en ürkütücü toplu katliamlarından birine şahit olmuştur. O dönemlerde Müslüman Kardeşler Örgütü’nün üssü pozisyonunda olan Hama, medrese kültürünün yaygın olduğu, oldukça dindar bir şehirdir. Nusayri rejimin sünni halk ve özellikle dindarlar üzerindeki baskıları üzerine Hama merkezli kıpırdanmalar artmış, oluşan muhalif yapılanmalar Rejim’e korku salmaya başlamıştı.

Hafız Esed 2 Şubat 1982’de ordusunu Hama’ya gönderdi. Tank, top, helikopter, uçak da dahil olmak üzere bütün unsurlarıyla Hama’ya saldırdı. 30 binden fazla insan hayatını kaybetti. Camilerin tamamına yakını yıkıldı. Bazı mahalleler toptan yok edildi. Evlere girilerek çoluk çocuk ayırt etmeksizin tarandı. 800 bin kişi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

Hama kasabı Hafız Esad'ın katlettiği müslümanlar.

O günden sonra Hama hep gözlem altında tutuldu. Halk baskıyla sindirildi. Suriye İç Savaşı sırasında ayaklanmayan/ayaklanamayan tek sünni şehir Hama olmuştur. İşte bunun sebebi 1982’de Hama’nın yaşadığı o tarihi katliamdır.

İran Devrimi ve Hizbullah

1979’da gerçekleşen İran Devrimi Suriye’nin kaderine doğrudan etki edecektir. Humeyni’nin İsrail’in Güney Lübnan’daki yayılmacı hedeflerini durdurmak amacıyla Lübnan’da kurdurttuğu Hizbullah, Suriye için de sadre şifa bir yapı olmuştu. Suriye’nin 1967’de İsrail’le giriştiği ve kaybettiği 6 Gün Savaşları sonrası, güney sınırındaki Golan Tepeleri İsrail tarafından işgal edilmişti. İsrail’in genişleme politikası sebebiyle önce Lübnan’a ve bir süre sonra sıranın kendisine geleceğini öngören Suriye rejimi Hizbullah’a geniş bir kredi açtı. Hem sivil, siyasi, hem de askeri kanadı olan ve asimetrik savaş yöntemleriyle İsrail’i oldukça terleten Hizbullah, Esad için de doğal kalkan görevi görüyordu.

Suriye'de tipik posterlerden biri. Hizbullah lideri Nasrallah ve Beşar Esad

Suriye, ortak düşman İsrail sayesinde Hizbullah’la ve onun ağababası İran’la kol kola gezmeye başladı. Her büyük devlet-küçük devlet ilişkisinde olduğu gibi Suriye’nin İran iç siyasetinde sıfır etkisi olurken, İran, Suriye iç siyasetinin önemli bir parçası haline geldi.

Buraya kadar anlattıklarım biraz sıkıcı. Fakat takdir edersiniz ki Suriye’nin son durumunu adam akıllı kavramak için en azından tarihi ve demografik bir özet geçmemiz elzemdi.
-----------------------------------------
 Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.

Free counters!

Yorumlar