Taşlar Yerinden Oynarken: Suriye Devrimi (4)
Biz bugün Suriye Devrimi’ni gördük, yaşadık. İnsan
içindeyken bir olayın tarihi izdüşümünü veya önemini tam kestiremeyebilir.
Halbuki kendimizi olan bitenden sıyırıp daha geniş bir perspektiften yorum
yapabilsek farklı tabloları müşahade edebiliriz.
Dünya’da ABD, Rusya ve Çin başat aktörler gibi algılansa da
son üç asırda en büyük oyun kurucu hep İngiltere olagelmiştir, hala da öyledir.
Birleşik Krallık uluslararası siyasette çiğ davranmaz, şov yapmaz. Bilirler ki
çok konuşan, çok açık verir. Sadece elzem durumlarda kafa gösterirler. Mesela
Kıbrıs’ta garantör devlet İngiltere’dir, yani Kıbrıs süper güçlerden
İngiltere’nin oyun alanıdır. Hatta sadece Kıbrıs değil, tüm Doğu Akdeniz.
İsrail’i kurdular, Irak ve Suriye’de yıllarca at koşturdular, Mısır’da hakeza
hep söz sahibiydiler, Malta zaten uydu devletleriydi.
Geçtiğimiz on yıl içerisinde Kıbrıs’ta ve civarı deniz
sahanlıklarında çok sayıda gelişme oldu. Herkes konuştu, aksiyon aldı, sadece
İngiltere’den ses çıkmadı. Mesela Türkiye Maraş’ı İngiltere’ye danışmadan mı
kullanıma açtı zannediyorsunuz? Sizce de garip değil mi? Ama günlerden bir gün
ketum İngiltere’de milletvekilleri ve İngiliz medyası Ercan Havaalanı’na
doğrudan uçuş başlatılması gerektiğine dair açıklamalarda bulundular. Aslında
bu tavır Rum kesiminin ve Yunanistan’ın hırçın, şımarık ve uyumsuz tavırlarına
karşı uyarı ateşiydi. Taraflar mesajı aldılar ve ortalık hemen yatıştı.
İngiltere ve Türkiye uzun zamandır müttefik. İngilizler yeni
oyun kuruyorlar ve Türkiye’nin yükselen değerini de hesap ederek Türkiye’ye
siyasi yatırım yapıyorlar. Ya da bölgedeki kuvvet dengelerini kendi işlerine
gelecek şekilde Türkiye üzerinden kuruyorlar. Hatırlayalım, ABD’nin PYD’ye
silah yardımı yaptığını İngiliz medyası servis etmişti. Ayrıca Doğu
Akdeniz’deki gaz savaşlarında ABD ve Fransa Yunanistan’ın arkasındayken,
İngiltere el altından hep Türkiye’ye yakın durmuştu.
Bu ön bilgiler çerçevesinde Suriye Devrimi’nin nelere nasıl
etki ettiğini biraz irdeleyelim.
İran: Ortadoğu’daki Sünni çoğunluğu kırmak için küresel
güçlerce son dönemde bir hayli önü açılan İran’ın fazlaca özgüvenli
operasyonları İsrail ve Batı’nın öngördüğü sınırları aşmıştı. Önce İsrail
tarafından Hizbullah’ın eli kolu kırıldı, ardından Esad düşünce İran resmen
sudan çıkmış balığa döndü. Hamas, Hizbullah ve Suriye üzerinden inşa ettiği “Direniş
Hilali”nin bir yıl içinde yerinde yeller esmeye başladı. İran Suriye’deki
ayaklanmanın ilk dönmelerinde “Şam düşerse, Tahran da düşer” şeklinde bir
açıklama yapmıştı. Bu açıklamanın doğru olduğunu “Suriye Dosyası” başlıklı yazı
dizisinde ele almıştım. Söz doğruydu, çünkü Hizbullah İsrail’i sürekli rahatsız
ederek bir ileri karakol vazifesi görüyordu. Hizbullah’ın silah ve ekonomik
lojistiği de Suriye üzerinden sağlanıyordu. Şu anda İran için iki alternatif
mevcut. Ya yeni Suriye Devleti’ne şirinlik yapıp arayı düzeltecekler, ya da
Hizbullah’ı unutacaklar.
Suriye Devrimi’nden daha bir ay önce İran’ın resmi haber
ajansı Muhaliflerden yok edilmesi gereken kafirler şeklinde bahsediyorken, Şam
düştükten hemen sonra yeni yönetimin Suriye halkının kendi takdiri olduğuna
dair sevimli açıklamalarda bulundular. Fakat Baas Rejimi’nin düşmesi o kadar
büyük bir travmaydı ki İran’daki şahin Şii kanat bunu kolay kolay
hazmademeyecekti. Bölgede sürekli rekabet halinde bulunduğu Türkiye’den fena
gol yemişlerdi. Kendi oyun alanını Türkiye’ye kaptırmak ayrı bir dertti, dahası
bu kadar ağır bir istihbari zaafiyet de İran için yüz kızartıcıydı.
Rejim’in düşmesinin hemen akabinde yeni hükümete sıcak mesajlar yollayan İran, arkadan başka bir planı devreye sokarak üçüncü bir yol denedi; Rejim artığı şebbihalarla karşı darbe yapıp, en azından Nusayrilerin yoğun olduğu sahil şeridinde bir devlet tesis ederek Hizbullah’a lojistik üs tesis etmek. Ama akamete uğrayan bu darbe sonrası iyice eli zayıfladı. Artık Suriye’ye daha fazla taviz vermesi gerekecek. Hizbullah yeterince beslenemezse gün be gün erir ve sonrasında sıra İran’a gelir. İran, Hizbullah için Suriye haricinde başka bir lojistik destinasyon üretebilir mi, emin değilim. Üretse bile riskli ve pahalı bir rota olur.
Fakat mevzuya ters taraftan baktığımızda Suriye’nin de
Hizbullah’a muhtaç olduğunu görüyoruz. İsrail’in Hizbullah gibi bir derdinin
olması sadece İran’ı değil Suriye’yi de rahatlatır. Hakeza Türkiye ve diğer
bölge ülkelerini de. Dolayısıyla İran’ın Hizbullah’a yardım ve desteklerinde
Suriye’nin de yardımcı olması gerekir. Üstelik eskiden Hizbullah’ın desteğiyle
Suriye halkını inim inim inleten Baas rejimi üzerinden İran’ın Suriye’de
hegomonik güç olma şansı da artık yok.
Özetle Suriye Devrimi, on yıllardır bölgesel güç olarak hep
gündemde olmayı başaran İran’ı uzun süre kendisini toparlayamayacağı bir çukura
itti. Öyle ya da böyle bölgede yine bir şeyler deneyecekler, ama artık daha çok
uzak cephelerde değil, kendi sınırları içerisinde müdafaa yapmak durumundalar.
Rusya: Putin döneminde önce evinin içindeki
dağınıklığı toparlayan Rusya, zamanla eski uluslararası aktör rolü için kolları
sıvadı. Belarus hariç Doğu Avrupa’daki yani Rusya’nın batısındaki tüm hegomonik
gücünü kaybetse de Türki Cumhuriyetler ve Ermenistan’da hala at koşturabiliyor.
Son yıllarda Wagner üzerinden Sahra Afrikası’ndaki yedi ülkede askeri
ihtilaller organize etti ve yüz yıllık sömürgelerinden Fransa’yı kovarak nüfuz
alanını genişletti. Akdenizdeki iki eski göz ağrısı Libya ve Suriye’de de
gücünü korumayı başarmıştı. Yani Avrupa’daki kayıplarının intikamını almış ve
kuyruğu dik tutmayı başarmıştı.
Rusya, Suriye Devrimi’yle elinin en güçlü olduğu ülkeyi
kaybetti. Yeni yönetim, yüzbinlerce muhalifi katletmesine rağmen Rusya’nın
ülkeyi terk etmesiyle ilgili herhangi bir çağrı yapmadı. Üslerine saldırmadı,
askerlerini tutuklamadı. Rusya kendi isteğiyle birtakım asker ve ekipmanı geri
çekti. Hatta bir ara yeni hükümet, Rusya’nın kalması gerektiğini bile açıkladı.
Yani İran’a gösterilmeyen tolerans Rusya’ya gösterilmiş oldu. Çünkü Rusya’nın
Suriye’deki varlığı bir bakıma İsrail tehlikesi için emniyet sübabı vazifesi
görüyordu. Tam da bu yazıyı kaleme aldığım anda Rusya’nın Suriye Dışişleri Bakanı
Şeybani’yi resmi temaslar için Moskova’ya davet ettiği haberleri piyasaya
düştü. Rusya’nın uzun vadede Suriye’de varlığını sürdüreceğini düşünüyorum. Bu
simbiyotik ilişkiye mecburlar. Tek farkla ki, artık Rusya Suriye’nin içişlerine
karışamayacak, dış politikasında da baskın güç değil, muadil partner şeklinde
bir ilişki tesis edilecek.
Uzun vadede şöyle bir tablo bekliyorum. Rusya daha önceleri İran’la beraber ve fakat baskın karakter olarak Suriye’yi kontrol ediyordu. Sanırım bundan sonra Türkiye’nin baskın karakter olduğu bir platformda Suriye’de nüfuzu olan üç beş ülkeden biri olacak.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.