Suriye Dosyası (11): Savaş başlıyor


Suriye halk ayaklanmasının başlangıcı olarak, Deraa’da 15 Mart 2011’de düzenlenen büyük çaplı protestolar kabul edilmektedir. Silahlı mukavemet yaklaşık 4 ay sonra Temmuz’da başlayacaktır. Silahlı direnişin başlamasıyla yeraltına inen muhalifler, ilk zamanlarda küçük tim operasyonlarıyla bölgesel kazanımlar elde etmekle yetinmişlerdi.

Şimdi, Suriye iç savaşındaki kırılma anlarının altını çizerek yolumuza devam edelim.

6 Mayıs 2011: Silahlı direnişe ilk başlayan ve Devrim’in başkenti olarak anılan Humus’ta birkaç mahalle Muhaliflerin eline geçti. Bu muhaliflerin ilk lokal egemenlik çabası Rejim güçlerinin sert müdahalesiyle bertaraf edildi. Muhalifler tekrardan harekete geçip bu sefer daha geniş bir alanda kontrol sağladılar. Rejim şehri kuşattı ve ardı arkası kesilmeyen füze ve hava saldırılarıyla binlerce insanı katletti. Bu saldırılarda ölen sivil sayısı, direnişçi sayısına oranı neredeyse 20 kat fazla olmuştur. Rejim herhangi bir sınır tanımaksızın imha planı uyguluyordu. Humus yine Rejim güçlerinin kontrolüne girmişti.

4 yıl süren kent çatışmaları sonunda Humus'un içler acısı hali

2011 Ekim ortasında Muhalifler tekrar taarruz edip şehir merkezinde birkaç mahalleyi ele geçirdi. Bu sefer Rejim ne yaptıysa direnişçileri söküp atamamıştı. Bu vakitten sonra Humus 2014 Mayıs’ına kadar kanlı çatışmaların odağı olmuştur.

Daha önce dünyanın muhtelif yerlerindeki savaşlara muhabir olarak giden ABD’li savaş muhabiri Marie Colvin, Humus’taki dram kadar ağır bir savaş tablosuna ilk defa şahit olduğunu haber olarak geçti. Bu haberden kısa bir süre sonra, Rejim’in bir bombardımanı sonucu Colvin ve fransız bir fotoğrafçı hayatını kaybetti. Lübnan istihbaratı Rejim tarafından bilinçli olarak basın merkezinin vurulduğuna dair telsiz konuşmalarını yayınladı. Colvin Rejim’in katliamlarını ifşa etmenin bedelini canıyla ödemişti.

Sri Lanka'da bir gözünü kaybeden Colvin'in son durağı Humus olmuştu.

Kasım 2011: Önce Şam ve ardından Deyr ez-Zor şehirlerinde bir kısım kenar mahalleler Muhalifler tarafından ele geçirildi. Humus’un ardından bu iki şehirde de direnişin başlaması, Rejim’in kabusunun giderek somutlaşması şeklinde bir mana içeriyordu. Rejim Humus’daki direnişçileri sökemediği gibi Şam ve Deyr ez-Zor’dakileri de kontrol altına alamamıştı.

18 Ocak 2012: İlk etapta büyük şehirlerin bazı mahallelerinde hakim olan ÖSO’nun tam hakimiyet sağladığı ilk yerleşim yeri Şam kırsalındaki Zebedani ilçesi olmuştur. Zebedani, Lübnan’ın sünni bölgesine yakın bir sınır ilçesi olduğundan Lübnan’daki bölgeden bol miktarda silah ve insan kaynağıyla beslenmişti. İran’ın Lübnan Hizbullah’ına lojistik destek verdiği bölgede yer alan Zebedani için çok çetin savaşlar oldu. Yazı dizimizin ilerleyen bölümlerinde “Kahraman Şehirler” başlığıyla açacağımız fasılda Zebedani direnişini geniş şekilde ele alacağız.


5 Şubat 2012: En muhalif şehirlerden ve birkaç kez şehir içi silahlı çatışmalara sahne olan Humus’a bağlı Rastan ilçesi ÖSO’nun eline geçer. Rastan, Humus-Hama, dolayısıyla Şam-Halep otoyolunun üzerinde olduğundan stratejik önemi büyük bir kasaba olduğundan, bu kazanım ÖSO içerisinde oldukça ses getirici, moral verici bir anlama sahipti. Bu operasyonda ordudan ayrılıp ÖSO safına geçen ve Hamza taburunu kuran subayların büyük etkisi olmuştur.


Rastan’ın alınmasıyla ÖSO’nun Hama ve Humus kırsalında aktif operasyonları işlerlik kazanmaya başlayacaktır.

Şubat 2012: İdlib şehir merkezinde birkaç kez ayaklanılsa da başarı sağlayamayan ÖSO, İdlib’in kırsal bölgelerine çekilmiş ve mücadeleye başlamıştı. İlk dönemlerde pek etkili olamayan direniş uzun vadede hatırı sayılır bir ilerleme kaydedecekti. Nisan ayı başında kritik Taftanaz Hava Üssü’nün yakınlarındaki Taftanaz kasabasının alınmasıyla İdlib operasyonları da ivme kazanacaktır.

2012 ilkbaharına girdiğimizde ÖSO, şehirlerin varoşlarında ve kırsal alanlarda iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamıştı. 14 eyalet başkentinden 3 tanesinin şehir merkezlerinde (Deyr ez-Zor, Şam, Deraa, Humus) bazı bölgeler Rejim’in kontrolünden çıkmıştı. Buna mukabil Tartus ve Suveyda hariç tüm eyaletlerin kırsal bölgelerinde çatışmalar yoğunlaşmış köy ve kasabalar tek tek Rejim’in elinden alınmaya başlamıştı.


Özellikle sınıra yakın bölgelerde, dışarıdan lojistik destek almanın avantajıyla çok sayıda yer ele geçirildi. Bir süre sonra özellikle Lübnan ve Türkiye sınırlarının ciddi bir bölümü ÖSO’nun eline geçecekti. ÖSO aldığı yerleri uzun süre elinde tutamıyor, Rejim’e kaybedip geri çekiliyordu. Birleşmiş Milletler Suriye’de artık resmen bir iç savaş durumu olduğunu ilan etti.


Birçok ilçe merkezi birkaç kez el değiştirmiş, bu değişimler esnasında ilçe sakinleri büyük zulme maruz kalmıştı. Dağınık ve karma bir yapı olması nedeniyle ÖSO’ya bağlı unsurların bir kısmı yağmalama yoluyla evlere araçlara el koyarken, radikal zihniyetteki bazı gruplar da yargısız infazlar yapıyordu. Fakat Rejim’in zulmü anlatılacak cinsten değildi. Özellikle şebbihalar vasıtasıyla evler basılıyor çoluk çocuk demeden toplanan insanlar meydanlarda vahşice katlediliyordu. Hırsızlık, gasp, tecavüz ve işkence Rejim politikası olarak sistemli şekilde icra ediliyordu.

Bu arada mevcut durumdan endişe duyan insanlar şehirleri, kasabaları terk ediyor, kimisi daha güvenli bölgelere kimisi de Suriye dışına göç ediyordu. Özellikle ÖSO’da savaşan mücahitler ve açıktan ÖSO’ya destek verenler ailelerini ülke dışına taşıyarak korumaya çalışmışlardı.


Savaş büyüdükçe mülteci sayısı artacak, önce komşu ülkeler, ardından bölgenin diğer ülkeleri ve hatta Avrupa için bile önemli bir sorun haline gelecektir. Mültecilere kucak açan/açmak zorunda kalan tüm ülkeler arasında Türkiye’nin gerek misafirperverlikte, gerekse sunulan servis ve psikolojik sahiplenmede açık ara en iyi ülke olduğunu görebiliriz. Bu ağırlamanın BM’den Batı dünyasına, dostan düşmana, mültecilerden savaşanlara kadar herkes hakkını vermiştir.

Mart 2012: Sözümona Suriye’de ayaklanan Muhaliflerle birlikte hareket eden PKK güdümündeki PYD, Rejim’le anlaşarak sinsice kendi kontrol alanlarını oluşturur. O vakitten sonra PKK Rejim’e tek kurşun atmamıştır. Hoş o vakte kadar da ciddi bir bedel ödememiş pusuda beklemiştir. Rejim’in 2011 yılı içinde yüzlerce siyasi kürt tutukluyu salıvererek PKK’nın elini güçlendirdiğini de not edelim.

PKK’nın 35 yıldır Suriye Rejimi ile yakın ilişkileri bulunmaktaydı. Sürekli temas halindeki taraflar ayaklanmanın boyutu kontrol altına alınamaz hale gelince oturup anlaştılar. Burada Rejim bir taşla iki kuş vurmuş oluyordu; Hem ÖSO’yu parçalayarak zayıflatmış, hem de ÖSO’ya ciddi manada maddi, siyasi, askeri destek veren Türkiye’ye can sıkıcı bir problem peyda etmişti.

İlk aşamada Afrin kırsalı, Kobani ve civarı ve Kamışlı bölgesindeki bazı alanlar Rejim güçlerince boşaltılarak PKK’ya devredildi.

Burada manidar olan mesele şudur ki PKK’nın ÖSO’ya mesafeli duruşu ve ondan ayrılmasına sebep ÖSO’nun PKK’nın kurmak istediği bağımsız kürt devletine sıcak bakmamasıdır. Diğer taraftan Rejim de bunu istememektedir. Ama PKK’nın tercihi kürtlere 50 yıldır kan kusturan Baas rejimi olmuştur.

Birleşmiş Milletler, Suriye’de tansiyon iyice yükselince, Rejim ve Muhalifler arasında bir anlaşma tesis edebilmek için genel sekreter Kofi Annan öncülüğünde bir dizi arabuluculuk faaliyetinde bulundu. Nisan 2012de tarafların kabul ettiği bir ateşkes imzalandı. Ateşkes ancak 40 gün kadar cari kalabilmiştir.

Ateşkesin bozulduğu gün itibariyle yaklaşık Suriye iç savaş haritası. 25 Mayıs 2012

25 Mayıs 2012’de, Humus kırsalındaki Hula kasabasında 100’den fazla sivil şebbihalar tarafından katledilince ateşkes bozulur. Ateşkesin bozulmasıyla özellikle Muhalifler kanadından Rejim güçlerine karşı yoğun taarruz başlayacaktır.

Şunu da not etmekte fayda var. Gerek BM Ateşkesi sürecinde, gerekse sonradan imzalanan lokal ve genel ateşkesler zarfında çatışmalar yine olmuş, sadece yoğunluğu azalmıştır.

Suriye Dosyası (12)

Suriye Dosyası (10)
-----------------------------------------
 Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.

Free counters!

Yorumlar