Kayıtlar

Son Yazılar

Bir Dönemin Sonu mu? (4)

Resim
Erdoğan, yaklaşık 30 yıldır siyaset arenasında en çok gündem olmuş kişi. Birkaç nesil onunla gözünü açtı, neredeyse gözümüz kapanacak yaşlara kadar da ulaştık. Önümüzdeki dört seneyi de sayarsak 60 yaş altı kimse Erdoğan’ın başrolde olmadığı bir siyaset görmemiş olacak. Kimi zaman çok sevdiğim, bazen çok öfkelendiğim bu fenomen karakterle ilgi gidip gelen duygu ve düşüncelerimin bir hülasasını arz etmek istiyorum. Özgür Bir Çocukluk: Çok çocuklu ailelerde anne babanın çocuklar üzerinde kontrol sağlaması kolay değildir. Özellikle babanın iş yoğunluğu veya başka nedenlerle eve az uğraması erkek çocuklara özgür bir alan açar. O zamanlarda sokağa çıkmanın kolay olduğu da düşünülürse, Erdoğan’ın toplumsal gerçekler, insan psikolojisi, iletişim becerisi gibi pek çok yeteneği daha çocukluk yıllarında sokakta edinmiş olduğunu tahmin edebiliriz. İstanbul İmam-Hatip: İmam-hatip liseleri o senelerde sayı olarak azdı. Ama hoca ve öğrenci kalitesi çok daha yüksekti. Hocaların öğrencileriyle ilişk

Bir Dönemin Sonu mu? (3)

Resim
Erdoğan devlette, bundan 25 sene evvel kimsenin hayal edemediği değişimlerle iktidarını kavileştirecekti. Üstelik birçok ayrı kişi, kurum, devlet ve yapılarla kah çatışıp kah dans ederek. Rağmen Bey Erdoğan’ın ilk dönemlerde her şeye rağmen direnen, ayakta duran yıkılmayan ve rakiplerini teker teker bertaraf eden bir figürdü. Kapı arkasından kendisine verilen destekler toplum tarafından görülmediği için birçok kişinin gözünde bir süper kahramana dönüşmüştü. Şimdi sırasıyla ve fakat kısa kısa Rağmen Bey’in devletteki unsurların nasıl ele geçirildiğine bakalım. Yürütme: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tüm direnmelere ve 367 garabetine rağmen bir şekilde Abdullah Gül CB oldu. Çılgınca yükselen itirazları bastırma görevini Kraliçe 2. Elizabeth yerine getirdi. Gül’ü ziyaret ederek kutsadı ve meşruiyetini sağladı. Böylece yürütme tamamen ele geçirilmiş oldu. Fakat Abdullah Gül herkese mavi boncuk dağıtan ve cesur adımlar atamayan bir isimdi. Devletin diğer unsurlarını fazlasıyla gözettiği içi

Bir Dönemin Sonu mu? (2)

Resim
Bugünü doğru anlamak için çok gerilerden gelmek lazım. Ancak okurları sıkmamak adına hikayeyi Refah Partisi’nin büyükşehirlerde belediyeleri kazandığı 94 seçimlerinden ele alacağım. O zamanı anlayamazsak bu zamanı da doğru tahlil edemeyiz. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin kontrolündeki bir grup azınlık tarafından yasama , yürütme , yargı , bürokrasi , sermaye , askeriye , kültür araçları ve basın metazori yöntemlerle ele geçirilmişti. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ipler ABD’nin eline geçince iki değişim oldu. Ülke yönetiminde yukarıda saydığımız sekiz başat aktörden yasama ve yürütme yetkileri , otoriter formdan çıkarılmış halkın seçimlerle belirleyebileceği demokratik tercihlere bırakılmıştı. O vakitten sonra da Türkiye’de siyaset, hep dış güçlerin oyun kurmaya çalışması ve halkın buna verdiği reaksiyonlar arasında geçen savaşlara sahne olmuştu. Halkın sandıktan haykırdığı isyanlar, her sefer farklı enstrümanlarla, bunların hiçbirisi fayda vermediğinde de nihai kertede A

Bir Dönemin Sonu mu? (1)

Resim
Karl Marx tarihte hiçbir medeniyetin diğer medeniyetler üzerindeki süpürücü etkisinin Batı Medeniyeti kadar olamadığını vurguladığında, henüz 19. asrın ortalarıydı. Ve henüz dünya, Batı Medeniyeti’nin diğer medeniyetler üzerindeki dönüştürücü, örseleyici ve çürütücü etkileriyle ilgili sadece kısa bir fragmana şahit olmuştu. O devirde bu yorumu yapabilmek ancak madde-fikir diyalektiğinde dahiyane bir yeteneğe sahip olmayı gerektirir. Dahiyaneydi, çünkü Marx’ın 160 yıl önce fark ettiği bu gerçeği, pekçok kişi yeni yeni farkedebiliyor. Batı Medeniyeti’ne küçük bir ihtimalle bile dur deme şansı olan tek medeniyetin, yani İslam Medeniyeti’nin sosyal bilimcilerinin bir kısmı meseleyi anlamışlarsa da ne teorik ve de pratikte sadre şifa bir çözüm üretilebilmiş değiller. Küresel ısınmanın kutuplardaki buzları gün be gün erittiği gibi diğer medeniyetler Batı karşısında her geçen gün kan kaybetmeye devam ediyorlar.  Bu yazıyı, kıymetli okurlarımın uzun süredir siyaset hakkında yazı yazmayan bende

Seçim Sonuçlarının Tahlili (10)

Resim
Doğrudan mı Dolaylı mı? Bir önceki bölümde halkımızın milli reflekslerle, ülke parçalanmasın, düzen bozulmasın diye bağrına taş basarak Erdoğan’a oy vermesinden mutlu olduğumu yazdım. Sokaktaki insanlar doğrudan Batı’nın emellerini fark ederek milli hassasiyet göstermelerine elbette alkış tutuyorum. Fakat gelin görün ki… Bundan sonra yapacağım açıklamaları ego, kibir veya enaniyete yorabilirsiniz. 45 yıldır siyaseti takip ediyorum. Artık yeteri kadar tecrübem var. Şunu gördüm ki siyasette ilk anda önünüze sunulan resimler çoğunlukla yalan, bir süre sonra buhar olup uçuyor ve arkadaki gerçek resimle yüzleşiyorsunuz. Tıpkı ekonomide yaşadığımız Lale Devri’nin, şu anda fitil fitil burnumuzdan gelmesi gibi. Tıpkı Kıbrıs’da bir dönem çözüm diye yutturulan birleşme projesinin aslında Kıbrıs’ı AB’ye teslim etmek anlamına gelmesi gibi. Tıpkı BOP başkanı olmakla hava atanların şimdilerde BOP’u eleştirmesi gibi. Bir şeyin doğrudan ya da dolaylı olması arasında dramatik farklar var. Mesela