İktidar Değil, Ana Muhalefet Sallanıyor


Bir iddiam var: 5 sene sonra yapılacak seçimlerde ana muhalefet partisi değişecek. Sonrasında da CHP alevilerin ve marijinal sol görüşlülerin partisi olarak siyasi hayatına devam edecek.

Buralara nasıl geldik, neler oldu, CHP hangi hayati hataları yaptı? Bir göz atalım.

“Dersim’in Acı İntikamı: CHP” başlıklı yazımda CHP’nin üst kademesinde son dönemlerde yaşanan büyük değişimi masaya yatırmıştım. Bu değişimle, CHP tabanı ve tavanı arasında belirginleşen kan uyuşmazlığının altını çizmiştim. Siyasi yapılarda bu tür muvazene kayıpları husule gelmişse, bunu çok iyi yönetmek zorundasınızdır. Yoksa en ufak yalpalamada partide çözülmeler başlar. Ancak başta Kılıçdaroğlu olmak üzere parti kurmaylarının siyasi basiretsizlikleri ve bunun uzantısında yaptıkları hayati hatalar, politik arenadaki mevcut torkların işleyişini bozdu. CHP ağır kan kaybı yaşayacak.


Çocukluğumdan beri siyaseti az çok takip ederim. Bence 12 Eylül’den beri, siyaset dünyası bu kadar kısa bir zaman diliminde son iki haftadaki kadar çok siyasi operasyonu bir arada müşahede etmedi. İki haftalık entrikalar maratonunun sonunda en çok kazananlar sırasıyla Akşener ve Erdoğan, en çok kaybeden de Gül ve CHP oldu. Siyasi gelişmeler dizisini tek tek ele alalım.

15 Temmuz sonrası MHP’nin Erdoğan’a tüm gücüyle destek vermesiyle başlayan Ak Parti-MHP aşkı bir dizi görüşmeden sonra ittifaka evrilmişti. Cumhurbaşkanlığı sisteminin gelmesiyle seçim aritmetiğinin farklı dinamikler üzerine inşa edilmesi ve MHP tabanını hedefleyen İyi Parti’nin siyasi arenaya merhaba demesiyle bu ittifak bir bakıma zorunlu hale de gelmişti. MHP’nin %10’luk baraja takılma sorunu ve Ak Parti’nin hükümette rahat hareket edebilmek için mecliste güçlü bir oranla temsil arzusu, bu simbiyotik ilişkiyi kaim ve kavi kılmıştı. Cumhur İttifakı milliyetçi, yerli, muhafazakar yelpazeyi tam anlamıyla kuşatmak ve tabandaki seçmenin aklında soru işaretleri bırakmamak adına BBP ve SP’yi de halkaya dahil etmek istedi. BBP kabul etti ve fakat Saadet Partisi yanaşmadı.


Siyasetçinin iyisi kötüsü kriz anlarında belli olur. Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun başarısız bir siyasetçi olduğunu da görmüş olduk. 1 Kasım seçimlerinde % 0,7 almış bir partinin lideriysen ve Meclis’e girme ihtimalin yoksa bulunmaz hint kumaşı rollerine girmeyeceksin. Erdoğan’dan neler istediğini bilmiyorum açıkçası. Ama Erdoğan rasyonel bir teklifte bulunacak kadar tecrübeli bir isim. SP ne kadar astronomik bir beklentiyle geldiyse artık, bir türlü arayı bulup anlaşamadılar.

Erdoğan'a sırt çevirdiği için, bir zamanlar tüm değerlerine küfreden muhalefet basını tarafından Che Guevera'ya benzetilen Karamollaoğlu'nun sosyal medya kullanıcılarınca yayınlanan ironik görüntüsü.

Erdoğan, SP’ye mecbur olsaydı belki 5 bakanlık bile verebilirdi. Karamollaoğlu böyle vehmetmişti, ama SP’nin öyle bir konumu yoktu. Erdoğan, Cumhur İttifakı’nın ideal bir resme oturması için yapbozun son parçası olan SP’yi çağırmıştı. SP’nin son seçimdeki oy oranı % 0,7 ama, gerçek oyu % 2,5 civarında. Yani büyük kısmı Ak Parti’yle geçişken bir tabana sahip. SP seçime yalnız girdiğinde, hiç seçim barajı olmasa bile azami 3-5 vekil çıkarabilir. Gerek Saadet, gerekse BBP Cumhur İttifakı için güzelleştirici aksesuar hüvviyetindeydiler. Takım elbise ve gömlek hazırdı, kol düğmesi ve kravat bakılıyordu. Edoğan baktı ki olmuyor, tabloda ufak bir eksikliği göze alarak herkes kendi yoluna demeyi tercih etti. Karamollaoğlu’nun pazarlıkta elini bu kadar yüksek tutmasındaki önemli gerekçelerden birisi de Akşener ve Gül’le olan temaslarıydı. Dolduruşa gelmişti.


Hemen herkes bir erken seçim bekliyordu. Hatta beklenti, Afrin Operasyonu’nu başarıyla tamamlayan Erdoğan’ın, oluşan zafer atmosferiyle seçimlere girip seçimleri alması şeklindeydi. Afrin Operasyonu beklenenden daha çabuk bitti; hesaplar karışmıştı.

Erdoğan ve Bahçeli’nin planlanmış görüşmesinden bir gün önce Bahçeli basın açıklaması yaparak 26 Ağustos’ta erken seçim talep etti ve art arda gelecek siyasi operasyonlar zincirini başlatmış oldu. Bu kurnazlığın arkasındaki en önemli gerekçe, MHP’yi hırpalaması beklenen İyi Parti’yi seçimlere sokmamaktı. MHP’nin oylarındaki erime, ortağı Ak Parti’nin de pek işine gelmiyordu. Ancak erken seçimde en hevesli parti MHP idi. 

Erdoğan bu hamleyi görmemezlikten gelse, ciddiye almasa ortağını rencide edeceğinden mecburen erken seçim kartına yeşil ışık yaktı. Ağustos seçim için uygun değildi, millet köyünde, yazlığında olacaktı. Okulların açılmasından sonraki bir tarihe sıcak bakıyordu. Ancak parti içindeki önemli kurmayları doğru bir tahlille, erken seçim yapılacaksa hızlı bir şekilde yapılıp bitirilmesi gerektiğine Erdoğan’ı ikna ettiler. 5-6 ay sonrası için seçim tarihi belirlemek hem ekonomi, hem uluslararası ilişkilerde belirsizliğe bağlı riskler içeriyordu. Fazladan muhalefet kanadındaki örgütlenme ve hazırlıkların süresini kısaltmak ve uluslararası aktörlerce planlanabilecek organize bir hareketin önüne geçmek gibi ciddi avantajları vardı. MHP’nin hamlesini, Ak Parti’nin hamlesi takip etti, baskın seçim kararı alındı. Bu iki siyasi hamleden sonra art arda karşılıklı hamleler geldi.

İyi Parti’nin seçimlere girememesi durumunda hem cumhurbaşkanlığı ve dolayısıyla hükümetin, hem de meclis çoğunluğunun Cumhur İttifakı’nca süpürüleceğini öngören CHP, Meclis’te 5 milletvekili olan ve grup kurabilmesi için 15 vekile ihtiyacı olan İyi Parti’ye 15 vekil yolladı. Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla istifa eden vekiller İyi Parti’ye geçti. Bu da kontra hamleydi ve hiç fena değildi. Hem kendi tabanlarında heyecan yaratmış, hem de karşı cephede paniğe neden olmuştu. CHP’den böyle şık operasyonlar görmeye alışık olmayan Ak Parti’den özgüvensiz, saçma açıklamalar geldi.

Yüksek Seçim Kurulu bir gün sonra İyi Parti’nin seçimlere katılabileceğini ilan edince iş bambaşka bir hal aldı. Meral Akşener’in önüne şahane bir gol pası gelmişti. Artık CHP’ye ihtiyacı kalmamıştı. O vakitten sonra inisiyatifi ele geçirdi ve çok başarılı siyasi hamlelerle iki haftalık siyasi operasyonlar dizisinin en karlı siyasetçisi olarak pastadan büyük bir pay kopardı.


Akşener’in siyasi hamlelerini doğru algılamak için biraz geçmişe, biraz da geleceğe bakmak gerekiyor. Afrin Operasyonu sırasında CHP üst yönetimi çok fatal hatalar yaptı. Gizli ajandalarındaki kürtçü ve mezhepçi niyetlerini bildiğimiz birçok isim dillerine gem vuramadılar ve operasyona itiraz ettiler. İşte ne olduysa o zaman oldu. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde zaten çok zayıf olan CHP, diğer bölgelerde daha çok laik-kemalist ve aynı zamanda milliyetçi hassasiyetleri olan tabanını hayal kırıklığına uğratmış oldu. Bu kadar milli bir girişimde PKK veya Esad’dan yana tavır koyulmasını tabandaki milliyetçi kitle sindiremedi. CHP yönetimindeki kan değişimini, siyasetin nabzını yakından yoklayanlar gayet iyi biliyordu. Ancak tabandakiler resmin ayrıntılarına vakıf değildi. Belki ufak tereddütleri oluyor, onu da sineye çekiyorlardı. Ama bu sefer maske düşmüştü işte.

CHP tabanı belki gerçekleri fark edip yine de çaresiz kalabilirdi. Çünkü oy verecek başka alternatif bulmakta zorlanacaklardı. Bugüne kadar da öyle olmamış mıydı? CHP tabanındaki laik milliyetçi kesimin tek ciddi alternatifi olan MHP de Ak Parti’ye yanaşmıştı. İşte tam bu dönemde Akşener can simidi gibi sahneye çıktı. Hem Ak Parti’ye muhalif, hem de milliyetçi laik çizgiye yakın olmasıyla CHP’nin şu anki halinden çok daha kendilerine yakındı. Akşener bunu fark etmişti. Elini kolunu bağlayan kanuni ve siyasi kısıtlardan azad olunca sazı eline aldı. Akşener neler yaptı bir göz atalım.

Bence Akşener’in yaptığı en büyük hamle Abdullah Gül’ü çizmek oldu. Gül vs Erdoğan başlıklı yazımda aday olması durumunda Erdoğan’ı en çok zorlayacak ismin Abdullah Gül olduğunun altını çizmiştim. Bunu az buçuk siyasetle ilgilenen herkes takdir edebilir. “Madem öyle, neden Gül’ün önünü kesti?” diye düşünebilirsiniz. Gül belki Erdoğan’ı yenemeyecekti, ancak siyaset sahnesinde yeniden aktif olması kendisini parlatacak ve akabinde önemli bir siyasi aktör olarak muhalefetin bayraktarlığı rolü otomatik olarak kendisine kalacaktı. Akşener’e olan iltifat azalacak ve hatta kritik oy eşiğine ulaşamadığından kadük kalan bir siyasi hareket olarak debelenip duracaktı. Cumhurbaşkanlığına aday olacağını açıkladı ve geri adım atmayacağını beyan etti. Ama daha önemlisi iş ikinci tura kalırsa Abdullah Gül lehine yarıştan çekilmeyeceğini üstüne basa basa vurguladı.


Erdoğan’ın karşısında kim aday olursa olsun Erdoğan’ın ilk turda seçileceğine inanıyorum. Varsayalım ki iş ikinci tura kaldı. Akşener’in koşulsuz destek açıklaması yapmadığı durumda, İyi Parti tabanından çok sayıda seçmen Erdoğan’a yönelebilirdi ki, zaten seçilme ihtimali zayıf olan Gül’ün hiç şansı kalmazdı. Akşener, aday olacağını açıklayarak Gül’ün CHP’nin de desteklediği çatı adayı olması durumunda ilk turda hatırı sayılır bir oy almasını (%30 üzeri) engellemiş, ikinci turda da çekilmeyeceğini açıklayarak da olası bir ikinci tur senaryosunda da Gül’ün umutlarının yeşermesine fırsat vermemişti.

Abdullah Gül’ün adaylığına zaten CHP tabanında tepki vardı. Bir de Akşener yan çizince CHP’nin Gül’le ilgili hiç motivasyonu kalmadı. Siyasi yelpazenin küçük aktörü Temel Karamollaoğlu, Gül’ü aday gösterip cumhurbaşkanı ve hükümeti partisine mal edeceği, çok sayıda bakanlık ve vekillik kapacağı hayaliyle çıktığı yolda Gül’le baş başa kalıvermişti işte. Bu ümitsiz ahvalde Abdullah Gül de geri çekildi. Karamollaoğlu şimdi kendi tabanına, Ak Parti yerine CHP’nin kanatları altında seçime girişini nasıl izah edecek onu düşünsün. Hatırlamakta fayda var. Fetö mensupları, sırf Erdoğan düşmanlığından kapı kapı dolaşıp CHP’ye oy istedikleri zaman muhafazakar halk Fetö ile bağlarını tamamen koparmıştı.

Bu yazı kaleme alınırken CHP henüz cumhurbaşkanı adayını belirlememişti. CHP’de işler çok karışık ve Kılıçdaroğlu zor günler yaşıyor. Kendisi aday olsa seçilemeyeceğini gayet iyi biliyor ve CB adaylarının vekil olma hakkı yok. Bu durumda, Meclis’te bulunmayan bir parti başkanı olarak iç karışıklık yaşayan CHP’de koltuğu sallanabilir. En iyi seçenek dışarıdan birisini aday göstermek. Çünkü pari içinden biri aday olur da aldığı oy oranı CHP’nin oy oranından fazla olursa koltuk yine sallantıya girer. O yüzden Kılıçdaroğlu’nun kendisi aslında Abdullah Gül’e sıcak bakıyordu. Ama şartlar öyle gelişmedi. Parti içi muhalefetin önemli ismi Muharrem İnce de bunu bildiğinden ısrarlar parti içinden bir aday olması gerektiğini vurguluyor. İsmi geçen üç aday Yılmaz Büyükerşen, İlhan Kesici ve Muharrem İnce. Kılıçdaroğlu Muharrem İnce’nin aday olmasına zinhar izin vermek istemez. Zaten partinin oyları düşecek, üzerine gelecekler, bir de İnce partiden daha yüksek oy alırsa yandı gülüm keten helva.


Yaşı itibarıyle Yılmaz Büyükerşen parti liderliğine oynayacak bir isim değil. Ama Eskişehir Belediye Başkanlığı’ndan istifa etmesi gerekiyor. Büyükşehir meclisi Ak Parti’nin elinde ve Eskişehir belediye başkanlığı Ak Parti’ye geçecek. Bunu seçmene anlatması bir hayli zor. Muhafazakar tabana hitap etmesinden dolayı İlhan Kesici gayet mantıklı bir aday. Ama iş ikinci tura kalırsa %40’ın üzerinde oy alabilir ki, bu da Kılıçdaroğlu’nu sallayabilir. Hasılı Kılıçdaroğlu ne yaparsa yapsın kendisini sıkıntılı günler bekliyor. Her şeye rağmen parti dışından bir adayı zorlayacaktır.



Akşener bu seçimde sadece MHP’den değil, CHP’den de hatırı sayılır oranda oy devşirecek. Ak Parti tabanındaki hoşnutsuzların da az bir kısmı İP’ye kayabilir. İyi Parti’nin % 10’u rahatlıkla aşacağını tahmin ediyorum. Bu da Akşener’in siyasi rüştünü ispatı anlamına gelir. Bunun meyvelerini sonraki seçimde toplayacaktır. Uzun vadede özellikle CHP tabanından İP’ye ciddi kayışlar olacaktır. Bu yüzden bir sonraki seçimlerde ana muhalefet koltuğunu İyi Parti’nin kapacağını iddia ettim. Bu Ak Parti’nin de işini zorlaştıracak bir gelişme. Ak Parti tabanının CHP’yle oy geçişgenliği çok cüz’i. Oysaki İP’ye oy verebilecek ciddi bir kitle var. Ak Parti’nin Akşener’in yükselişine karşı elindeki en büyük koz İP’nin Fetöcülerin yuvası olması. Bu durumu halka iyi anlatabilirlerse İP’nin önünü kesebilirler. Aksi halde işleri zor.

Biraz da Abdullah Gül’den bahsedelim. Erdoğan parti içinde altını boşaltmaya çalışan Davutoğlu’nun ipini çekince Ahmet Hoca küskün siyasetçi olarak el altından muhalif cepheye yanaşmış ve muhalif harekete zımnen destek vermişti. Okumuş muhafazakar kitle üzerinde etkisi olan Davutoğlu’nun bir şekilde karşı cepheye geçmesi engellenmeliydi. Erdoğan yüreğine taş basarak Davutoğlu’nu çağırdı ve gönlünü aldı. Bu kritik bir hamleydi. Davutoğlu ciddi bir oy potansiyeline sahip değil. Ancak Abdullah Gül’den yana tavır alsa Gül için ciddi bir sinerji kaynağı olabilirdi. Erdoğan’ın bu hamlesinden sonra bir yazı kaleme almış ve Gül’ün aday olmayacağını dile getirmiştim. Gül aday olmadı. Ama bu işin doğru tanımı şu: Gül aday olmak istedi, ama olamadı. Açıkçası Gül’ün bu kadar zayıf siyasi zekası olacağını tahmin edememiştim. Amiyane tabiriyle rezil oldu.

Gül atmosferi iyi koklasa aday olmaması gerektiğini zaten anlardı. Ve aday olmasa, beklese bir sonraki seçimde Erdoğan’ın karşısına çıktığında kazanma ihtimali şimdikinden daha yüksek olacaktı. Bence bekleyip sabretse Ak Parti’de Tayyip sonrası dönemde en önemli figürdü. Madem niyetlendin aday olacaksın, o zaman çık sahneye aday olduğunu açıkla. Onu da yapmadı. Sinsi, korkak siyasetçi profiliyle hem halk nezdinde hem siyaset dünyasında itibar kaybetti. Üstelik aday olmadığını açıklarken, adaylığa niyetinin olduğunu ima eden ifadeler kullandı. Berbat bir senaryoyu berbat bir finalle tamamladı. Artık bir sonraki seçimlerde de şansı kalmadı. Siyasi mevta olarak tarihe geçti. Üstelik kendisini cumhurbaşkanlığına kadar taşıyan yol arkadaşlarının ve halkın gönlündeki saygın pozisyonunu yerle bir ederek.


Ankara kulislerinde dolaşan bilgilere göre, Gül’ü bu dramatik sona sürükleyen isimler başta hırslı eşi Hayrünnisa Gül olmak üzere, ikbal planlarını Gül’ün siyasi yükselişine eklemlemiş danışman kadrosu. Gül’ün de hırsları vardır elbette. Ama tek başına düşünse daha basiretli davranabilirdi. Koca bir ömrüne yazık etti.

Son paragrafı siyasi etikle ilgili bir uyarıya ayırmak istiyorum. Karamollaoğlu Ak Parti’nin teklifini reddedince kendisi hakkında sosyal medyada bol miktarda tezvirata başvuruldu. Ak  troll denilen bu kitlenin, özellikle Karamollaoğlu’nun ingiliz kökenli eşini ima ederek, yabancı güdümlü bir proje olduğuna dair haberler dolaştı. Hem türk vatandaşı, hem de müslüman olmuş hanımefendi bir ablamıza isnad edilen bu tür iftiraları yayan, yayınlayan herkesi Allah’a havale ediyorum. Belki Temel Karamollaoğlu bu siyasi keşmekeşten iyi bir karneyle çıkmıyor. Ama muhterem eşinin ahiret için sağlam bir alacak biriktirdiği kesin.

-----
Not: CHP, CB adayı olarak Muharrem İnce'yi açıkladı. Kılıçdaroğlu'nun İnce'yeyeşil ışık yakmasının arkasında ne gerekçeler olduğuna dair çokça söylenti dolaşıyor. Belki parti içi baskıyı kaldıramadı, mecbur kaldı, belki İnce Meclis'e giremezse siyaseten ekarte edilmiş olur diye düşündü, belki de partideki kimlik değişimine duyulan rahatsızlığı bir nebze giderebilmek ve Akşener'e kayan oyları geri çağırabilmek için bu isme yöneldi.

Gerekçeleri bir tarafa bırakıp sonuca bakarsak, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: İnce, kendi partisinden daha çok alırsa Kılıçdaroğlu fena köşeye sıkışır. Partiyle aynı oyu alırsa taşlar çok oynamaz. Partiden daha düşük oy alırsa da Sarıgül'ün yanına gidip pişti oynar.
 -----------------------------------------
 Sitede yayınlanan yazılardan haberdar olmak için lütfen abone olunuz.

Free counters!

Yorumlar