Ortadoğu'da Meksika Açmazı (12)
19 Ekim’de KKTC’de CB seçimleri olacaktı. İsrail’in Kıbrıs iştahası seçimleri kritik hale getirmişti. Tabiri caizse TC’ye biat etmiş olan mevcut CB Ersin Tatar’ın karşısında Tufan Erhürman yarışıyordu. Seçimlerden üç gün önce PKK’dan ses geldi. Murat Karayılan “Dananın kuyruğu Kıbrıs’ta kopacak” derken ellerini ovuşturarak yaklaşan tehlikeyi haber veriyordu. Türkiye’nin Tatar’a tam desteğine rağmen Erhürman seçimleri rahat şekilde kazandı. Erhürman’ı destekleyen kitle yüzünü Türkiye değil AB’ye dönmüş, Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığından rahatsız, kültür kodları itibarıyla Türkiye’ye uyumlu olmayan insanlardı. İşte tehlike tam da buradaydı. Vatan, millet, din, devlet gibi dertleri olmayan bu güruhun adayı seçilince Kıbrıs elden uçup gidecekti. İlk ses Bahçeli’den geldi. Seçimlerin hükümsüz, katılımın az olduğunu söyleyip salvolar savurdu. Halbuki Ersin Tatar’ın CB olduğu seçimlerde katılım azdı. Bu vaveyla mızıkçı ve zorba bir yaklaşımdı, tam da MHP’ye yakışan cinstendi. Oysa Erdoğan çok sakin bir açıklama yaparak Kıbrıs halkının iradesine saygılı olduklarını belirterek Erhürman’ı tebrik etti.
Erhürman’ın seçilmesi Rum kesimi, Yunanistan ve İsrail’de de sevinçle karşılanmıştı. Fakat Erhürman’dan gelen ilk açıklamalar heveslerini kursaklarında bırakacak cinstendi. Erhürman Türkiye’den bağımsız bir siyaset gütmeyeceklerini, Kıbrıs’da ancak iki devletli çözüme evet diyebileceklerini söyleyerek Türkiye’nin pozisyon ve politikalarını tahkim etti. Bugün Türkiye’nin şiddetle karşı çıktığı birleşme ve Kıbrıs’da tek devlet planına Erdoğan’ın ilk başbakanlık döneminde olur verilmişti. Erdoğan aslında o gün Kıbrıs’ı Avrupa’ya vermek için uğraşmıştı. Neyse ki Rum kesimi Annan Planı’na hayır demişti de birleşme olmamış ve AB Kuzey Kıbrıs’ı yutamamamıştı. O dönemlerde hem Erdoğan’ın politik şuurdan ne kadar yoksun, hem de derin devletin ne kadar aciz olduğunu bugünden bakınca daha iyi anlayabiliyoruz.
Belki Erhürman’a
kalsa seçmenin arzusu uyarınca AB’nin bir parçası olmak adına Rum kesimiyle
birleşme yoluna gidebilirdi. Seçim sonuçlarını önceden tahmin eden TC devleti
gerekli balans ayarlarını yapmış, Kıbrıs’ı riske edecek herhangi bir pozisyona
fırsat vermemişti. Bu işte İngiltere’den yardım alındığını tahmin ediyorum.
Erdoğan’ın sükuneti de bu ön hazırlığa vakıf olmasındandı. Fakat Bahçeli’ye
bilgi vermemişler sanırım. Bahçeli oldukça çuvallamış görüntü çizdi. Sonuçta
ülkemiz ve devletimiz adına gurur duyduk. Dış politika manevrası olarak zarif
operasyonlardan biriydi.
Kıbrıs’da
Türkiye’nin hakim unsur olarak varlığını sürdüremediği bir senaryo çok fazla
taşı yerinden oynatabilirdi. Türkiye, İsrail ve Yunanistan’ın güvenlik ayarları
menfi ve müsbet yönde etkilenecekti. Dahası Doğu Akdeniz’de hem kıta sahanlığı
hem alan hakimiyeti konusunda büyük problemler yaşayacaktık. İsrail’in en azından
Batı cephesinde kafası rahatlayacaktı. Bu badireyi de kazasız belasız
atlattığımıza göre tekrar Filistin, Irak ve Suriye’ye odaklanabilirdik artık.
Kıbrıs’a 14
yaşında gitmiş ve 20 gün kadar kalmıştım. O zaman yerli Kıbrıs halkında İslami
kodların çok az etkisi olduğunu gözlemlemiştim. Üstelik Kıbrıs çıkarmasının
üzerinden on yıl geçmişti. Yani henüz bir nesil bile döngünün olmadığı,
Rumların katliamları hafızalarda tazeliğini koruduğu bir dönemdi. Şehirlerde
camiler boştu. Giyim kuşam tarzları da Türkiye’den çok Avrupalı gibiydi.
Kadınların dekolte oranı bizim büyük şehirlerimizde bile görmediğimiz
seviyedeydi. Bölgeye Trabzon, Hatay, Adana ve Mersin’den getirilen Türkiyeli
göçmenler daha çok köylerde ikamet ettirilmişlerdi. Aslında tamamına yakını
muhafazakar ve milliyetçi ailelerdi. Tabii zamanla ikinci ve üçüncü nesilde
dejenerasyon ve Kıbrıs yerlilerine benzeme süreci gelişti.
Kıbrıs’da
kültürel kodlara hiç yatırım yapmadığımız gibi her türlü melanetimizi adaya
yığdık. Kumar, hoyrat eğlenceler, fuhuş derken Kıbrıs’ı Las Vegas’a
çevirmiştik. Dahası, bilimsel hiçbir kaygısı olmayan üniversiteler açıldı. Baba
parasıyla okumaya değil daha çok hayattan kam almaya gelen züppeler de Kıbrıs’ın
ayarlarını iyice bozdu. Takdir edersiniz ki böylesi bir iklimde insanların kendilerini
ve değerlerini muhafaza etmeleri oldukça zor. Kıbrıs metazori olarak değil de toplumsal
gönüllülük üzerine Türkiye’yle bağ kurarsa ancak o zaman kafamız rahat edecek.
Şu haliyle istim üzerinde duran ve risk taşıyan bir bölge. Ortadoğu’daki
denklemde Kıbrıs’ın paha biçilmez bir önemi olduğunu bir kez daha vurgulayarak
bu faslı kapatalım.
![]() |
| Türkiye'nin satın aldığı Eurofighter Typhoon modeli savaş uçağı |
Ekim ayı sonunda İngiliz başbakan Stramer Türkiye’ye geldi ve Türkiye’yle Eurofighter uçaklarının satışı için anlaşma imzaladı. Bu anlaşma da çok fazla yankı uyandırdı. ABD’nin bırakın F-35’i vermeyi, F-16 modernizasyonu yapmayı bile çok gördüğü Türkiye, hava savunmasında Yunanistan ve İsrail’e oranla bir hayli zayıf kalmıştı. Türkiye’nin elindeki eski tip F-16’lar, Yunanistan’ın Fransa’dan aldığı Rafaele ve İsrail’in ABD’den aldığı F-35’lere göre bir hayli yetersiz kalıyordu. Sadece SİHAlarda ulaştığımız teknolojik seviyeyle günü kurtarmaya çalışıyorduk. Eurofighter İngiltere, Almanya, İtalya ve İspanya’nın birlikte ürettiği bir savaş uçağı. Uçağın satışı için üretici ülkelerin, özellikle de İngiltere ve Almanya’nın izin vermesi gerekiyor.
Türkiye’nin bu uçakları alabilmesi için İngiltere olağanüstü gayret gösterdi. İsrail’i rahatsız edecek bu satışa, Almanya gibi İsrail’den gelecek her tepkiyle titreyen bir ülkeyi bile ikna etti. Hatta siparişi verilen uçakların teslimi vakit alacağından Umman ve Katar’dan alelacele 3 adet Eurofighter getirilerek Türkiye’ye teslim edildi. Bu kadar elzem miydi tedarik? Demek ki elzemmiş. İsrail’le Türkiye arasında her an her şey olabilecek kadar gerilim yükselmiş. Bu arada Yunanistan bu satışa bir hayli bozuldu. Ege’de Rafaele uçaklarıyla sahip olduğu geçici hava üstünlüğü sona ermişti çünkü. Toplamda İngiltere’den 20 adet sıfır uçak alınacak. Bu arada Umman ve Katar’dan 12’şer adet ikinci el Eurofighter daha gelecek. Bu da hava kuvvetlerinde ciddi bir kaldıraç etkisi yapacaktır.
ABD’nin milli taarruz uçağı Kaan için motor tedarikinde sıkıntı çıkarması üzerine İngiltere Türkiye’nin kendi jet motorunu geliştirebileceğini iddia etti. Hatta F-16 almak yerine, Kaan’a motor almak çok daha ucuza gelir dediler. Bir yandan TEİ yerli motor çalışmaları yapıyor, ancak jet motorunda sonuç almak meşakkatli ve uzun bir süreç. Fakat diğer yandan İngiltere’nin uçak motoru için Türkiye’de Kale Grubu’yla ortak proje yürüttüğünü de biliyoruz. Yani İngilizler Türkiye’ye “bu iş fazla dert etmeyin, ben arkanızdayım” mesajı veriyor. İngiltere’de bu tutkulu Türkiye sevdasının gerekçelerini yazının sonundaki değerlendirmeler kısmında ele alacağız.
Devam edecek...



Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.