Ortadoğu'da Meksika Açmazı (9)

Dönelim Süveyda’ya. Süveyda Suriye’nin 14 vilayetinden biri. Başkenti Es-Süveyda eyalete ismini vermiş. Merkezin nüfusu 75.000 civarında, yani kasabadan hallice bir yer. Eyaletin toplam nüfusu da Bedeviler sürülmeden önce 360.000 idi. Diğer ilçelerinde ve başkentte çoğunlukla Dürziler yaşıyor, bir miktar Hristiyan ve Sünni Müslüman da mevcut. Kırsal alanda da Bedevi Sünni aşiretlerin ağırlığı var. Şimdi gelelim konuya: Dürzilik nedir?

Dürzilik, müsteşrikler ya da teologlar arasında İslam mezhebi olarak nitelense de, tüm Sünni ve Şii İslam dünyasında sapkın mezhep olarak addedilirler. Türkiye’de “dürzü” kelimesi güvenilmeyen, namusu olmayan manasına, hakaret sıfatı olarak kullanılır. Sünni dünyada Dürzilik’e bakış açısını buradan anlayabilirsiniz. İslam’ın temel mottosu olan vahdete mugayir inanışları var. “Sonsuz ruh”a ve bunun doğal uzantısı reenkarnasyona inanan bir topluluk. İsmini, Dürziyye’nin yaygınlaşmasına çok katkıda bulunmuş olan Anuş Tegin Ed-Derzi’den alır (Derzi, Farsça’da Terzi anlamına gelir). İlerleyen dönemlerde Ed-Derzi fikirlerinden dolayı kendi mezhep üyelerince mürted (dinden dönmüş) ilan edilse de mezhebin ismi üçüncü şahıslar arasında öylece kalmıştır. Dürziler kendi aralarındaki adlandırmada “Muvahhidin” ismini kullanırlar.

Dürzilerin çoğunluk nüfusa sahip olduğu bölgeler

Allah’ın El-Hakim Biemrillah adlı Fatımi halifesinin bedeninde cismaniyet kazandığına ve Hamza bin Ali’nin de elçi olduğuna inanan Dürziler, Lübnan (300 bin), Suriye (700 bin) ve İsrail’de (170 bin) yaşamaktadırlar. Nüfus oranında Lübnan’da güçlü olduklarından Lübnan siyasetinde etkilidirler. Topluluğun ruhani lideri Lübnan’da yaşayan Velid Canbulat’tır. Babası Kemal Canbulat sadece Lübnan’da değil tüm Ortadoğu ve hatta dünya genelinde tanınan etkili siyasi bir figürdü. Bu liderlik babadan oğula geçen tarzda, yani hanedanlık. Canpolat ailesi üyeleri Osmanlı döneminde paşalık, bürokratlık ve yerel yöneticilik yapmış saygın bir aile. Uzun süre yaşadıkları Kilis’den Lübnan’a göçtükten sonra Dürzi inancını benimsemişler. Savaş öncesi Süveyda’yı gezerken konuştuğum Dürziler Türkiye’den geldiğimi öğrenince muhabbetle sarılmışlar ve “Biz de Türkiyeli’yiz” demişlerdi. Yani toplumsal hafızalarında bu tarihi bilgi mevcut.

Dürziler hakkında daha fazla bilgi alabilmek için gazeteci Faik Bulut’un The Independent Türkçe’de yer alan Başkanlara Kafa Tutan Dürzi Önderi: “Muallim Kemal Canbulat Beg” başlıklı yazısını okuyabilir veya İslam Ansiklopedisi’nin Dürzilik bahsine göz atabilirsiniz.

Canbulat Erdoğan'la Külliye'de

Osmanlı ve Türkiye ile kadim bağları olan bu aile, Türk devleti ve siyasetiyle de ünsiyete sahip. Suriye İç Savaşı’nın ilk gününden itibaren muhaliflere destek vermiş olan Velid Canbulat, yeni Suriye hükümeti kurulduktan özerk Dürzi devleti arzusunu dillendirmişse de Erdoğan tarafından Ankara’ya çağrılıp kendisiyle bir görüşme yapılmıştır (24 Aralık). Ortadoğu’da olan biteni ve planlanan operasyonlar kendisine aktarılmıştır. Canbulat, bu görüşmeden sonra yeni Suriye hükümetine hep desteğini bildirmiş, ayrılıkçı Dürzilere karşı çıkmıştır. Sadece Canbulat değil, diğer Dürzi şeyhler de hükümete bağlı kalma yönünde rey bildirmiş durumda. Sadece Hikmet El-Hicri isimli radikal Dürzi şeyhi bağımsızlık için silahlı eylem peşinde koşadurmaktadır.

Ayrılıkçı Dürzi şeyhi Hikmet El-Hicri

İsrail tarafından hem maddi, hem istihbari, hem de askeri olarak desteklenen Hicri’ye bağlı çeteler, eli silahlı olmanın avantajıyla diğer grupları sindirdi. Dürzi ailelerin kanı kaynayan gençlerini kendi saflarına çekerek çatışmalara soktu. Normalde ayrılıkçı olmayan pek çok Dürzi, çatışmalar esnasında Suriye hükümet güçlerince öldürülmüş oğullarının cesedini kapıya getirilmeye başlayınca saf değiştirdi. Tıpkı Türkiye’deki PKK gibi, küçük bir azınlıkken araya kan sokarak halk içerisinde taraftar devşirdiler. İsrail’in kullanışlı aparatı ve Arz-ı Mev’ud’a giden yolda payanda olarak PKK gibi hazır kıta bekliyorlar. Her geçen gün ve her kanlı çatışmadan sonra da Dürziler arasında “ayrılıkçı” kitle büyüyor.

Şu anda Süveyda bu çetelerin kontrolünde, bağımsızlık ilan etmiş durumdalar. Bölgeye sığınmış çok sayıda eski Rejim kalıntısı şebbiha ve subay Dürziler safında savaşıyorlar. Sadece onlar değil, Hizbullah üyeleri ve İran ajanları da Dürzilerle birlikte hareket ediyorlar. Diğer yandan da SDG’yle sürekli irtibat halinde olan Dürziler, karşılıklı destek açıklamalarıyla psikolojik direnç kazanmaya çalışıyorlar. İlginç değil mi? Süveyda’da İsrail, İran, Hizbullah, Nusayriler, PKK ve Dürziler aynı safta.

Suriye ordusu Süveyda ile ilgili birkaç kez operasyona yeltendiyse de İsrail tarafından ağır bombardımana tabi tutuldu ve ağır kayıplar verdi. Sadece birlikleri değil Şam’ı da vuran İsrail, Suriye Savunma Bakanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı binalarını da yerle bir etti, dahası Şara’nın kaldığı halk Sarayı’nı bile bombladı. İsrail’in çok sayıda siyasetçi ve komutanı defalarca açıklama yaparak bu bombalamaların bir mesaj olduğunu, Süveyda’ya asker sokulursa Şara ve hükümetini yok edeceklerini açıklayarak açıktan tehdit savurdular. Suriye’de seferberlik ilan edildi ve din adamları İsrail’e karşı cihat fetvası yayınladı.

Savaş iyiden iyiye alevlenmişti ki, ABD araya girdi. Türk yetkililerle görüştüler ve Türkiye Ahmed Şara’yı ikna ederek ordunun Süveyda’dan çekilmesini sağladı. Burada Türkiye çok sağduyulu davrandı. Zira şayet savaş büyüse İsrail çok daha korkunç saldırılar yapacaktı ve oluşan kargaşada Suriye devleti daha bir yılını doldurmadan yıkılacaktı. Süveyda meselesi sonra halledilmek üzere rafa kaldırıldı. Tüm bunlara rağmen kuzeydeki Arap aşiretleri, Bedevi katliamı yapan ve Süveyda’dan 150 binden fazla insanı süren Dürzilerle savaşmak üzere bölgeye akın etti. Onları da Suriye hükümeti durdurdu ve olaylar yatıştı.

  

Yine bu dönemde Apo’nun kardeşi Mehmet Öcalan’dan sert bir açıklama geldi: “Rojova’da Kürtler asla silah bırakmaz… Ahmed Şara DEAŞ’ın lideridir, kendisine güvenilmez… SDG gerekirse Cumhuriyet ilan edecektir.” Suriye ordusu Süveyda’ya çok sayıda birlik gönderince boşluktan yararlanmak isteyen SDG, Deyr Hafir ve Tişrin bölgesinde saldırıya geçti. İdlib’den gelen takviye kuvvetler ve Türkiye’nin ağır bombardımanıyla durmak zorunda kaldılar.

Bu olayların akabinde peş peşe açıklamalar geldi. Hakan Fidan “İsrail Suriye’yi dörde bölmek istiyor, buna izin vermeyeceğiz” derken, Tom Barrack “İsrail bölgedeki güçlü ulus devletleri tehdit olarak görüyor… Suriye’deki tüm azınlıkların merkezi hükümete bağlı kalacak kadar akıllı olduklarını tahmin ediyorum” açıklamasıyla nihai hedeflerini açıkladılar.

Bu açıklamalardan sonra SDG yetkililerinden daha uzlaşmacı ve yumuşak açıklamalar geldi. Suriye ordusuyla entegrasyona gideceklerini ve yönetimi Şam’a bırakacaklarını söylediler. Gerçi bunu Mart ayında da söylemişler ve hatta anlaşma da imzalamışlardı, ama tek gelişme olmamıştı.

SDG son atağını yaptı ve Fransa’nın inisiyatifiyle Paris’de, 9 Ağustos’da yapılması planlanan bir konferansta Suriye hükümetiyle müzakere etmek istedi. Mazlum Abdi Paris’e gitti, Suriye hükümet yetkililerinin de gitmesi bekleniyordu. Ama Hakan Fidan Şam’a giderek hükümet temsilcilerinin Paris’e gitmesine engel oldu ve bu toplantı akamete uğradı. SDG’nin Fransa süpervizörlüğünde yapılacak bir toplantıda elini güçlendirme ve baskı oluşturma çabaları da berhava edilmiş oldu.

ABD’nin bölgede Türkiye’de planladığı yol haritasında her ne vardıysa artık, çok etkili bir birliktelik görünüyor. Öyle ki, İsrail’e rağmen Türkiye masadan istediklerini teker teker alıyor. ABD, önce fazla mızmızlanan SDG’ye karşı Türkiye’nin kara harekatına yeşil ışık yaktığını bildirdi. Ardından İsrail o güne kadar takındığı tutumun aksine ilginç bir açıklama yaptı: “Dürzilere ne bir devlet ne de finansman konusunda vaad veya taahhüdümüz yok.

Devam edecek…


İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

Free counters!


Yorumlar