Suriye Dosyası (14): Hizbullah’tan suni solunum
2012 yılının ikinci yarısı Rejim için tam bir kabusa dönüşmüştü.
Scud’lardan kimyasal silahlara kadar elindeki son kozları kullanacak kadar
sıkışan Rejim, ne yaptıysa muhalifleri durduramamıştı.
Bu arada Türkiye bütün bu gelişmelerden memnun ve ümitvardı. Özgüvenli
açıklamalar peş peşe sıralanmaya başlmıştı. Önce 2012 Ağustos’unda Dışişleri
Bakanı Davutoğlu’ndan Esad yönetimi ve savaş için "Bu süreci artık yıllarla değil,
aylarla veya haftalarla ifade etmek gerekir" şeklinde
bir açıklama geldi. Sosyal medyada, bir çok tanınmış siyasetçi ve gazeteciden “Ordumuz şimdi girse, 6 saatte Şam’a varırız” türünde patavatsız açıklamalar
gelmeye başlamıştı.
Ardından Başbakan Erdoğan, Eylül ayında “CHP yarın Şam'a gidecek yüz bulamayacak göreceksiniz ama inşallah biz en kısa zamanda Şam'a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi'nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi'nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi'nin, İbn-i Arabi'nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi'nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu'nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz" şeklinde açıklamalarda bulundu.
İşler yolunda
gidiyordu gitmesine de Türkiye’nin hesap edemediği bir şey vardı; can havli. Köşeye sıkışan küçük bir kedi
bile yaşayabilmek için devasa bir köpeğe saldırabilir. Ölmeden önce ona ciddi
zararlar verebilir, ve hatta bazen o kadar güçlü reaksiyon verir ki köpeği
korkutup kaçırabilir. Burada can havlinde olan Rejim’den çok İran’dı. Rejim de
beka problemi yaşıyordu elbette, ama nihayetinde cürümü kadar yer yakardı.
Oysaki İran, daha önce de belirttiğimiz gibi Suriye’yi tutamazsa başına neler
gelebileceğini çok iyi biliyordu.
11 Ocak 2013: İdlib yakınlarındaki Taftanaz Hava Üssü muhaliflerce
ele geçirildi. Bu, Deyr ez-Zor’daki hava üssünden sonra ele geçen ikinci üstü.
Bu tür stratejik kazanımların moral değeri çok yüksektir. Ekstradan, Rejim’in
can damarı olan Hava Kuvvetleri’ndeki kayıpların Rejim yanlıları üzerinde sarsıcı
etkileri olmaktaydı.
Ocak 2013: Daha yolun başında muhalifleri terk edip kendi
ajandasını takip eden PKK, muhaliflerin elindeki Ras el Ayn’a saldırı düzenledi.
Ayrıca Haseki’de petrol bölgelerini Rejim’den aldı. PYD’nin (PKK) stratejisi
pusuya yatıp beklemek, fırsat bulunca da gerek muhaliflerden, gerekse Rejim’den
toprak kazanmaya bakmaktı.
22 Şubat 2013: Halep’in Hamra mahallesi Scud’la vuruldu. 40’dan
fazla sivil ölmüş, yüzlercesi yaralanmıştı. Rejim, Aralık sonunda başladığı
uzun menzilli füze kullanımıyla Mart ayı sonuna kadar 50’ye yakın Scud fırlattı.
Ülkenin savunması için milletin vergileriyle alınan bu füzelerle millet
katlediliyordu.
Scud’lar uzun menzilli ve tahrip gücü yüksek füzelerdir.
Ancak özellikle hedef uzaktaysa 500 m’ye kadar hedeften sapabilmektedir. Bu
yüzden Rejim’in Halep, Hama, Humus, İdlib ve Deyr ez-Zor’a yolladığı füzelerin
çok ciddi bir tahribatı olmamıştı. Ama Hamra’yı vuran Scud halk arasında
infiale sebebiyet vermiştir.
6 Mart 2013: O güne kadar kent
merkezinde ciddi bir çatışma yaşanmayan Rakka kenti hızlı bir operasyonla
muhaliflerin eline geçti. İşin aslı sonradan anlaşıldı. Kenti çevreleyen
muhalifler Rakka yöneticileriyle temasa geçmiş, yapılan müzakereler akabinde
şehir muhaliflere teslim edilmişti.
Normalde muhalifler bir şehri ele geçirdiğinde, o şehirdeki
Rejim yöneticilerini kısa bir mahkemenin ardından idama mahkum edip infaz
ediyordu. Rakka’daki devlet erkanı bu şekilde hayatlarını kurtarmış oldular. Bu
olay Rejim’den ne kadar umut kesildiğinin de bir işareti olarak kabul
edilebilir.
Rakka’nın alınması psikolojik üstünlüğü tamamen Muhaliflerin
eline geçirmişti. Rakka o güne dek alınan en büyük yerdi. Fazlası ele geçirilen
ilk eyalet başkentiydi. Rakka’dan sonra civarındaki köy ve kasabalar da kısa
sürede Muhaliflerin eline geçecektir.
Rakka meydanındaki devasa Hafız Esad heykeli halk tarafından
yıkıldığında “bir devrin sonu” geldiğine dair hem Suriye’ye hem dünyaya
kuvvetli bir mesaj verilmiş oluyordu.
İdlib, Hama, Humus, Rakka, Şam, Deyr ez-Zor, Der’a ve Halep
kırsalında ve hatta yer yer nusayri eyaleti Lazkiye kırsalında art arda kasaba
ve köyler muhaliflerin eline geçiyordu.
25 Mayıs 2013: Rejim gitti gidecek derken, asker ve bürokratlar
kaçış planları yaparken, o güne değin sadece Humus’un Lübnan sınırındaki
köylerde çatışmaya giren Hizbulah resmen
Suriye iç savaşına müdahil olduğunu ilan etti. Hizbullah’ın bu kararı, tabi
ki İran’ın arzusu üzerine alınmış bir karardı.
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah |
Hizbullah lideri Nasrallah müdahale kararına tepki gösteren
ve geri durmasını isteyen sünni dünyaya ne kadar kararlı olduklarını vurgulamak
adına bedel ödemeye hazır olduklarını, binlerce annenin oğullarının şehadeti
için berat imzalayıp kendisine teslim ettiğini beyan etti.
Hizbullah o güne değin hep İsrail’le savaşmış ve bu
münasebetle sünni ve şii tüm dünya müslümanlarınca takdir görmüş bir örgüttü.
Kendilerinin bile müslüman kabul etmediği nusayri Rejim’in yanında savaşa girip
Müslümanlara karşı cepheye katılması bütün saygınlığını yerle bir edecekti.
İran bu riski almamak için sonuna kadar direnmişti. Ama Rejim’in düşmek üzere
olması bu kartı masaya sürmesine sebep olmuştu.
Bu olayın ardından arka planda dönen tüm siyasi ve askeri
oyunlar ayan beyan ortaya dökülmüş oldu. Artık gizlisi saklısı kalmayan İran, o
vakitten sonra sadece Hizbullah üyeleriyle değil, kendi subayları ve Irak,
Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerden getirttiği on binlerce şii paralı
askerle savaşa dahil olmuştur.
Sadece Suriye’de değil Yemen’de de ortalık karıştığından,
Yemen’deki şiilere de askeri destek vermek zorunda kalan İran için ilerleyen
süreçte çok ağır bir savaş ekonomisi faturası çıkacaktır.
Hizbullah’ın devreye girmesi gerçekten de Rejim için hayat
öpücüğü olmuştu. Bunun farkında olan bir Hizbullah komutanı verdiği bir
röportajda “Bugün çekilsek bir haftada Rejim çöker” diyerek durumun ciddiyetini
aktarmıştı.
Hizbullah savaşı hızlı bir şekilde toparlayamamıştı elbette.
Ama domino taşları gibi bir bir düşen semt, kasaba ve köylerden daha fazlasının
elden gitmesine engel olmuştu. Sadece Humus’un güneybatısındaki Kusayr
bölgesini ve havaalanını muhaliflerden temizleyerek en azından lojistik
hatlarını güvene almıştı.
Hizbullah üyelerinin ve diğer paralı milislerin şii kökenli
olması Irak’ta zaten ileri boyutta yükselmiş şii-sünni tansiyonunu Suriye’ye de
taşımış oldu. Savaş artık bir bakıma mezhep savaşına dönecekti. Her yanlış
adım, bölgeden sosyal medyaya düşen her mezhepçi slogan mezhepler arası
gerilimi büyütecek ve karşılıklı kanlı katliamlara kadar varacaktı.
2013 Temmuz’u itibariyle içler acısı halde olan Rejim
Hizbullah’tan sonra beka sorununu büyük oranda halletmişti. Fakat kaptırılan
şehir ve kasabaların geri alınması çok mümkün görünmüyordu. Artık savaş daha
çok iki ileri bir geri şeklinde devam ediyordu. Hizbullah’ın savaşa girdiği
dönemden Rusya’nın doğrudan savaşa müdahil olduğu döneme kadarki toprak kazanımlarına
bakarsak, muhaliflerin kazanımlarını sürdürdüğünü, ancak eski hızından çok uzak
olduğunu gözlemleyebiliriz.
13: Devrim'in ayak sesleri Şam'dan duyulurken
-----------------------------------------
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız küfür, hakaret vs içermediği müddetçe, en sert eleştirileri dahi içerse yayınlanacaktır.