Gül vs Erdoğan
Belki henüz erken gibi duruyor. Ama 2019’da gerçekleşmesi
planlanan seçimler için çalışmaların şimdiden başladığını biliyoruz. Kaldı ki
kulislerden de erken seçim konuşmaları kulağımıza gelmiyor değil. Bu vesileyle
muhtemel seçim senaryolarına bir göz atmakta fayda var. 2016 Nisan’ında hayata
geçirilen yeni düzenlemeyle, önümüze iki
ayrı sandık konulacak ve birinde cumhurbaşkanını, diğerinde milletvekillerini
oylayacağız. Ancak bu yazıda seçimin sadece cumhurbaşkanlığı kısmını ele almakla
iktifa edeceğiz.
2007 yılında Anayasa’da yapılan değişiklikle,
cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi yönünde yasa tesis
edilmişti. Bu yasa değişikliği sebebiyle cumhurbaşkanının
siyasi yelpazenin sol tarafından seçilmesi neredeyse imkânsız hale gelmiş
bulunuyor. Bunun fazlasıyla farkında olan sol cenahın büyük abisi CHP de,
2014’te ilk kez halkın seçeceği cumhurbaşkanı adaylığı için Ekmelettin
İhsanoğlu gibi sağ tandanslı bir adayı desteklemeye mecbur kalmıştı. Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri için
sol blok mecburen yine sağdan bir adaya destek verecek. Bu işe namzet
birçok isim olsa da en kuvvetli aday
Abdullah Gül görünüyor. Başta Baykal olmak üzere, CHP kanadından Gül’ün
adaylığı için açıktan davetler yapıldı bile. Gül bu davetleri soğuk karşıladı.
Bu siyasi olarak doğru bir duruştu. CHP ile açıktan kol kola yürümek, Gül’ün
muhafazakâr camiadaki saygınlığına ve doğal olarak oy potansiyeline ciddi bir
darbe vurabilirdi.
Kendisine yakın kurmaylarından aldığımız duyumlar ve medyaya
yansıyan diğer haberlerden anladığımız kadarıyla, Gül kolları sıvamış durumda. Bu Gül’ün mutlaka cumhurbaşkanlığına
aday olacağı anlamına gelmez. Riski sevmeyen Gül’ün, seçimlere 3-5 ay kala
havayı koklayacağını ve ona göre aday olup olmamaya karar vereceğini
düşünüyorum. Ama aday olma ihtimaline binaen şimdiden çalışmalara başlaması
gerekir ki, öyle yapıyor. Gül aday olursa nasıl olur, kazanma şansı nedir ve
aday olup kazanamadığı durumda siyasi pozisyonu nasıl bir çerçeveye oturur?
Bütün bunları mercek altına alarak bir değerlendirme yapalım.
Sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek adına son dört seçimi
doğru yere konuşlandırıp, bir mantık kurgusu içerisinde analiz etmemiz
gerekiyor; 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 milletvekili
seçimleri, son olarak da 2017 Anayasa değişikliği halk oylaması. Önce Recep
Tayyip Erdoğan’ın kazandığı 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir göz atalım.
Erdoğan ilk turda %52’ye yakın oy alarak CHP-MHP çatı adayı
Ekmelettin İhsanoğlu (%38,5) ve HDP adayı Selahattin Demirtaş’ın (% 9,8) önünde
ipi göğüslemişti. İhsanoğlu’na verilen oyları, %25 CHP ve %13,5 MHP olarak
bölsek hakkaniyetli bir dağıtım yapmış oluruz sanırım. Cumhurbaşkanlığı
seçimini konuşuyorsak elimizdeki temel verinin 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleri
olması gerekir. Ancak o günden sonra köprülerin altından çok sular aktı. Mesela
MHP artık Tayyip Erdoğan cephesine geçti. MHP tabanına oynayan İyi Parti
kuruldu. 15 Temmuz darbe teşebbüsü oldu. Türkiye’nin idari sistemi değişti vs.
Üstelik Abdullah Gül, Ekmelettin İhsanoğlu’na göre çok daha popüler ve sağ
tabana yakın bir kişilik. Bu münasebetle titiz bir tetkik yapmamız elzem. Şimdi,
halkın teveccüh ve yönelim dalgalanmalarını doğru okumak adına 7 Haziran ve 1
Kasım seçimlerinin mukayeseli bir analizini yapalım.
7 Haziran’da Ak Parti’nin oyu %41 idi. 1 Kasım’da %49,5
oldu. %49,5 gerçekçi bir gösterge değil. Bu kadar kısa bir sürede bu kadar ciddi
bir yükselişin arkasındaki en büyük sebep, halkın hükümet kurulamaması ve buna
bağlı ekonomik/siyasi kaos korkusu yaşayarak, hükümet kurabilmesi için Ak
Parti’ye oy vermesidir. İki seçimi kıyaslarsak; %8,5’luk farkın yaklaşık %1,5’inin
Saadet Partisi’nden, %2’si HDP’den ve %4,5’inin MHP’den gelen oylardan
kaynaklandığını görebiliriz. Saadet ve MHP’den gelen oylar emanet oylar kabul
edilebilir. Ama HDP’den gelen oylar tam tersine emanet olarak verilen oyların
geri yuvaya dönmesi şeklinde okunmalıdır. Zira Ak Parti tabanındaki Kürt
seçmenin bir kısmı HDP’nin barajı geçebilmesi için el atmış, HDP’nin rahat
geçtiğini görünce de tekrar Ak Parti’ye dönmüşlerdir.
Sonuçta; 2016 başı
itibarıyla partilerin oylarını kabaca %43
Ak Parti, %26 CHP, %16 MHP, %11 HDP, %2 SP ve %2 Diğer şeklinde sıralayabiliriz.
O dönemden sonra çok sayıda gelişme yaşandı ve bu gelişmelerin oy oranlarında bazı
kaymalara sebebiyet verdiğini tahmin edebiliyoruz.
Demografik değişimden dolayı 2016’dan 2019’a kadarki periyodda
Ak Parti’nin %1 civarında oy kaybedeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. İstatistiki
olarak biliyoruz ki, Ak Parti’nin yeni oy kullanan gençler arasındaki oy oranı
düşük. Yani hiçbir şey olmasaydı zaten %42’ye düşecekti. Bunun haricinde 15
Temmuz darbe girişiminde Tayyip Erdoğan’ın gösterdiği kudretli duruş, Ak Parti’nin
oylarında değilse bile kendisinin şahsi oylarında ciddi bir artışa neden
olmuştu. Ancak FETÖ ile mücadele esnasında çok sayıda insanın mağdur edildiğini
de biliyoruz. Birçok yönetici kendi ekibine yer açmak için FETÖ üyesi olmadığı
halde çok sayıda elemanı görevden uzaklaştırdı. Ayrıca yanlış istihbarat, hasetli
jurnallemeler ve yargı sürecindeki kargaşalar yüzünden çok sayıda insan
mağduriyet yaşadı. Bunların sadece kendilerinde değil, akrabalarında da bir
öfke birikti. Ha keza normalde kendisi Ak Parti’ye oy veren, fakat çocukları gerçekten
FETÖ mensubu olup tutuklanan ya da görevine son verilen ailelerin bir kısmı,
duygusal tepkiler nedeniyle Ak Parti’ye ve Erdoğan’a karşı soğukluk yaşıyorlar.
Diğer taraftan MHP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip
Erdoğan’a destek vereceği kesin gibi. Ama yeni kurulan İyi Parti yüzünden MHP
tabanının bölüneceğini de biliyoruz. Tek tek partilerin tabanlarının siyasi
eğilimlerini yorumlamadan önce 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa referandumunu
da mercek altına alalım. Referandumdaki “hayır” oranının %48,5 çıkmış olması
çok kişiyi yanıltıyor. Şöyle ki, Ak Parti tabanından çok sayıda insanın “hayır”
oyu verdiğini, ülkenin yönetim şeklinde yapılacak köklü değişime doğal olarak
muhafazakar bir direnç olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. %48,5’lik oy oranı Tayyip Erdoğan’ı indirmek isteyenleri fazlasıyla
heyecanlandırıp ümitlendirse de bu oran cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde işleyecek bir oran değil. Ama seçmen yönelimleri itibarıyla
bizlere de ciddi ipuçları veriyor. Mesela sağ seçmenin ne kadarının blok,
ne kadarının değişken olduğunu daha iyi görebiliyoruz. Şimdi parti parti seçmenleri
analiz edelim.
Bu oranlar benim kişisel tahminim olup, müteakip yorumlar da bu tahminler üzerine bina edilmiştir. |
Ak Parti’nin oy oranı
düşecek. Siyasi, iktisadi, sosyal gelişmeler çerçevesinde tahmini olarak
%35-40 bandında oynayacağını düşünüyorum. Şunu unutmamak gerekiyor. Tayyip
Erdoğan’ın oyuyla Ak Parti’nin oyu artık eskisi gibi aynı değil. İki ayrı sandık
demek Erdoğan ve Ak Parti’nin ayrışması demek. Tayyip Erdoğan’ın hatırına Ak
Parti’ye oy veren çok sayıda insan, cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a oy
verse de parti seçiminde kendi siyasi görüşlerini destekleyecekler. Kabaca Ak
Parti’nin 2019 seçimlerinde %38 oy alacağını öngörüyorum. Abdullah Gül bu oyun
en fazla 2 puanını kendisine çekebilir. 36 puan Erdoğan’ın olur.
2019’da CHP’nin oy oranını da % 28 olarak tahmin edebiliriz.
Burada CHP’nin resmi desteği sebebiyle Abdullah Gül’e kesin oy vereceklerin
oranını 20 puan olarak tahmin ediyorum. Yaklaşık 2 puanlık CHP seçmeninin Tayyip
Erdoğan’a oy vereceğini düşünüyorum. Zaten bir kısım CHP seçmeni Ak Parti’den
gelen Erdoğancı kitle olacak. Bir kısmı da “al birini, vur ötekine” mantığıyla
sandığa gitmeye tenezzül bile etmeyecek. Tahminim, nihai düzlükte 23 puan Gül’e,
2 puan Erdoğan’a giderken, 3 puan civarı da protestocu grup olarak uçacak.
MHP seçmeninde ise işler oldukça karışık. Normal şartlar
altında MHP tabanına tekabül eden kitlenin 2019 seçimlerinde pastadan %18’lik
bir oy toplayacağını düşünüyorum. Ama Akşener’in kurduğu İyi Parti’nin bu
tabanı böleceğini hepimiz biliyoruz. İlk anda bu bölünmenin yarı yarıya
olacağını varsayıyor idim. İyi Parti ismiyle tezat olarak iyi bir çıkış
yakalayamadı. Ayrıca FETÖ mensubu işgüzarların parti içinde çok görünüp,
partinin sahibi gibi davranmaları partiyi kadük bırakıyor. Bu şartlarda Akşener’in
partisinin %6 civarında oy alabileceğini kestirebiliriz. MHP kalan %12’yi
alacak gibi duruyor. MHP tabanına mensup insanların tamamına yakını Erdoğan’ın
yanında yer alacaktır. Erdoğan İyi Parti tabanından da %2 kadar oyu hanesine
yazdıracaktır. Çünkü Erdoğan’ın siyasi tarzı milliyetçi tabanın hareket tarzına
sempatik gelmektedir ve doğal olarak Erdoğan’a karşı bir ünsiyet oluşmaktadır. Yani
toplamda %18 olan milliyetçi oyların yaklaşık 14 puanı Erdoğan’a, 4 puanı Gül’e
gider gibi duruyor.
HDP’nin 2019 seçimlerinde %12 oy alacağı varsayımıyla yola
çıkıyorum. Taban hakimiyeti en güçlü parti olan HDP’nin Gül’den yana oynayacağı
da kesin gibi duruyor. Haliyle Erdoğan bu kitleden en fazla 2 puanlık oy
devşirebilir.
%2 Saadet ve yine %2 diğer parti oylarının da yaklaşık yarı
yarıya Gül ve Erdoğan’a dağıldığını varsayabiliriz. Tüm bu dağıtımlar Erdoğan
ve Gül’ün son ikiye kaldıkları durumda geçerli. İlk turda HDP, CHP ve İyi Parti
tabanından Erdoğan’a toplamda 2 puanlık bir destek gelebilir. Bu durumda ilk
turda bile yaklaşık %52 ile seçimi kolayca kazanacağını kestirmek mümkün. İş
ikinci tura kalmaz gibi duruyor. Kalsa bile Erdoğan’ın ikinci turda en az %55
ile cumhurbaşkanı seçileceğini öngörebiliriz.
Bütün bu anlattıklarımız normal şartlar altındaki
beklentilerimiz. ABD gibi bir süper
gücün seçimlerine bile dışarıdan müdahaleler mümkün oluyorsa,Türkiye’deki
seçimlere fazlasıyla dış müdahale teşebbüsü olacağını beklememiz lazım.
Ambargo, ekonomik baskı, dış siyasette anormal gelişmeler ve terör bağlantılı
iç huzursuzluklar gibi seçmenin tercihlerini etkileyebilecek gelişmeler vuku
bulabilir. Batı dünyasının Erdoğan’ı indirmek için elinden geleni ardına
koymayacağını biliyoruz. Gül de aday olacaksa,
doğrudan buna güvenip olacak. Yoksa normal şartlar altında şansı yok denecek
kadar az.
Gül’ün önünde ciddi bir açmaz daha var. O da nasıl aday
olacağı konusu. CHP’nin adayı olarak sahne alırsa muhafazakar tabanı küstürecek,
İyi Parti’nin adayı olursa Kürt seçmeni uzaklaştıracak, HDP’nin adayı olursa da
milliyetçi tabandan tepki alacak. Bu muvahacede Gül’ün bağımsız aday olacağını
tahmin etmek güç değil. Anayasa’daki hükme göre 100 bin kişinin aday göstermesi, cumhurbaşkanlığı için aday olmaya
yetiyor. Gül bu yolu seçecek ve bu
kadar imza toplaması da oldukça kolay. Ancak bu durumda her parti kendi adayını
çıkaracağından Gül’ün ikinci tura kalan iki adaydan biri olması çok zora
giriyor.
Gül’ün adaylığı için en kritik parti CHP. Gül’ün CHP adayı
olarak seçime girmeyeceğini söylemiştik. CHP iki yol tercih edebilir. Birincisi
aday çıkarmamak. Bu durumda zımnen Abdullah Gül’e destek vermiş olacağından
Erdoğan bunu ustaca “CHP’nin adayı Gül” algısına çevirecektir. Erdoğan’ın bu
konudaki maharetini hem Gül, hem CHP gayet iyi biliyor. Ayrıca ana muhalefet
partisinin aday çıkarmaması zafiyet ve özgüven problemi olarak görüleceğinden
bu yöntem mantıksız bir yöntem. CHP’nin ikinci alternatifi ise zayıf bir aday
çıkararak Gül’ün önünü açmak. Seçim propagandasını düşük tonda tutup,
ulaşabildikleri seçmenlerine el altından Gül’ü desteklemelerini söylemeyi
tercih edecekler. Bu fısıltının ayyuka çıkması çok zor değil. Ama başka çare de
görünmüyor.
Gül aday olacaksa önünde çok zor bir maraton var. Dahiyane
bir teknik uygulanmazsa ilk ikiye girmesi bile oldukça güç görünüyor. İlk ikiye
giremezse siyasi kariyeri büyük darbe alacaktır. Bir şekilde ilk ikiye girerse
ve Erdoğan ilk turda seçilemezse, Erdoğan’ın rakibi olarak gireceği ikinci tur
seçimlerde Erdoğan’ı zorlayabilir. Bunu da ancak dış müdahalelerin eşliğinde
yapacaktır. Bunun karşılığında Batı kendisinden ne ister, Gül ne kadar tavizler
verir, bunu bilemiyoruz. Dış müdahalelere Anadolu halkının sert bir direnç
gösterme ihtimali de mevcut.
Sonuç olarak Gül’ün kazanma şansı zayıf. Bu toprakların
çocuğu olarak anılmak ve siyasi kariyerini onurlu bir şekilde tamamlamak
istiyorsa 2019 seçimlerinde aday olmaması lazım. Benim öngörüm 2024
seçimlerinde şansının çok daha yüksek olduğu şeklinde. Yaşının ilerlediğini
biliyoruz. Ama gayet sağlıklı ve dinç görünüyor. Etrafındaki sabırsız
kurmaylarının dolduruşuna gelip aday olacağına, 2024 seçimlerini bekleyip
Erdoğan’a yakın durmalı. Kendisine ve hanımına ağız dolusu küfürler eden
insanların oylarıyla gelecek bir liderliği, onuruna yedirmemesi lazım. CHP’nin
durumu da içler acısı. Zamanında hakaretler ettiği, seçilmemesi için kırk tane dalavere
çevirdikleri bir adamın gözlerinin içine bakmak ve kendisinden medet ummak ne
kadar acınası bir durum. MHP lideri Bahçeli’nin dediği gibi “CHP için baraj artık %51
olmuştur”.
Gül’ün adaylığını sosyolojik, siyasi ve istatistiki veriler
eşliğinde incelemeye çalıştım. Erdoğan’la savaşa giren Abdullatif Şener, Erkan
Mumcu, Ahmet Davutoğlu’nun yattığı siyasi mezarlığa gömülmek istemiyorsa aday
olmamalı. Erdoğan sonrası dönemde Ak Parti tabanı için çok önemli bir lider.
Ama Erdoğan aktif siyasette iken karşısına çıkmak kendisi için hayati bir hata
olur. Diğer taraftan muhafazakar taban da önemli bir liderden mahrum kalır.
Allah ferasetini açık tutsun.
-------------------------
Bu yazıyı beğendiyseniz, ilginizi çekebilecek diğer yazılar:
-------------------------
Bu yazıyı beğendiyseniz, ilginizi çekebilecek diğer yazılar:
Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.