Üçüncü Blok Rahme Düştü
2019 yerel seçimlerinin hemen akabinde, ardı ardına ve çok sayıda gerçekleşen seçim ve referandum maratonundan sonra Erdoğan, bu sürecin halkı yorduğunu, uzun süre seçim gündeminin olmayacağını vurgulamıştı. Son seçim sonuçları Türkiye’nin politik tablosuna İyi Parti’yi eklemiş ve siyasi dengeler belli oranda değişmişti.
İyi Parti belki çok daha yüksek oy oranını hayal ediyordu. Akşener’in cumhurbaşkanlığı adaylığında Abdullah Gül’ün önünü kesmesi bir bakıma da bu sebepleydi. Milliyetçi sağ tabanın oyunun çok büyük bir kısmını (%20’nin 17-18’ini), CHP’nin milliyetçi tabanının da belli oranını (%6-7) kapıp cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turundan ikinci lider olarak çıkma hesabı yapıyordu. Erdoğan’ın ilk turda seçilemeyeceğini vehmediyordu ve ikinci turda Erdoğan’ı yenerek cumhurbaşkanı olma hayali kurmuştu. Ayakları yerden kesilmiş her siyasetçi gibi ilk seçimde acı gerçekle yüzleşti.
Meral
Hanım’ın hayallerini bir kenara bırakıp nesnel bir değerlendirme yaparsak,
taşları yerine oturmuş bir siyasi arenada yeni kurulan bir partinin %10
civarında oy alması bile gayet başarılı bir sonuçtur diyebiliriz. İyi Parti
kendi beklentilerinin altında bir oy alsa da, mevcut tabloda bir ağırlığa sahip
olduğunu fark etmekte gecikmedi. Şimdi bu pozisyonundan hareketle yeni bir yol
haritasıyla yola devam etmeyi planlıyor. Bu planı doğru okuyabilmek için diğer
partileri de tek tek analiz etmemiz gerekiyor.
CHP’de kazan
kaynıyor. Daha önce CHP’deki değişimi ele alan “Dersim’in Acı İntikamı: CHP”
başlıklı bir yazı yazmış ve CHP yönetiminin seküler Kemalist çizgiden
uzaklaştığını, Kürtçü, mezhepçi marijinal bir eksene oturduğunu ifade etmiştim.
Bu durumun özellikle Batı bölgelerindeki milliyetçi seküler tabanda ciddi
rahatsızlık uyandırdığını biliyoruz. Son seçimlerde İyi Parti’ye %3 civarındaki
oyu da bu yüzden kaybetmişti.
CHP’nin son
seçimdeki cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin %30’u aşan bir oy almasıyla,
parti içi hareketlenme olacağını anlatan “Kılıçdaroğlu’nun Sıcak Yazı” başlıklı
diğer bir yazımda da İnce’nin liderliğe oynayacağını ve Kılıçdaroğlu ve
ekibinin buna müsaade etmeyeceğini, sonunda İnce’nin ayrılıp yeni bir parti
kuracağını öngörmüştüm. İnce’nin yeni bir parti için çalışmalara başladığını
biliyoruz. Parti politikalarından ve eksen değişikliğinden rahatsız olan başka
bir ekibin de yeni bir sol parti için düğmeye bastığı yolunda söylentiler var.
Hasılı CHP’yi zor günler bekliyor.
Seçim sonrası dönemde Ak Parti de iki oğul verdi; Davutoğlu’nun kurduğu Gelecek Partisi ve Babacan’ın kurduğu Deva Partisi. Bu partilerin Ak Parti’den oy koparacakları kesin. Ama kesin olmayan ne miktarda koparacakları. Kimileri toplamda %10’ları iddia etse de, şahsen en fazla %3-4’lük bir kopma olacağını tahmin ediyorum. Çünkü Babacan ve Davutoğlu ile paralel şekilde rey kullanan kişilerin çoğu zaten son seçimlerde Ak parti’ye oy vermemişti.
Erdoğan’ı
alaşağı etmek için HDP ve CHP ile işbirliğine gitmek zorunda kalan İyi
Parti’nin hem siyasi kadrosunda hem tabanında ciddi bir rahatsızlık vardı. Bir
fırsatını bulup kurtulmanın derdindeydiler ve o fırsat da ayaklarına geldi. Üçüncü
bir blok için yeterince oy potansiyeli oluştu. Artık İyi Parti sadece Saadet Partisi
ile bile ittifak kursa %10 barajını aşacağını biliyor. Ama Deva ve Gelecek
Partisi ve İnce’nin Memleket Hareketi de aynı blokta hareket ederse Akşener’in
cumhurbaşkanı olma hayalleri yeniden canlanabilir. Tabi mevcut tablodan yeni
bir siyasi cephe çıkması için pek çok meselenin aşılması gerekiyor. Hemen hemen
tüm kavganın cephenin cumhurbaşkanı adayı üzerinde yoğunlaşacağını söyleyeyim. Şimdi
Akşener’in önünde duran meselelere bir bir bakalım.
1) Muharrem İnce bir önceki seçimde
Erdoğan’dan sonra en yüksek oyu alan ikinci adaydı. Üstelik Akşener’in üç
katından fazla oy almıştı. Tabi bu oyların büyük bir kısmı CHP’nin parti oylarıydı.
Fakat İnce’nin cephesinden öyle yorumlanmayacağı kesin. İnce halkın kendisine
büyük teveccüh gösterdiği, CHP’den şu kadar fazla oy aldığı ve cumhurbaşkanı
adayının kendisi olması gerektiği konusunda ısrarlı bir iddiaya sahip olacak.
Akşener’in henüz ne kadar oy alabileceği bile belli olmayan İnce’yi aday
göstermeyeceği açık. Ama İnce’yi cumhurbaşkanı adayı olmadan ittifaka nasıl
dahil edeceği muamma.
2) Ahmet Davutoğlu’nun da deli gibi cumhurbaşkanı
olmayı istediğini biliyoruz. Muhtemelen o da zamanında parti başkanıyken Ak
Parti’nin aldığı %49 oy oranını masaya koyacak. Kendisi ve yol arkadaşları
belki ütopik bir bakış açısıyla bu oy oranının halkın Ahmet Hoca’ya olan
teveccühünden kaynaklandığını savunacaklardır. Ancak bu gülünç savı Akşener’in
ciddiye alması imkansız. Fakat burada da benzer bir problem Akşener’in önüne
gelecek; Davutoğlu, kendisinin cumhurbaşkanı adayı olmadığı bir ittifaka katılmaya
nasıl ikna edilecek?
3) Babacan’ın cumhurbaşkanı adayı olmak
gibi bir derdi görünmüyor. Ama Abdullah Gül’ü aday göstermek gibi bir derdi var.
Deva Partisi kurulurken Gül-Babacan ittifakı üzerine kuruldu. Gül resmi olarak
görünmese de bir çok adamı partide kritik görevlere sahip. Bu bağlamda Gülcü
cephenin bütün amacı Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı yapmak olduğundan Babacan’ın
başka bir isme öncelik tanıması partiyi ortadan ikiye böler. Burada da Akşener’i
zorlu bir süreç bekliyor.
4) Saadet Partisi daha rasyonel bir
çizgide. Karamollaoğlu CB adayı olamayacağını biliyor. Bu sebeple CB adayını
belirleme sürecinde masada ağırlığının olmasına oynuyor. Geçen seçimlerde
Abdullah Gül’ü sahaya sürerek inisiyatif almak istemiş ama projesi akim
kalmıştı. Saadet’in illa Gül’ü aday göstermek gibi bir derdi yok. Bütün
amaçları küçük oy miktarlarıyla pastadan büyük pay kapmak.
5) CHP’den ayrılarak Yenilik Partisi’ni
kuran Musul kahramanı (!) Öztürk Yılmaz’ın partisini seçimlere kadar ayakta
tutması bile büyük başarı olur. Yani bir ittifak söz konusu olduğunda Akşener’in
en kolay ikna edeceği isim, ama onun da iğrapta mahalli yok.
Görüldüğü
üzere Akşener’in işi bir hayli zor. Ancak mevcut siyasi yelpazede söz konusu
partiler arasında eli en güçlü isim Akşener. Bir kere rüştünü ispat etmiş ve
hatırı sayılır bir oy almış. Karamollaoğlu’nun müzmin oy oranından dolayı daha
makul davranacağı malum. İnce, Davutoğlu ve Babacan’ın halkta ne kadar teveccüh
uyandıracakları bilinmiyor. Davutoğlu ve Babacan’ın ilk anketlerde düşük
yüzdelerde çıkması biraz fikir verebilir.
Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.
Muharrem
İnce 1000 Günde Memleket Hareketi’ni Sivas’dan başlattı, ama ayrı bir siyasi
parti olarak henüz sahneye çıkmadı. İnce’nin Ak Parti yanlısı medyada bol bol
boy göstereceğini tahmin etmek zor değil. Sol medyada da kendisine kısmi bir
destek bulacaktır. Özellikle Kılıçdaroğlu’na
ağır eleştiriler getiren Sözcü grubu İnce’ye güçlü bir destek verebilir.
Bu haliyle İnce’nin CHP’den ne kadar oy koparacağını kestirmek zor. CHP gibi
seçmen kitlesi konsolide bir partiden %5 bile oy koparmak zor iş. Fakat CHP’deki
taban-tavan uyumsuzluğu şimdiye değin hiç bu kadar derin olmamıştı. İnce iyi
bir rüzgar yakalarsa seçimlerde sürpriz bir oy oranıyla karşımıza çıkabilir.
İnce’nin her
şartta %10’u geçmesi imkansız gibi duruyor. Dolayısıyla yeni bir cephe
kurulacaksa bu ittifakın ağır ablası Meral Akşener olur. Akşener’in zor olan
işi seçim sathı mailine yaklaştıkça kolaylaşacak. Şu anda pembe hayaller kuran
Davutoğlu, İnce ve Babacan yavaş yavaş %10 barajını aşamayacaklarını idrak
edince bir ittifak aramaya başlayacaklardır.
HDP’nin
bulunduğu bir ittifakı tabanlarına izah etmekte sıkıntı yaşayan/yaşayacak tüm
partiler için Meral Akşener’in açacağı üçüncü bir ittifak yolu bu anlamda
rağbet görecektir. Akşener’i bu sevdadan vazgeçirecek tek hamle Millet İtifak’ının
CB adayı olarak Akşener’i ilan etmesidir. Pabucu pahalı gören Kılıçdaroğlu’nun bu
seçeneğe sıcak bakma ihtimali yüksek.
Selahattin Demirtaş’ın Akşener’e ithafen yaptığı “Dışarıda olsaydım bir sabah Başak ile birlikte Meral Hanım’ın kapısını çalar ‘Kahvaltıya geldik’ derdim” açıklaması HDP ve CHP cephesindeki büyük endişenin bir uzantısı. Akşener’in üçüncü bir cephe kurarak CHP’yi yalnız bırakması aslında var olan ama yokmuş gibi davranılan derin HDP-CHP kardeşliğini iyice gün yüzüne çıkaracak. İyice marjinalleşmiş CHP’nin zaten aşırı marjinal olan HDP’yle baş başa kalması her yönüyle kabus. HDP’ye pas vermese HDP baraja takılma riski yaşayabilir ve bu Erdoğan’ın Meclis’te elini güçlendirir. Pas verse zaten Kürtçü zannını üzerinde taşıyan CHP HDP ile hareket eden tek parti hüviyetiyle Batı bölgelerindeki seçmenlerini İnce’ye veya Akşener’e kaptırabilir.
Yine
Selahattin Demirtaş’ın yakın dönemde yaptığı açıklamalara göz atalım:
“Demokrasi için parlamento içinden ve
dışından etkili bir mücadele yürütmek elbette şarttır. Bunu yaparken Türk-Kürt,
Alevi-Sünni, laik-muhafazakar ayrımı olmaksızın yan yana durmaktan, yan yana
görünmekten imtina etmemeliyiz.”
“HDP, yerel seçimlerde CHP veya İYİ Parti ile açık veya gizli hiçbir şekilde ittifak yapmamıştır. Sadece bazı kritik büyükşehirlerde, demokrasinin gelişmesi amacıyla, tek taraflı olarak CHP adaylarının desteklenmesi kararı almıştır. Geri kalan bütün seçim bölgelerinde, CHP ve İYİ Parti dahil olmak üzere tüm partilere karşı HDP seçim yarışına kendi adaylarıyla girmiştir. HDP, Millet İttifakının bir parçası değildir.”
Kılıçdaroğlu’nun bayram değil seyran değilken Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığını gündeme getirerek “Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?” çıkışı yaptığında çoğu kişi Ak Parti’yi kasdettiğini, bir kısım kimseler de kendi seçmenini hazırladığını iddia etmişlerdi. Ben mesajın doğrudan Akşener’e olduğundan eminim. Yani Akşener’e “bizi yalnız bırakırsan biz de sana oy verme ihtimali olan seçmen kitlesinden oy çalmak için Abdullah Gül’ü aday gösteririz, akıllı ol” mesajıydı.
Gerek CHP cephesi, gerek HDP cephesinde büyük bir panik havası olduğu kanaatindeyim; baş başa kalmak ve küçülme korkusu. Denize düşüp yılana sarılma hesabıyla son bir umut Abdullah Gül kartını Akşener’in önüne koydular ama, Akşener’in bu kartı çok ciddiye alacağını sanmıyorum. Akşener, Demirtaş’ın mesajına ılımlı-soğuk bir karşılık vererek kapıyı kapatmadı.
Bütün bu
yazdıklarım çerçevesinde konuyu bağlayalım. Akşener’in CHP-HDP kanadından
gelecek “cumhurbaşkanı adayımız sen ol, birlikte hareket edelim” haricindeki
hiçbir teklife sıcak bakmayacağını düşünüyorum. Tersi durumda üçüncü ittifakla
yoluna devam edecektir.
Üçüncü cephe
için ayak direteceklerini söylediğim İnce, Davutoğlu ve Babacan’ın seçim
yaklaşınca tıpış tıpış Akşener’in kanatları altına gireceğini düşünüyorum. Evet
üçüncü ittifak rahme düştü, ama doğumun gerçekleşmemesi için HDP ve CHP
ellerinden geleni yapacaklar. Sanırım sonunda onlar da mecburen Akşener’i CB
adayı teklifiyle gelecekler. Akşener bu durumda, CHP ve HDP ile aynı ittifakta
görünmek istemeyecek İnce-Davutoğlu-Babacan üçlüsünü ikna yoluna gidecektir.
Ederse adaylığı ve ittifakı kabul eder. Üç isimden ikisini ikna ederse yine
kabul eder. Sadece birisini ikna ederse kendi ittifakını kurmayı tercih
edecektir.
Hipotezimi güçlendirmek adına Akşener'in "Başıma silah dayasalar Cumhur İtifakı içinde yer almam" açıklamasını da şerh düşmek istiyorum. Çünkü Cumhur İttifakı'nda yer alsa CB adayı olamaz.
Hasılı Akşener’in eli öylesine güçlü ki şu anda muhalefet cephesinin son kararları hep ondan geçiyor. 2 Mayıs 2018 tarihli “İktidarDeğil, Ana Muhalefet Sallanıyor” başlıklı yazımda dile getirdiğim iddiayı bir daha yineliyorum; önümüzdeki seçimlerde ana muhalefet İyi Parti olacak.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.