Bir Damat Portresi: Berat Albayrak (4)

Berat Albayrak Instagram üzerinden yazdığı istifa mektubunu belli ki kendisi yazmış. Kendisi, tek başına. Mektuptaki imla hataları, duygusal göndermeler, hayal kırıklıkları, öfke, kullanılan jargon vs hep buna işaret ediyor.

Bu duygu durumunu tahlil etmek istiyorum. Berat bey kendi penceresinden bakınca şu resmi görüyor ve haklı olarak yıkılıyor. “Bunca yıldır Erdoğan’ın her dediğini yerine getirmeye gayret ettim, onun gösterdiği hedeflere ulaşmak için canla başla çalıştım, iyi niyetimi, ülkemi ne kadar sevdiğimi de gayet iyi biliyor. Ama beni adeta yok sayarcasına başkalarını dinledi, onların laflarıyla hareket etti. Faiz artırımına izin verseydin, ben zaten bu kadar dövizi eritmezdim, bana vermediğin şansı başkalarına veriyorsun”.


Fakat madalyonun diğer yüzünden baktığımızda Berat Albayrak çok da haklı görünmüyor. Bir kere MB döviz rezervlerini eritiyorsun ve bundan CB’nı hiç haberdar etmiyorsun. İkincisi sen de dışarıdan bir isim olsan, MB rezervlerinin gün be gün eridiğini görsen ve bu konuda CB’nın bilgilendirilmediğini bilsen bir vatan evladı olarak gider durumu kendisine anlatırdın. Yani Naci Ağbal’a öfkelenme hakkın yok. Oysa adama o kadar öfkelendin ki 4 ay sonra ayağını kaydırdın. Bu, ihtirasının vatan sevgisine galebe çalmasından başka bir şey değil. Vatansever bir adam böyle davranmaz. Sonunda ne oldu? Ağbal’ı Erdoğan’a hedef gösterip zaten yarım ağız izin verdiği rasyonel ekonomi politikalarından külliyen vazgeçmesini sağladın. Bugün ekonomi çöküyorsa senin bu ihtirasın yüzünden çöküyor.


Albayrak’ın istifa mektubundaki üslubuna Erdoğan’ın yareni bürokrat ve siyasetçiler çok ağır eleştiriler getirdiler; saygısız, küstah vs. Ben tam tersini düşünüyorum. O mektupta hayatında ilk kez Berat Albayrak nesne değil özne gibi davrandı. Sadık Albayrak gibi baskın bir babanın oğlu, Serhat Albayrak gibi dominant bir karakterin kardeşi olarak doğdu ve büyüdü. Zaten bu ikisi, bir gencin kendi olmasına engel olarak fazlasıyla yeter. Bunlar yetmezmiş gibi Cumhuriyet tarihinin en karizmatik şahsiyetine damat oldu. Bu üç büyük kütlenin altında bir insanın şahsiyeti gelişmez. İnsanlar dışarıdan baktığında torpilli, şanslı, kariyer basamaklarını hak etmediği şekilde tıkır tıkır tırmanan bir adam görüyor olabilir. Bense tam tersine, ağır psikolojik müdahalelere maruz kalmış, bugüne kadar kendisine biçilmiş rolleri oynamak zorunda kalmış, hiçbir suretle kendisi olamamış ve özgüveni kadük kalmış bir adam görüyorum.


Bütün bunların üstüne, gerek muhalefet cephesinden, gerek iktidar taraflarından bol miktarda eleştiri alan ve kendisiyle dalga geçilen Berat Albayrak, bir faninin kaldıramayacağı bu ruhsal cenderede çok büyük özgüven kaybı yaşamış durumdaydı. Öyle ki yoğun bir tik bile gelişmişti kendisinde. Özgüvensizliğini gizlemek adına fazlasıyla özgüvenli bir imaj vermeye çalışan Albayrak, kabak gibi sırıtan özgüvensizliğini anlayamıyordu tabi. Çünkü etrafında “muhteşemdiniz, çok iyi konuştunuz, harikasınız” diyen bir yalaka ordusu mevcut. Yani, klikçi, biatçı, hırslı diye eleştirip beğenmedikleri Davutoğlu’yla hemen hemen aynı tarza sahip.


İnsan yoğun duygusal anlarında kendisi olur; çok üzüntülüyken, çok öfkeliyken, çok mutluyken vs. İşte Berat Albayrak istifa mektubunu yazdığı gece bu yoğun duygu seli altında ilk kez küllenmiş şahsiyetiyle haykırdı. Belki de hayatında ilk kez kendi şahsiyeti üzerinde sulta kuranlara İsmet Özel’in deyişiyle “Evet, İsyan!” dedi. Kendisi adına çok sevinmiş ve umutlanmıştım. Ama kısa bir süre sonra ortamına geri döndü ve tekrar sosyal boyunduruğa girdi. O mektupta siyaseti de bıraktığını söylüyordu. Ben de etrafıma bunun çok hayırlı bir haber olduğunu söylemiştim. Tekrar siyasete bulaştı ve perde arkasından siyaset yapmaya devam ediyor. Aslında siyaseti yapan kendisi değil, abisi, o sadece verilen rolü oynuyor.


Berat Albayrak hem kendis istifa etti, hem Ağbal’ı harcadı. Çok mu iyi oldu. Şu anda hem Merkez Bankası’nın başında, hem Ekonomi Bakanlığı’nda iki tane karikatür gibi adam var. Ekonomiden hiç anlamayan Erdoğan’ın her dediğini yapan, kendileri de ekonomiden anlamayan iki karikatür karakteri. Hala rezerv eriterek enflasyonu dizginlemeye çalışıyorlar ve geleceğimizden çalıyorlar. Büyük güç olma hedefindeki bir ülkeye yakışıyor mu bu adamlar?



Şimdi, biraz yaşıma da güvenerek, abi edasıyla Berat Albayrak’a bir mektup kaleme alıyorum.


“Berat Kardeşim,

İlk ve en büyük hatayı Erdoğan’ın akıllara zarar faiz takıntısına karşı duramamakla yaptın. (Yazının sonunda yaşanmış bir hikayeyi anlatıp savımı güçlendireceğim.) Çünkü kafanın arkasında ütopik bir bagaj vardı. Ekonomi bakanlığı üzerinden kendini göstermek ve Erdoğan sonrası dönemde liderliği eline almak istiyordun. Daha doğrusu abin istiyordu, sen de o role soyunmuştun. Senin siyasi lider olacak bir karizman yok. Olmayacak bir hayal için çırpınıp durma. Sadece kendine değil, ülkeye de zarar verdin, veriyorsun. Tavsiye 1: Siyaset sevdasından vazgeç.


Tavsiye 2: Kendini babanın, abinin ve kayınpederinin gölgesinden kurtar. Bunu her şeyden bağımsız, sadece kendi iyiliğin için yapman gerekiyor. Bir adam kendisini bu kadar ezdirmemeli. Ayrıca bu şekilde hareket ettiğin için, senin pozisyonundan yararlanan dalkavuklar hariç, kalan herkes seninle arkandan dalga geçiyor. Görmemezlikten gelsen de bunu aslında biliyorsun ve bu da ruhuna devasa bir yük bindiriyor. Henüz gayet gençsin. Bu yüklerden kurtulursan hayatının kalan kısmını huzurlu, özgüvenli ve kendine saygısı olan bir adam olarak geçirirsin. Üstelik bunu başarırsan karizman da olur.


Çalışkan, gayretli bir adamsın. Kafanın arkasında hesaplar olmadığında güzel iş çıkarabileceğini enerji bakanı iken ispat ettin. Tavsiye 3: Bürokraside teklif edilecek bir görevi gurur yapıp reddetme. İyi bir teknokrat olduğunu düşünüyorum, ülkene bu şekilde hizmet edebilirsin. Bu arada Karadeniz doğalgazının keşfinde ortaya koyduğun iradeden dolayı bir TC vatandaşı olarak minnettarım.


İmaj danışmanın kim bilmiyorum. Ama bıyıksız, bıyıklı ve sakallı foroğraflarına baktım. Tavsiye 4: Sadece bıyık uzat, en çok o yakışıyor. En kötü imajın Adnan Oktar tarzı sakallı imajındı ve malesef herkes seni bu halinle tanıdı.

 

Bütün bu yaşananların ardından sana, belki farkında olmadığın bazı kutsal vazifeleri hatırlatmak istiyorum. Kader böyledir. Bazen bayrağı burca dikmesi gereken sensindir ve bedelini canınla ödeyeceğini bildiğin halde gider bayrağı dikersin. Sen de şu anda bu ülke için hayati ehemmiyeti haiz bazı vazifeleri ifa edebilecek pozisyondasın.

1) Erdoğan’ı ve dolayısıyla ülkeyi halihazırda metazori olarak uygulanan mantık dışı ekonomi paradigması batağından çekip çıkarmak zorundasın. Sana “nas”la gelirse, sen de “nas”la cevap verirsin: “Sen önce önce fuhuşu, alkolü, putperestliği, kumarı, piyangoyu, hırsızlığı, livatayı bitir, ben de söz veriyorum faizi bitirecem” dersin. Bunu hem Erdoğan’ın, hem partinin, hem ülkenin iyiliği için yapmak zorundasın. Dedik ya kader diye. Malesef bunu yapabilecek nadir kişilerdensin. Yani birileri arasından seçilmiyorsun, Allah sana öyle bir konum yaratmış, anlayacağın bu görev farz-ı kifaye değil, farz-ı ayn.
2) Erdoğan’ı CB adayı olmaktan vazgeçirmen de gerekiyor. Ona artık miadının dolduğunu, bir hezimet sonrasında hem kendisinin hem sevenlerinin yaşayacağı travmanın çok ağır sosyolojik sonuçları olacağını hatırlatacaksın. 
3) Bu iki şartı yerine getirebilirsen asıl ve en zor görevin başlıyor; Erdoğan’ın koltuğu Selçuk Bayraktar’a devretmesini sağlamak. Diğerlerini hasbelkader başkası da yapabilir. Ama Selçuk konusunda Erdoğan’ı ikna etmek sadece senin başarabileceğin bir iş. Üçüncü madde diğer iki maddeyi de kapsadığından Erdoğan’la konuşurken üçünü paket halinde halletmen en sağlıklısı. 
Bu işi neden sen yapabilirsin biliyor musun? Selçuk’la arandaki rekabeti Erdoğan gayet iyi biliyor (mahremiyet açısından detaylara girmiyorum). Kendi nefsini ezip böyle bir teklifte bulunduğunda Erdoğan üzerinde çok büyük etki bırakır. “Berat bile Selçuk’tan yana tavır koyduysa vardır bir hikmeti” diye düşünmekten kendisini alamaz ve ikna olabilir. Neden Selçuk dersen “Yeni Türkiye’nin Yeni Lokomotifi Kim Olmalı?” yazımı okuyabilirsin. Benim de hoşuma gitmiyor, ama elimizdeki son kurşun Selçuk kaldı.


Şu ülkenin, vatandaşlarının son 3-4 yıl içerisinde yaşadığı sıkıntıların baş sorumlulularından biri olarak ülkeye, millete borcunu bu şekilde ödeyebilirsin. Diğer türlü torunların senin ismini tarih kitaplarında Damat Ferit benzetmeleri eşliğinde okuyacak, bilesin.


Ve şayet bunu başarabilirsen sana verdiğim ikinci tavsiyeyi, yani kendini özgürleştime projesini de büyük oranda gerçekleştirmiş olacaksın. Hatta buna teşebbüs etmen bile seni kendine getirebilir. Mezkur üç şahıs da seni fazlasıyla seviyor, ama saygı duymadıklarından eminim. Ülkeyi kurtaramasan da hiç olmasa şahsiyetini kurtarabilir, özgüven kazanabilirsin. Muhtaç olduğun kudret DNA’larındaki Şur genlerinde mevcuttur.


Böyle bir çıkış için şurada 1-2 ayın kaldı. Çünkü Selçuk’un siyasetçi cübbesini giyip insanlara yeni rolünü kabul ettirmesi için en az 6 aya ihtiyaç var.


İnşaallah aklın duygularına galebe çalar ve doğru aksiyonu alırsın. Selametle...”


Ben sokaktaki bir vatandaşım, aktif siyasetin de dışındayım. Bu yazı, ülkenin yaşadığı ekonomik ve siyasi buhrana bir ışık olur umuduyla yaptığım son hamledir. Benim de elimden gelen ancak budur. Rabbim bu ülkenin çaresiz, sömürülen, kandırılan mazlum insanlarını korusun.

-----------------

Murat Özayman abimizden dinlediğim gerçek bir hikaye:

Murat Özayman ve Murat Ülker Boğaziçi Üniversitesi’nden yakın arkadaştırlar. Özayman uyanık, vizyoner ve müteşebbis bir karakterdir ve daha 1980’lerde bor madeninin gelecekte edineceği yeri görüp bir bor işleme tesisi kurmayı hedefler. Bu fikrini sermaye desteği bulmak için Murat Ülker’e açar ve ikna da eder.

Tesisin kurulumunda belli bir departman için pahalı bir yatırım gerekir. Murat Ülker çok daha ucuza halledebileceklerini savunarak alternatif bir çözüm sunar. Özayman’ın ikna çabaları sonuç vermez ve uygun olmayan (ama ucuz olan) çözümle yollarına devam ederler. Yatırım efektif olmaz ve bir süre sonra yüklüce bir zararla tesisin kapısına kilidi vururlar.

Bunun üzerine rahmetli Sabri Ülker Murat Özayman’ı çağırarak iflasın sebebini sorar. Özayman da oğlunun sırf ucuz diye yanlış yatırımı tercih ettiğini, uyarılarına rağmen kendisini dinlemediğini söyler. O zaman Sabri Ülker kendisine şu bilge cevabı verir: “Suç sende, bir şeyin doğru olduğundan eminsen sonuna kadar tercihinin arkasında duracaktın.”

-------------

Erdoğan’ın bidayeti Erbakan’dan ezberlenmiş, motivasyonu Yiğit Bulut’ça verilmiş hayalperest ekonomi politikalarının yanlış olduğunu Berat Albayrak bal gibi biliyordu. Ama doğruda ısrar etmedi. Bedelini tüm ülke ödüyor.

Önceki bölüm için tıklayın.



İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

Free counters!






Yorumlar

  1. Şimdiye kadar yazdığın yazıların içinde, kendi içinde bu kadar tutarsız birini okumamıştım. Bir yandan adama karizma dersleri veriyor, zayıflıklarını haykırıyorsun. Sakalına bile ayar veriyorsun. Bir yandan çalışkansın, dürüstsün, kamu görevi al, Erdoğanı aday olmamaya ikna et, Selçuk'u aday yap, ülkeyi kurtar. Bunları da 6 ay içinde yap. Bu yazıyı okuyan da zanneder ki Erdoğan her şeye rağmen sadece Berat'ı dinliyor. Başka bir okuyucu da senin iflah olmaz bir narsist olduğunu düşünebilir. Benim de sana abi olarak tavsiyem, yazıları gecenin geç saatinde değil sabahın erken saatinde yaz. :)

    YanıtlaSil
  2. Güzel yazı, 128 Milyar doları arka kapıdan çatır çatır satan ve bundan CB'nı haberdar etmeyen (öyle olduğunu düşününce) bir kişi/karakterin yaptığı ve yapacağı diğer işlere güvenmek için bir sebebimiz olabilir mi, bence olmaz çünkü çoktan yoldan çıkılmıştır. Berat Albayrak'ın CB'nın faiz görüşüne/takıntısına inanmadığı hususu da tartışmalı, şunu biliyoruz Berat Bey ve ekibinde dünyayı ve TR ekonomisini bilen kimse yoktu, bildiğim kadarıyla kuklacı başı olarak oynattığı mevcut kadroda da yok, eh eskiden de rahmetli Erbakan Hoca'nın adil düzen kitaplarından üç beş huni ve grafik görmüş ve başka bir şey görüp okumamış (ya da az okumuş) ise bir insan faiz enflasyonun sebebidir zırvasına niye inanmasın? (Bu konuyu gerçekten merak ediyorum bu arada). Berat Albayrak Enerji Bakanı iken üç beş projede başarılı işler yapmıştır ancak ekonomi yönetimi açık ara ülkenin gördüğü en kötüsüdür ve bunun sebebi senin de içinde bulunduğun "başkanlık çok eyi olacak" fikrinin uygulamaya geçmesidir vesselam.

    YanıtlaSil
  3. Bu insanlar hayatları boyunca yaptıkları hiçbir hata için bedel ödememiş kişiler. Bu yüzden ellerini korkak alıştırmamışlar, kafalarına göre deneyler yapıyor, kısıtlı zekalarıyla inandıkları dünya modelini devletin imkanlarıyla gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bir ara yahu üst akıl yerçekimi diye bir yasa empoze ediyor ama ben inanmıyorum, şu apartmandan kendimi atayımda kendimi, bakın görün nasıl uçacam deselerde kurtulsak.

    Birinin tepeye söylemesi lazım, "peygamber efendimiz zamanındaki faizsiz sistemde kağıt para yoktu, bizim itibari paranın senelik yıpranma payı min 10%, itibarı yokolduktan sonra %80, bu alenen hırsızlık oluyor ve faizden çok daha haramdır" demesi lazım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.