Suriye Dosyası (12): Rejim sallanıyor
Rejim zor günlerden geçiyordu. Bu fırsattan yararlanan İran’ın
olaylara müdahil olma girişimine Baas yetkilileri sıcak bakacaktı. Böylece
istediğine kavuşan İran, askeri olarak muvakkaten bulunduğu Suriye’ye tamamen
yerleşmiş oluyordu. Bir süre sonra gerek sahada, gerekse diplomaside bütün
inisiyatif iranlı generallerin eline geçecekti.
İran ilk dönemlerde coğrafi uzaklık nedeniyle sadece karargâhlarda
görev yapan üst rütbeli subaylar ve onların korumalarıyla Suriye’ye intikal
etmişti. Bir de işin bu kadar sarpa saracağını doğrusu onlar da kestirememişti.
Muhalifler cephesindeki en aktif aktör Türkiye’ydi. Hem
coğrafi yakınlık nedeniyle mecbur kalmıştı, hem sosyolojik ve ideolojik
gerekçelerle muhaliflere destek veriyordu. Muhalif liderler Türkiye’yi mesken
tutmuştu. NATO kısıtlamaları yüzünden Muhaliflere ağır silah verilememişti.
Hafif silahlar, mühimmat ve patlayıcı tedariği söz konusuydu.
Fakat, İran’ın Rejim’i yönlendirdiği gibi Türkiye
muhalifleri kontrol edemiyordu. Bunun en önemli sebeplerinden birisi ÖSO
kuvvetleri arasında hiyerarşik değil, müsavi bir ilişki olmasaydı. Her grup
başına buyruk davranıyordu. Baas nefretinden dolayı Rejim’e odaklanmışlardı,
ama başarılar geldikçe alan hakimiyeti için birbirlerine düşüyorlardı.
Suriye Milli Koalisyonu Türkiye'de toplantı halinde. |
Diğer taraftan kabul etmeliyiz ki, Türkiye muhalif bir
hareket için iyi bir hazırlık yapmamıştı ve grupları denetleyecek bir alt
yapısı da yoktu. Bu da günübirlik dış politika anlayışımızın uzantısıydı.
Marijinal İslami gruplar zinhar Türkiye’yi dinlemiyorlardı.
Laik yönetim şekliyle Türkiye zaten küfür devleti olarak kabul ediliyordu. Ama
lojistik ve silah yardımı yaptığında Türkiye’ye hiç hayır da demiyorlardı. Türkiye
bu denklemde kendince mevzuyu kotarmaya çalışıyordu. Özellikle Halep ve İdlip
bölgesi Türkiye’nin etki alanında bulunuyordu.
2011 Ağustos ayında tamamen Muhaliflerin safına geçen
Türkiye’nin aksiyonları ancak 11 ay sonra ilk meyvelerini verecekti. Mayıs
sonunda bozulan ateşkes sonrası tüm cephelerde ÖSO taarruzu başlamıştı. Haziran
operasyonları Temmuz’da önemli sonuçlar vermeye başlayacaktı.
4 Haziran 2012: Kalat el Mudik kasabası ÖSO’nun eline geçer. Bu
kasaba Hama eyaletine bağlı olup Asi nehrinin uzandığı Gab ovasında yer
almaktadır.
13 Haziran 2012: Deyr ez-Zor eyaletinde sünni aşiretlerin Rejim’le
olan anlaşması bozulur. Bu vakitten sonra kırsal alanlarda Rejim pek çok
yerdeki kontrolü yitirir. Kısa zamanda Irak sınırındaki kapıların hepsi ÖSO’nun
eline geçer. Bu bölge Irak’ın sünni bölgesiyle komşu olduğundan çok sayıda
savaşçı Irak’tan Deyr ez-Zor’a intikal eder.
28 Haziran 2012: Deyr ez-Zor şehir merkezinin büyük kısmı muhaliflerin
eline geçmiştir. Ortasından Fırat nehri geçen bu şehrin doğu yakasının tamamı ÖSO’dadır
artık.
3 Temmuz 2012: Eski Savunma Bakanı Mustafa Tlas’ın oğlu, özel
kuvvetler komutanı olarak görev yapan Menaf Tlas kaçarak muhaliflerin safına
geçti. Beşşar’ın yakın arkadaşı olan Menaf’ın bile saf değiştirmesi Rejim için
çanların çalındığına işaretti. Bu dönemde savaşın rengi dönme emareleri
gösterdiğinden çok sayıda yönetici, bürokrat ya da generalin gözü kapıdaydı. Gizli
gizli kaçma planları yapıyorlardı. Yurt dışı diplomatlarından bazıları şimdiden
gemiyi terk etmişlerdi.
Menaf Tlas |
Suriye ayaklanması başladığında Türkiye büyükelçisi olan ve
Rejim’i hararetle savunan, ardından dışişleri sözcülüğüne getirilen Cihat
Makdisi de 2012 yılı sonunda ülkeyi terk edenler kervanına katılacaktı.
18 Temmuz 2012: Şam’da, milli güvenlik toplantısının yapıldığı odada
patlama meydana geldi. Patlama belki çok büyük değildi, ama sonuçları sarsıcı
boyuttaydı. Milli Savunma Bakanı Davud
Racihe, Büşra Esad’ın kocası olan Savunma Bakan Yardımcısı Asaf Şevket (Beşşar’ın eniştesi),
Başbakan yardımcısı Hasan Türkmeni
ve Milli İstihbarat Şefi Hişam İhtiyar
hayatını kaybetti.
(Soldan sağa) Hasan Türkmeni, Davud Racihe, Asaf Şevket |
Yaralananlar da bir o kadar önemli isimlerdi. Beşşar Esad’ın küçük kardeşi, Cumhuriyet
Muhafızları komutanı Mahir sol
ayağını kaybetmiş, sol kolu da felç olmuştu. Beşşar’ın kuzeni, Milli Güvenlik
Şefi Hafız Mahluf da ağır
yaralanmıştı. Hafız Mahluf, aynı zamanda Esad saltanatı sırasında Karun kadar
zenginleşmiş ve yolsuzluklarıyla nam salmış Rami Mahluf’un kardeşidir.
Beşşar’ın abisi Basil’in öldüğü trafik kazasında yanında olan ve o kazadan kurtulan
Mahluf, bu patlamadan da şans eseri kurtulmayı başarmıştı. Bir süre sonra
ailesiyle birlikte Belarus’a yerleşmeyi tercih edecekti.
Mahir Esad |
Ayrıca İçişleri Bakanı Muhammed Şaar ve Baas Partisi Genel
Sekreter Yardımcısı Muhammed Said Behitan da yaralananlar arasındaydı. Bu kadar
mahrem ve üst düzey bir toplantıda toplu suikast gerçekleştirilmesi Baas
cephesinde moralleri alt üst ederken, Muhaliflere doping etkisi yapmıştı.
Patlamanın kesin faili belli olmamakla birlikte, Hişam
İhtiyar’ın yanında görevli bir askerin toplantı masasının altına yerleştirdiği
patlayıcının uzaktan kumandayla patlatılması sonucu olduğu söylenmektedir.
Olayın akabinde kocasını kaybeden Büşra Esad’ın güvenlik
endişesiyle annesi ve çocuklarını da alarak Dubai’ye yerleştiği rivayet
edilmiştir.
Bu tür bombalı saldırılar veya suikast silahlarıyla çok
sayıda Baas bakanı, milletvekili, bürokrat ve generali öldürülmüştür. İlk
zamanlarda safların net ayrışmamasından dolayı içerden vurulan Baas baronları,
zamanla sıkı bir güvenlik duvarı oluşturmuş, giderek azalan suikastlar isyanın
başlamasını takip eden üçüncü yıl sonunda tamamen bitmiştir.
18 Temmuz 2012: Şam’da patlamanın
olduğu gün, Halep’te de El Bab kasabası tamamen muhaliflerin eline geçti.
Rejim’in Nisan ayında yapılan protesto gösterilerine ateş açarak onlarca kişiyi
öldürmesinden sonra 15 ayrı muhalif grup teşkil etmişti. Kısa sürede şehri
tamamen ele geçiren muhalifler, 10 gün sonra da kasabanın yanındaki Rejim
garnizonunu ele geçirdiler ve El Bab’dan Türkiye sınırına kadar olan tüm bölge
muhaliflerin eline geçmiş oldu.
19 Temmuz 2012: Halep kırsalında
iyiden iyiye kendilerini göstermeye başlayan Muhalifler, Halep şehir merkezinde
bir varlık gösteremiyorlardı. Ancak sık sık pusu atarak veya suikast
düzenleyerek Rejim askerlerini öldürüyorlardı. 19 Temmuz’da şehir merkezinde
cephe açıldı ve ilk çatışmalar başladı. Güney banliyösündeki Selahattin mahallesine
taarruz eden ÖSO grupları bazı mahalleleri ele geçirdi. Savaş nihayet ülkenin
en büyük şehrine merhaba demişti.
Bab El Hava'da Türk ve ÖSO bayrakları |
Aynı gün ÖSO basın odası Hatay sınırındaki Cilvegözü Sınır Kapısı’nın (Bab el
Hava) kontrolünün kendilerine geçtiğini duyurdu. Reyhanlı’yı ve İdlib ve Halep’e
bağlayan bu kapı muhaliflerin lojistik desteği açısından büyük önem
arzediyordu. 3 gün sonra Azez’deki Selamet Sınır Kapısı, kısa bir süre sonra da
Cerablus’daki Karkamış Sınır Kapısı Rejim’den temizlenmişti. Bu kapıların
kontrolünün sağlayanmasıyla ÖSO’nun Halep ve İdlib’deki hareket kabiliyeti
güçlü bir ivme kazanacaktır.
20 Temmuz 2012: Suriye’de PYD
adıyla faaliyet gösteren PKK, sınır kasabaları Amuda ve Derik’i ele
geçirdi. Ardından en büyük kürt şehri Kamışlı’nın
kendilerine devredilmesi için Rejim’e haber yolladı. Rejim zaten PKK’ya
direnmeden kasabaları devrediyordu. Kamışlı’yı tamamen devretmedi. Ama bir kısmını
PYD’nin kontrolüne bıraktı.
23 Temmuz 2012: Halep’e bağlı
sınır kasabası Azez ele geçirildi. Türkiye’yle
sınır kapısı olan Azez bu vakitten sonra yüzbinlerce insanı ağırlamak durumunda
kalacaktır.
Azez'deki çok sayıdaki mülteci kamplarından biri. |
Bu arada Temmuz ayı sonunda İdlib’de Cisr Eş-Şugur
kasabasının kuzeyindeki dağlık alandaki köylerin çoğunda ÖSO alan hakimiyeti sağlamıştı.
31 Temmuz 2012: Halep
milletvekili Zeynel Abidin (Zino)
Berri ve aşiretinden iki arkadaşı, muhaliflerce yakalanarak sokak ortasında
infaz edildi. Görüntüler
ertesi gün medyaya düştü.
Ertuğrul Özkök ses getiren infaz
görüntülerini ima ederek 3 Ağustos 2012 tarihli “Bu adamların eline mi silah veriyoruz” başlıklı yazısında şu
notları düşüyordu:
“Halep’te kanlı çarpışmalar oluyor, özgürlük isteyen
muhalifler, yakaladığı kişileri, kurdukları mahkemede yargılıyor ve don paça
dışarı çıkarıp oracıkta kurşuna diziyor…
Sünni muhaliflerin gaddarca öldürdüğü kişiler de Sünni…
Sayın Dışişleri Bakanı biz Suriye’de Türkiye olarak neyi ve
kimi destekliyoruz? Yakaladıkları insanları, bir kamyonetin kasasına hayvan
leşi gibi atıp dipçikleyenlerin eline o silahları biz mi veriyoruz?”
İşte masa başında, şampanyasını yudumlayarak, derinliksiz,
cahilce yorum yazmanın en tipik örneklerinden birisi. Gerçek bilgilere mülaki
olmak açısından infaz vakasının arka planını anlatayım.
Daha önceki bölümlerde Baas’ın daha çok nusayrilerin
kontrolünde olduğunu söylemiş, diğer etnik ve mezhebi gruplardan da ruhunu
şeytana satanları bünyesinde barındırdığını eklemiştik. İşte bunlardan birisi
de Halep’de yerleşik olan sünni Berri aşiretidir. Berrilerin lideri Zino Berri,
Baas’la işbirliği yapmanın ödülü olarak birkaç dönemdir Halep milletvekili
olarak görev yapan bir isimdir.
Halep’te Zino’ya bağlı aşiret üyelerinden bir şebbiha şebekesi
faaliyet göstermekteydi. Silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, tecavüz ve gasp yoluyla
halka kan kusturan bu şebbihalar Cuma namazlarında camileri basıp camiye gelen
gençleri darp ederek yıldırmaya çalışan bir örgüttü. Muhalif savaşçıların Rejim
kuvvetleriyle çarpıştıkları bir esnada arkadan saldırarak 15 muhalif savaşçıyı
katletmişlerdi. ÖSO elemanları bu olay üzerine toplanıp Berri’nin ofisini bastı
ve infazı gerçekleştirdi.
Görüntülerinden de fark edebileceğiniz gibi birkaç kurşunla
öldürülebilecek bu adamlara dakikalar boyunca binlerce kurşun sıkılmıştı.
Arkadaşların arkadan vurularak kalleşçe katledildiğinde, katillere olan öfkeni
işte böyle binlerce kez ateş ederek ancak dindirebilirsin. Ama hayatında bir
kez bile konforundan taviz vermemiş, eziyet görmemiş Özkök gibi monşer kalemler
bunu asla anlayamazlar.
Suriye Dosyası (13)Suriye Dosyası (11)
-----------------------------------------
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.